İniş Sırası: 69
KEHF (Mağara) SURESİ
Sure No: 18
Bismillahirrahmanirrahîm
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. Tüm övgüler Allah’ın hakkıdır. Allah, içinde hiçbir çelişki, hiçbir uyumsuzluk olmayan Kur’an’ı, kulu Muhammed’e indirdi; ki,
2-3-4. İyi ve güzel işler üreten mü’minlere, içinde sonsuza dek kalacakları güzel bir ödülü müjdelesin ve “Allah çocuk edindi” diyenleri, Allah’tan gelecek şiddetli bir cezaya karşı uyarsın diye
5. “Allah çocuk edindi” diyenlerin, buna dair, ne kendilerinin ne de babalarının / papalarının hiçbir bilimsel dayanakları yoktur. Onların ağızlarından çıkan böylesi bir kelime, ne büyük bir iftiradır. Onların, bu konuda söyledikleri kocaman bir yalandır. 741
6. Ortak koşucular bu Hadis’e / bu Kur’an’a, inanmıyorlar diye şimdi sen, onların bu davranışları üzerine, neredeyse kendini perişan edeceksin, üzüleceksin! 742
7. Boş yere üzülme, biz, insanlardan kimlerin daha güzel, daha dürüst davranacağını ayırt etmek için, yeryüzünü bir cazibe yeri kıldık.
8. Bununla beraber şu da kesin ki, biz, yeryüzünün cazibesini, sonunda çorak bir toprak haline dönüştüreceğiz.
MAĞARA ARKADAŞLARININ ÖYKÜSÜ
9. Yoksa, göstergelerimizden olan mağara arkadaşları ve sayısını, sen şaşırtıcı bir olay mı sandın!
10. Hani, Allah’a ortak koşan bir topluma karşı çıkan bir grup genç, büyük bir mağaraya sığınmışlardı da; “Rabbimiz! Katından bize bir iyilik ver ve başımıza gelen bu durumdan dolayı bize bir kurtuluş yolu göster,” diye yakarmışlardı.
11-12. Bunun üzerine, biz de, onların duyularını uyuşturarak mağarada sayılı yıllar boyunca uyuttuk. Sonra da, orada kaldıkları sürenin en doğru hesabını, iki tarafa bildirmek için, onları yeniden uyandırdık. 743
13-14. Biz, sana, onların haberlerini doğru olarak naklediyoruz. Gerçekten onlar, Rablerine içtenlikle inanmış bir grup gençti. Bize imanları arttıkça hidayet buldular; ve onlar Bizimle gönül bağı kurdular. Onlar, Allah’tan başka ilahlar edinen bir topluma baş kaldırarak; “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi! Biz ondan başkasını ilah / efendi olarak tanımayız. Aksi takdirde boş, saçma-sapan şeyler konuşmuş oluruz,”
15. “Ey halkımız, sizler, Allah’tan başka ilahlar / efendiler edindiniz; Allah’tan başka edindiğiniz ilahlar hakkında kesin bir kanıt getirebilir misiniz? Asla! Öyle ise, Allah üzerine bir iftira, bir yalan uydurandan daha yanıltıcı kim olabilir?” dediler.
16. Onlar kendi aralarında: “Mademki biz halka ve onların Allah’tan başka kölelik ettikleri efendilerine meydan okuyarak onlardan uzaklaştık; öyleyse, geniş bir mağaraya sığınalım; ki, Rabbimiz bizim için
iyilikler nasip etsin ve başımıza gelen bu işimizden dolay başarı ve kolaylık sağlasın,” dediler.
17. Onlar geniş mağaranın öyle bir yerinde uyutuldular ki, güneş doğarken sağ taraflarını, batarken de sol taraflarını yalayıp geçtiğini görürsün. İşte bu, Allah’ın göstergelerindendi. Dosdoğru yola yönelen kimselere Allah işte böyle yardım eder; kim de sapkınlığa yönelirse, ona Allah’tan başka yol gösterecek bir yardımcı bulunmaz
18. Sen onları uyanık sanırdın. Halbuki onlar uyutulmuşlardı. Biz onları sağ yanlarına ve sol yanlarına dönmelerini sağlardık. Köpekler de mağaranın girişinde, ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer, sen onların durumlarını görseydin, içini bir korku kaplar, kesinlikle onlardan korkup kaçardın.
19. İşte böyle! Nihayet, durumlarını kendi aralarında konuşup tartışmaları için, biz, onları yeniden uyandırdık. Aralarından biri, “Ne kadar zaman uyuduk,” diye sordu. Öbürleri, “Bir gün veya daha az bir zaman,” dediler. Bir başkası, “Boş verin ne kadar uyuduğumuzu, onu Rabbimiz daha iyi bilir. Şimdi birimiz şu gümüş para ile şehre alışverişe gitsin de en temiz yiyeceklerden bir şeyler alıp gelsin. Yalnız dikkatli olsun, kimseyi kuşkulandırmasın.”
20. “Eğer halk bizi fark ederse ya taşlarla öldürürler ya da zorla kendi ortak koşucu geleneklerine döndürürler. O takdirde bizler bir daha asla kurtuluşa eremeyiz,” dedi.
21. Böylece, Allah’ın verdiği sözün gerçek olduğunu ve yeniden diriliş hakkında hiçbir kuşkunun olmadığını bilmeleri için, yıllar sonra uyandırılan gençlerin durumlarından insanları haberdar ettik. O sıralarda halk onlarla ilgili olarak kendi aralarında tartışıyorlardı. Bir kısmı, “Buraya bir türbe yapalım onları kutsallaştıralım.” dedi. Gençlerin Allah’a ortak koşmadan inanan kişiler olduğunu bilenler ise, “Hayır! Biz buraya bir mescit / bir okul, bir eğitim-öğretim yeri yapacağız ki, yeniden dirilişe canlı bir örnek olsun ve gelecek kuşakları bilinçlendirelim,” dediler. Onlar kendi aralarında böyle tartışırken, Rableri, onların durumunu daha iyi biliyordu.
22. Ayrıca mağarada kalan gençlerin sayıları hakkında, çağlar boyu insanlar çelişkili tahminlerde bulunuyorlar, rivayetler üretiyorlar.
Bazıları, “Onlar üç kişi idi, dördüncüleri köpekleri idi,” derken, bazıları da “Onlar beş kişilerdi, altıncıları köpekleri idi,” diyorlar, bir başkaları ise “Onlar yedi kişilerdi, sekizincileri köpekleriydi,” diyorlar. Sen “Onların sayısını en iyi bilen Rabbimdir.” de. Mağara gençleri hakkında doğru bilgiye sahip olanlar çok azdır. Herkes tahmin yürütüyor. Sen bu konuda, onlarla ciddi bir tartışmaya girme ve mağara gençleri hakkında, ileri geri tahminde bulunan hiç kimseye de bu konuyla ilgili bir şey sorma, 744
23-24. Hiçbir şey için, “İnşallah” demeden, “Bunu yarın yapacağım,” deme. Eğer “İnşallah” demeyi unutursan, Rabbini hatırladığında, “Belki Rabbim en yakın bir zamanda, beni daha iyiye ulaştırır,” de.
25. Ayrıca, gençlerin mağarada kalma süreleri ile ilgili tahminde bulunanlar; “Onlar mağarada üç yüz yıl, artı dokuz kaldılar” derler.
26. De ki: “Gençlerin mağarada ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.” Göklerin ve yerin tüm gizli bilgilerini Allah bilir. O ne güzel görendir! Ne güzel işitendir! Onların Allah’tan başka bir yardımcısı yoktur. Allah, yönetimine birilerini ortak etmez.
27. Mağara gençleri hakkında, Rabbin sana Kur’an’da ne bildirmiş ise, sen ona bak! Gerçek olan odur. Rabbinin sözlerini değiştirecek yoktur; ve O’ndan başka sığınacak da birini bulamazsın.
28. Sen, Rablerinin rızasını dileyerek, sabah-akşam O’nun buyrukları doğrultusunda kulluk etmeye çalışanlarla birlikte ol! Sanal dünyanın cazibesine kapılıp, yoksul fakat sabah-akşam Rablerini ananları göz ardı etme. Kalplerini mühürleyip, Kur’an’ı anlamalarına engel olan kodamanların arzularına uyma. Onların işi gücü, tahminde bulunarak, rivayet üretmektir.
29. De ki: “Mağara gençleri hakkında size anlattıklarım, Rabbinizden gelen gerçeklerdir.” İster inansınlar ister inkâr etsinler. Biz, ayetlerimizi örtbas eden nankörlere, öyle bir ateş hazırladık ki, kendilerini
dumandan bir duvar çepeçevre saracaktır. Susuzluktan feryat ederek, ne zaman yardım isteseler erimiş maden gibi, yüzleri haşlayan bir su kendilerine sunulur. Ne kötü bir içecek ne kötü bir son.
30. İnanıp iyi ve güzel işler üretenlere gelince, kuşkusuz, kim en güzel bir iş üretirse, onun ödülünü elbette vereceğiz.
31. Onlar için, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar orada altından bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten dokunmuş yeşil giysiler giyecekler, lüks koltuklarda oturacaklardır. Ne güzel bir karşılık ve ne güzel bir mekân.
32-33. Yeryüzünün cezbedici olanaklarına kendilerini kaptırıp, öte dünyayı unutanlara şu iki adamın örneğini hatırlat. Adamlardan birisinin iki üzüm bahçesi vardı, her iki üzüm bağının da etrafı hurma ağaçlarıyla çevriliydi, iki bahçenin orta yerine de çeşitli ürünlerden ekmişti ve tam ortasından da bir akar su geçiyordu. Her iki bahçe de sulandığı için, bol ürün veriyordu.
34. Bu iki bahçenin sahibi adam, artık çok varlık sahibi olmuştu! Bir gün, her zaman beraber olduğu arkadaşına, “Ben artık şimdi mal, servet bakımından senden daha zenginim ve adam sayısı olarak da senden çok daha güçlüyüm,” dedi.
35. Övüne övüne, büyük bir gururla ve nefsine yenik düşerek bahçesine girdi ve “Bu bahçeleri hiçbir gücün ortadan kaldırabileceğini sanmıyorum,745
36. “Ben, dünyanın sonunun geleceğini de zannetmiyorum. Ama eğer, Rabbime döndürülürsem orada daha iyisini bulacağımdan eminim,” dedi.
37. Kendisiyle konuştuğu arkadaşı, adama; “Şimdi sen, insanı, önce topraktan var eden, sonra da bir damla sıvıdan yaratan, daha sonra, bir adam şekline getiren Rabbinin iradesini yok sayıp, O’nu, inkâr mı ediyorsun?”
38. “İşte nefsine yenik düşerek inkâr ettiğin o irade, o güç benim Rabbimdir, ben Rabbimin iradesini, gücünü hiçbir zaman yok sayarak, O’na başkasını ortak etmem,”
39. “Sen bahçene girdiğinde, ‘Maşallah, bu, Allah’ın bana bir bağışıdır, çünkü beni, güç ve kudret ancak Allah’tandır’ demen gerekmez miydi? Gerçi sen beni, servet bakımından daha fakir ve çevremi de daha az görüyor olabilirsin ama,”
40-41. “Belki Rabbim bana, senin bahçenden daha iyisini verir ve olur ki, senin bahçene gökten bir felaket gönderir de bakarsın yerle bir oluverir ya da Rabbim, bahçenin suyunu gideriverir de su olmayınca bahçen, kupkuru bir toprağa dönüşüverir,” dedi.
42. Nitekim aradan bir zaman geçtikten sonra, gelen bir afet, bahçenin tümünü yok ediverdi. Adam, bahçesinin alt üst olmuş çardakları karşısında, çektiği emeklere içi yanarak, ellerini ovuşturup, “Keşke Rabbime karşı büyüklük taslayarak, hiçbir şeyi ortak koşmasaydım,” diye çırpınmaya başladı.
43. Allah’tan başka kendisine yardım edecek bir destekçi de bulamadı. Kendi kendini de kurtaramadı.
44. İşte o an, güç, irade ve egemenlik, varlığı gerçek olan Allah’ındır. Allah, en iyi ödülü ve en iyi sonucu verendir.
45. Dünya yaşamının cazibesine kapılanları, dünya yaşamının geçici olduğu konusunda, şu olayı da örnek vererek uyar: “Gökten indirdiğimiz yağmur ile yeryüzünde yetişen bitkiler canlanır, dalları, yaprakları birbirine karışır. Ama bir müddet sonra doğadaki bu canlılık, bir de bakarsın, rüzgârın savurduğu kupkuru çer çöp haline gelmiştir. Kuşkusuz Allah, her şeyin üzerinde bir güce sahip olandır.
46. Servet ve çocuklar, dünya yaşamının geçici süsüdür; cazibesidir. Ama sürekli kalacak olan iyi ve güzel işler, Rabbinin yanında bir ödül olarak da bir umut olarak da çok daha iyidir.
47. Dağları silip götürdüğümüz ve yeryüzünü çırılçıplak dümdüz bir duruma getirdiğimiz gün, bir tanesini bile bırakmadan, tüm insanları huzurumuzda toplayacağız.
48. Onlar sırayla Rabbine arz olunduklarında, biz, ilk başta sizi nasıl çırılçıplak yarattıysak, şimdi de huzuruma öyle geldiniz. Oysa, sürekli söyleyip durduğumuz böylesi bir buluşma vaadini siz umursamıyordunuz ya da bunu gerçekleştiremeyeceğimizi ileri sürüyordunuz.
“ALLAH KİMSEYE HAKSIZLIK ETMEZ”
49. Artık herkesin dünyada işlediklerini içeren kitap kendilerine verildiğinde, suçluların kendi kitaplarını okuyup, dehşetle korkuya kapıldıklarını ve, “Eyvah! Vay başımıza gelenlere! Bu ne biçim kitap, küçük büyük hiçbir şey bırakmadan, dünyada işlediklerimizin hepsini bir bir sayıp dökmüş.” diye paniklediklerini göreceksin. Böylece herkes dünyada yaptığı her şeyi, önünde hazır bulacaktır. O bakımdan senin Rabbin, hiç kimseye haksızlık etmez.
50. İşte ahirette neler olacağını şimdiden haber verdiğimiz gibi, insan yaratılmadan önce de olacakları haber vermiştik: Hani Biz, yarattığımız tüm güçlere, “Adem’e / hiç yoktan var edeceğim insana, boyun eğin” demiştik de, hepsi boyun eğeceklerini söylemişler, ancak İblis / vesvese itiraz etmişti; o görünmeyenden/ enerjiden yaratılmıştı. Böylece İblis, Rablerinin buyruğuna itirazda bulunacakların temsilcisi olmuştu. Şimdi siz, benim buyruklarımı bırakıp da İblisi / vesvesenizi ya da iblisleşmiş kişileri, kendinize yol gösterici, yardım edici dostlar mı ediniyorsunuz; hem de onlar, sizi dosdoğru yoldan saptıran apaçık bir düşman olduğu halde… Nefislerine kananlar, kendi zararlarına iş yapanlar için ne kötü bir bedel ödeme bu! 746
51. Ben, onları ne göklerin ve yerin yaratılışına ne de kendilerinin yaratılışına tanık yaptım. Ben, hiçbir işte onları, asla yardımcı edinmiş de değilim.
52. O gün Allah, “Benim adıma sizi yoldan çıkaran sözde ortaklarımı, haydi çağırın” diyecek. Sonra onlar, ortak koştuklarını çağıracaklar, ama onlar kendilerine karşılık veremeyecek. Çünkü biz o gün, onların arasına, aşılması güç bir uçurum koymuşuzdur.
53. O gün suçlular ateşi görünce, başlarına neler geleceğini, artık iyice anlayacaklar; fakat ondan kaçacak bir yer de bulamayacaklar.
54. İşte böyle! Biz, bu Kur’an’da insanlar için, her örnekten, her şeyi ayrıntısına kadar açıkladık. Fakat insan, çoğu zaman düşünme yerine, tartışmaya çok daha düşkündür.
55. Kendilerine Kur’an anlatıldığında, insanların onu anlamak istemelerine ya da Rablerinden bağışlanma dilemelerine mâni olan şey, sadece, öncekilerin sünnetini / uygulamasını kendilerine esas kabul etmeleri ya da başlarına bir felaketin gelmesini beklemeleridir.
56. Oysa ki, gönderilmiş Kur’an’ı Biz, sadece müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere gönderdik. Ama gerçekleri örtbas eden kimseler, gerçek olanı, gerçek olmayan rivayetlerle saptırmak için mücadele ediyorlar ve onlar ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri ciddiye almıyorlar.
57. Rabbinin ayetleri ile uyarılıp hatırlatma yapıldığında, onu yeterli görmeyip sırt çeviren, Kendi yaptıklarını da dikkate almayan kimseden, daha çok kendisine yazık eden kim olabilir? Bu tutumlarıyla onlar, Kur’an ile kendi aralarına bir perde koyarlar. Bu nedenle de akılları / bilinçleri Kur’an ayetlerini anlayamaz, kulaklarının duymak istememesi de / Kur’an’ı tek başına yeterli görmemeleri de işte bu yüzdendir. Sen böylelerine Kur’an’ı anlatsan da, bu zihniyetle onlar, onu asla anlamak istemezler,
58. Bununla beraber, sonsuz merhamet sahibi olan Rabbin çok bağışlayıcıdır. Eğer Rabbin, yaptıkları yüzünden onları hemen hesaba çekseydi, azabı çabuklaştırırdı. Ancak Allah, düzelmeleri için onlara belirli bir süre tanır ki, o süre bittiğinde, artık onlar, azaptan kurtulmak için bir çıkış yolu bulamazlar.
59. İşte Biz, haksızlık ettikleri için yok ettiğimiz toplumların hepsine, yok etmeden önce, doğru yola gelmeleri için belli bir süre tanımıştık.
MUSA VE YOL ARKADAŞI
60. Hani Musa heyecanla arkadaşı gence şöyle demişti: “Bilge kişi ile buluşacağım yere ulaşıncaya kadar, hiç durmayacağım; isterse seneler geçsin!” 747
61. O ikisinin hut’u / doyumsuz aşırı heyecanları, kendi aralarında kararlaştırdıkları buluşma yerine ulaştıklarını unutturdu; bilge kişinin kaldığı sığınak çoktan geride kalmasına rağmen yola devam ettiler.
62. Böylece buluşma yerlerini geçip gittiler de. Musa genç yoldaşına; “Bu yolculuğumuz bizi bir hayli yordu; acıktık, haydi azığımızı getir,” dedi.
63. Yol arkadaşı genç, “Bak şu işe! Geçtiğimiz büyük kayaya sığındığımızda, hut’umu / yorgunluğumu, sıkıntımı unutmuştum: ancak onu söylememi şeytan / nefsim bana unutturdu. Ama acayip bir şekilde bilge kişinin yolunda sıkıntım yok olup gitti,” deyince 748
64-65. Musa; “İşte aradığımız buluşma yeri orası idi,” dedi ve hemen geldikleri yolu takip ederek geri döndüler. Orada, kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
ALLAH’IN RAHMET VE BİLGİ VERDİĞİ KUL İLE MUSA
66. Musa bilge kişiye, “Sana öğretilen aydınlatıcı bilgileri, senin de bana öğretmen için, seninle birlikte olabilir miyim,” deyince,
67-68. Bilge kişi; “Sen benimle birlikte olmaya katlanamazsın; iç yüzünü bilmediğin bir şeye, nasıl katlanacaksın?” dedi.
69. Musa da; “İnşallah beni sabırlı biri olarak bulacaksın ve ben senin yapacağın hiçbir şeye de sesimi çıkarmayacağım,” dedi.
70. Bilge kişi; “Musa, mademki, sen benimle beraber gelmek istiyorsun; o halde ben sana anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın,” dedi.
71. Böylece anlaştılar ve beraberce yürüdüler; hareket etmekte
olan bir gemiye kadar geldiler ve geminin içine girdiler. Bilge kişi, gemide bir delik açarak, geminin ve içindekilerin gitmesine engel oldu. Musa bu duruma şaşırıp, Gemiyi batırıp, yolcuları boğmak için mi yaptın onu? Gerçekten yaptığın bu şey çok kötü bir şey,” dedi.
72. Bilge kişi; “Musa, ben sana benimle beraber olmaya dayanamazsın dememiş miydim,” diye karşılık verdi.
73. Musa; “Unuttum özür dilerim. Bundan dolayı beni kınama ve işimde bana güçlük çıkarma,” dedi.
74. Yine beraberce yürüdüler; derken bir delikanlı hakkında hüküm / karar verilmesi gereken bir yere geldiler. Bilge kişi, delikanlı hakkında ölüm kararı verip uygulattı. Bu duruma bir anlam veremeyen Musa yine, “Bir kimseyi öldürmemiş, suçsuz bir delikanlıyı, neden ölüme mahkûm ettin. Gerçekten sen, çok acımasız bir iş yaptın,” dedi.
75. Bilge kişi; “Musa, ben sana benimle beraber olmaya asla da- yanamazsın dememiş miydim,” diye tekrarladı.
76. Musa; “Tekrar özür dilerim. Eğer, sana bir daha bir şey sorarsam, o zaman artık benimle arkadaşlık etme. Artık sana söyleyecek bir sözüm kalmaz,” dedi.
77. Yeniden beraberce yollarına devam ettiler. Nihayet bir kasabaya geldiler ve kasaba halkından yiyecek istediler. Fakat hiç kimse onlara yiyecek vermedi. Bu arada, neredeyse yıkılmak üzere olan bir duvarı, bilge kişi iyice onarıp sağlamlaştırdı. Musa yine dayanamayıp, “İsteseydin duvarı onardığın için kasaba halkından açlığımızı gidermek için bir yiyecek alabilirdin,” dedi.
78. Bilge kişi: “Musa, artık bu, benim seninle olan beraberliğimin sonudur. Şimdi dayanamadığın o şeylerin iç yüzünü sana bir bir açıklayacağım.”
79. “İlk olay, geminin gitmesine engel olmam. Gemide olanlar, denizde çalışan yoksul balıkçılardı. Gidecekleri yerde gemilere zorla el koyan zorba bir kral vardı. İşte bu nedenle geminin gitmesine engel oldum.”
80-81. “İkinci olay, suçsuz dediğin delikanlıya gelince, onun anne
ve babası, saygı duyulan iki inanmış kişiydiler. Delikanlı onları zorla inançlarından döndürmek için baskı yapıyor, şiddet kullanıyordu. İşte bu nedenle böyle bir cezayı hak etti. Ümit ediyoruz ki, Rableri onun yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini verir”
82. “Üçüncü olay, onardığım duvar ise, o kasabadaki iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında o çocuklara ait bir hazine vardı. Ailesi de çok saygın kişilerdi. İşte onun için Rabbinden bir rahmet / bir iyilik olmak üzere o çocuklar büyüyüp olgunluk çağına gelince, hazinelerini kendilerinin çıkarmalarını diledi ve ben o duvarı onarma işini kendi irademle yapmadım. İşte bunlar, senin dayanamadığın şeylerin açıklamasıdır.”
ZÜLKARNEYN / İKİ ŞEHRİN SAHİBİ
83. Sana, Zülkarneyn’den 749 / iki şehrin sahibinden soruyorlar. De ki: “Size ondan bir hatırlatma sunacağım.” (Rabbim buyuruyor ki:)
84-85. “Biz o iki şehrin sahibine, o yerlerde kesinlikle güç ve iktidar hazırladık: ve ona her şeyden bir sebep verdik; o da bir sebebi takip etti.”
86. Hatta güneşin battığı / daha önce gelen vahiylerin karartıldığı, yere ulaştığında, orada o vahiy’leri çarpıtılmış olarak buldu ve orada, bunları çarpıtan, saptıran bir topluluk ile de karşılaştı. Biz dedik ki “Ey Zülkarneyn / ey iki şehrin sahibi! Onları ister kendi hallerine bırakırsın ister güzelce uyarırsın.”
87. O da onlara: “Kim ortak koşarsa, haksızlık, bozgunculuk yaparsa, kendine yazık edenlerden olur ve onlar Rabblerinden uzaklaşır, böylece onlar görülmedik cezaları hak ederler.
88-89. “Ama her kim de, ortak koşmaz, haksızlık ve bozgunculuk yapmaz, iyi ve güzel işler üretirse, işte onlara da en güzel bir karşılık vardır; ve biz de onların işlerini kolaylaştıracağız.” dedi. Sonra da başka bir sebebi takip etti.
90. Hatta güneşin doğduğu / vahyin ilk geldiği yere döndüğünde, vahyin o toplum üzerinde aydınlatıcı etkisini buldu; ki, onlar için biz, vahyin önüne bir engel koymamıştık. 750
91-92. İşte böyle! Gerçekten biz, Zülkarneyn’in / iki şehrin sahibinin takip ettiği sebeplerin tamamı bilgice, bizim buyruklarımızdandı. Sonra o yine başka bir sebebi takip etti.
YE’CÜC VE ME’CÜC / SÖZ DİNLEMEZ
İKİ KARŞIT GRUP
93. Hatta iki sedd751/ arasına ulaştığında, önlerinde bir kavmi buldu ki, hemen hemen antlaşma yapacak, barış sağlayacak bir durumda değil gibiydiler.
94. Onlar dediler ki. Ey Zülkarneyn / ey iki şehrin sahibi, Ye’ cuc ve Me’cuc / yakıp-yıkan; kanun-nizam tanımayanlar bu yerlerde terör estirerek huzursuzluk yapıyorlar; onlarla bizim aramızda bir antlaşma, bir sözleşme yapıversen de karşılığında da biz sana bir ücret ödesek olur mu?” 752
95. Dedi ki: “Rabbimin bana verdikleri güç ve imkân, sizin bana vereceklerinizden daha hayırlıdır. Şimdi siz tüm gücünüzle bana de tek olun da, sizinle onlar arasında çok sağlam bir sözleşme yapayım.” 753
96-97. “Bana, onların bozgunculuğunu defetmek, engel olmak ile ilgili düşüncelerinizi söyleyin; hatta onu her iki tarafın kabul edebileceği bir metin halinde bana getirin; ben de ona son şeklini vereyim de, artık o söz dinlemez toplum, sağlamca yapılmış bu antlaşmaya ne bir itiraz edebilsin ne de onu delmeye güç yetirebilsin.” 754
98. Sonra da Zülkarneyn / iki şehrin sahibi, dedi ki: “Bu yapılan antlaşma Rabbimden bir iyiliktir. Artık kim bu antlaşmaya uymaz, onu delmeye kalkarsa, Rabbim onları yerin dibine geçirir. Rabbim söylediğini kesinlikle gerçekleştirir.”
99. Biz kıyamet günü insanları kendi hallerine bırakırız da onlar, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sonra duyuru yaparak, onların hepsini bir araya toplarız.
100-101. Ayetlerimizi örtbas edenler için biz, o gün onlara cehennemi genişlettikçe genişleteceğiz. Çünkü o kimseler, benim uyarıcı ayetlerime karşı gözlerini kapatmış, işitmeye de tahammülleri yoktu.
102. Ayetlerimi örtbas eden o kimseler, Beni değil de, Benim yarattığım kullarımı kendilerine evliya edinerek kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Hiç kuşkusuz ayetlerimizi örtbas edenlerin varacakları yer cehennem olacaktır.
103. De ki: “Yaptıkları işler bakımından en çok zarara uğrayacakları size haber vereyim mi?”
104. “Onlar, iyi bir iş yaptıklarını zannettikleri halde, tüm çabaları boşa gitmiş olan kimselerdir.”
105. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini örtbas edip de yaptıkları bu işten hesap sorulmayacağını sanan kimselerdir. Bu yüzden onların iyi diye yaptıkları tüm işler boşa gitmiştir ve diriliş gününde onların yaptıklarının hiçbir değeri yoktur.
106. İşte ayetlerimi örtbas etmeleri ve elçilerimi alaya almaları yüzünden onlar ceza olarak cehennemi hak etmişlerdir
107-108. Ama inanıp, iyi ve güzel işler üretenlere gelince, onlar da, Firdevs cennetlerinde / neşe ve mutluluk dolu bahçelerde yaşamayı hak etmişlerdir. Onlar oradan hiç çıkmak istemezler.
109. De ki: “Rabbimin kelimeleri için okyanuslar mürekkep olsa ve hatta bir o kadarını da ilave etsek, okyanuslar tükenir; ama Rabbimin kelimeleri tükenmez.”
110. De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım, ancak bana şöyle vahyedildi: “İlahınız / efendiniz tek bir ilah / tek bir efendidir. Onun için, her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, iyi ve güzel bir iş üretsin: ve Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak etmesin.”