İniş Sırası: 39
A’RAF SURESİ
Sure No: 7
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. Elif, Lâm, Mim, Sâd.
2. Onunla uyarman için, Kur’an, sana indirilen bir kitaptır. Sakın ondaki haberler hakkında gönlünde bir kuşku olmasın. O Kur’an müminler için de bir uyarıdır. 95
95 (39:2) Bak. Såd Suresi 1.
3. Siz, Rabbinizden size indirilen Kur’an’a uyun; ondan başka yol gösterenlere uymayın. Ne dar düşünüyorsunuz.
4. Kent halklarından niceleri, bizden başka yol gösterenlere tabi oldukları için, yok oluşlarını kendileri hazırladılar; öyle ki, feläket, onlardan kimilerine gece uyurlarken kimilerine de gündüz işlerine tam olarak dalmışlarken gelivermişti.
5. Felaket başlarına gelip çatınca da; “Eyvah! Allah’tan başka yol gösterenlere uymakla, gerçekten kendimize yazık etmişiz,” demekten başka yakarışları olmadı.
6. Dikkat edin! Biz, kendilerine elçi gönderdiğimiz topluluktan da sorguya çekeceğiz, gönderilen elçileri de sorguya çekeceğiz.
7. Kesinlikle Biz, onları, bilimsel kanıtlarla sorgulayacağız. Çünkü Biz, olup bitenlerden hiçbir zaman uzak değildik.
8. Sorgulama günü, tartı tam adalet üzeredir. Adil bir yargılama sonunda, kimin tartısı / yaptığı iyi ve güzel işler ağır gelirse, işte onlar, sonsuz mutluluğu yakalayacaklardır.
9. Kimin de tartısı / yaptıkları iyi ve güzel işler hafif gelirse, işte onlar da, öğüt ve uyarılarımızı reddettiklerinden dolayı, kendilerine yazık etmiş olacaklardır. 96
96 (39:11) “Evrende var ettiğim güçler” diye anlamlandırılan kavramın Arapçası, “Melaike” “Melekler”dir. “Melek” kavramıyla ilgili, Fâtır Suresi 1 ve dipnotu lütfen okuyunuz. 96 A’raf Suresi
10. Biz, yeryüzünü size yerleşim yeri yaptık ve sizin için orada, her türlü olanağı var kıldık; ama siz, nimetlerin sahibini bilip teslim etmede ne kadar da yavaş davranıyorsunuz.
11. Gerçek olan şu ki; biz, sizin oluşumunuzu yoktan var ettik. Ardından sizi suretlendirdik. Sonra, Adem’e / hiç yoktan var olan insana, evrende var ettiğim tüm güçleri anla ve bir teslimiyet içinde ol, dediğimizde, o bir teslimiyet içinde oldu. Ancak iblis / vesvesesi, teslim olanlardan olmadı.
12. Rab buyurdu: Emrettiğimde teslim olmaktan seni alıkoyan şey nedir? İblis / Hak olana itiraz eden, dedi: “Ben onlardan daha hayırlıyım, daha güçlüyüm. Beni enerjiden onları topraktan / maddeden yarattın.”
13. Rab buyurdu: Bu durumda sen büyüklendin, fakat büyüklük senin için değildir. Artık sen yaratılanları küçümseyerek haktan uzaklaştın. O nedenle görevini terk et.
14. İblis / Hakk olana itiraz eden, dedi: “Rabbim! Diriliş gününe kadar, bana süre ver.”
15. Rab Buyurdu: Yeniden diriliş gününe kadar sen, bir saptırıcı olarak işlev görenlerdensin;
16. İblis / Hakk olana itiraz eden, dedi: “Artık bundan sonra bana uyanlar, gerçeklerden uzaklaşırlar, çünkü onları Senin dosdoğru yolundan engelleyeceğim.”
17. Sonra onların bu halleri, önlerinde, arkalarında, sağlarında, sollarında, kısaca her yerde olan gerçekleri görmeye mani olacak. Onlardan çoğu kendilerine verilen nimetlerin sahibini bilip teslim edenlerden olamayacak.
18. Rab Buyurdu: Aslında senin kendiliğinden hiçbir yaptırım gücün yok,
sen ancak, vesvese, kuruntu verirsin; o zaman da kesinlikle onlardan kim senin kuruntularına uyarsa, hiç kuşkusuz, hepsinin başları beladan kurtulamaz; yaşamlarını cehennemî sıkıntılar içinde geçirirler.
İBLİSİNE / VESVESENE UYARSAN HUZURUN BOZULUR,
SIKINTIYA GİRERSİN
19. Rab buyurdu: Ey Âdem / ey yoktan var ettiğim insan! Çiftler olarak, erkek ve kadın, size yaşam yeri olarak var ettiğim yeryüzü cennetinde istediğiniz her şeyden yiyiniz, yararlanınız. Ancak şu şecere / kamu malına ya da kul hakkına, yaklaşmayın. Yoksa huzurunuz bozulur, kendinize yazık edersiniz.”97
97 (39:19) “Şecer” kelimesinin anlamı için, bak. Nisā Suresi 65. ayet.”…fi ma şecere beynehum…” (…onlar aralarında çıkan sorunlarda, problemin kaynağında seni hakem…) Ayrıca, Tâ-Hâ Suresi 121; Bakara Suresi 35; İsrâ Suresi 60 ayetlerini inceleyiniz. A’raf Suresi 97
20-21. Böylece şeytan / haktan uzaklaştırma dürtüsü, onların içlerinde var olan kötü duygularını açığa çıkartmak için kendilerine vesvese verdi ve; “Rabbinizin sizi, bu secerden / kamu malından men etmesinin nedeni, sizler mal-mülk, güç sahibi olursunuz ya da sonsuzluk içinde kalırsınız diyedir,” dedi ve böylece onlar şeytanî duygularının vesvesesine, herhalde bize verilen bir öğüttür diyerek, kandılar.
22. Böylece onlar, gurura kapıldılar, secerin / kamu malı ve kul hakkı yemenin tadına vardılar, içlerindeki kötülük duyguları, hırsları kabarınca da, hakları olmayan malı-mülkü gasp ederek üst üste yığmaya ve kendi üzerlerine geçirmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: Sizlere, şu şecerden / kamu malından, kul hakkından yemeniz yasak edilmedi mi? Sizlere, şeytanî duygularınız, vesveseleriniz sizin için apaçık bir düşmandır diye bildirilmedi mi?
23. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz nefislerimize uyduk; eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen kesinlikle kaybedenlerden oluruz.”
24-25. Rab buyurdu: Alçak gönüllü olunuz; açgözlülük yapıp haklarınızı gözetmezseniz, birbirinizin düşmanı olursunuz. Sizler için,
yeryüzünde bir süreye kadar kalmak ve geçimlenmek vardır. Sizler, yeryüzünde yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan diriltileceksiniz. 98
98 (39:24-25) Bak. Bakara Suresi 36-38; Tâ-Hà Suresi 123.
ALLAH’IN TÜM İNSANLARA UYARISI
26. Ey âdemoğulları / ey yoktan var ettiğim insanlar! Dikkatinizi çekerim! Sizi kötülüklerden koruyacak, azgın duygu ve düşüncelerinizi bastıracak bir Kur’an indirdik. Bu Kur’an in bildirdikleri ile korunmanız sizin iyiliğinizedir. İşte bu Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki, onları iyice düşünür, doğru olarak kavrarsınız.
27. Ey âdemoğulları / ey insanlar! Şeytan / haktan uzaklaştırma dürtüsü, atalarınızı gerçeklerden uzaklaştırıp, kötülükler, pişmanlık verici davranışlar yaptırarak onları huzur ve mutluluk içinde olmaktan çıkardığı gibi, sakın şeytanî dürtüleriniz sizi de huzurunuzdan, mutluluğunuzdan etmesin. Sen onları göremezsin. Muhakkak ki, şeytanî dürtüler ve onun gibiler sizin hiç görmediğiniz; hiç ummadığınız zamanlarda sizi aldatabilir. Kuşkusuz, bizim buyruklarımıza inanmayan kimseler, şeytanî davranışları / vesveseleri, söylentileri veliler / yol göstericiler edinirler. 99
99 (39:27) Şeytani davranışlarla ilgili Meryem Suresi 83; Mücadele Suresi 19; En’âm Suresi 121; İsrâ Suresi 27. ayetlerini inceleyiniz. 98 A’raf Suresi
28. Onlar, kötü, aşırı bir şey yaptıkları zaman da, “Geleneklerimiz böyle, atalarımız da böyle yaparlardı. Bunu bize Allah emretti” derlerdi. De ki: “Allah asla, aşırılıklar içeren bir şey emretmez. Siz, bilmediğiniz, kendi yapmış olduğunuz şeyleri, Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
29. De ki: “Benim Rabbim ölçülü olanı, adil olanı emreder. Siz yönünüzü, doğrultunuzu her zaman, her yerde O’na ait gerçeklere teslimiyet içinde tutun ve O’na ait olan dinin / yaratılış düzeninin arı-duru ilkeleriyle O’na yönelin. Hiç yoktan sizi var ettiği gibi, O’na döneceksiniz.”
30. Bir grubu doğru yola yöneldiler ve bir grubu kendilerine sunulan gerçekleri bırakıp yanlış yola saptılar. Onlar Allah’ın buyruklarını bırakıp,
kendi vesveselerini ve haktan uzaklaşmış kişileri evliya, yol gösterici edindiler. Ama işin ilginci bunlar, kendilerini doğru yolda olduklarını sanıyorlar. 100
100 (39:30) “Hidayete erdirme” ile ilgili, Fâtır Suresi 8, 22; En’âm Suresi 39, 88; İbrahim Suresi 4; Nahl Suresi 93; Müddessir Suresi 31; Nûr Suresi 35, 46; Bakara Suresi 142, 213, 272; Yunus Suresi 25; Hacc Suresi 16; Kasas Suresi 56; Zümer Suresi 23; Şurâ Suresi 13. ayetlerini inceleyiniz.
31. Ey âdemoğulları / ey insanlar! Her bir toplantıya tertemiz giysilerinizle gidiniz; yiyiniz-içiniz aşırıya kaçmayınız. Kuşkusuz aşırıya kaçanlarda sevgi ve samimiyet olmaz.
32. De ki: “Allah’ın kulları için var ettiği zineti ve tertemiz rızıkları haram eden / yasaklayan kimdir?” De ki: “O zinet ve rızıklar dünya yaşamında herkes için, kıyamet gününde yalnızca iman etmiş kimseler içindir.” İşte bilgilenmek isteyen bir toplum için, biz, gerçekleri ayetlerle açıklıyoruz.
33. De ki:: “Rabbimin haram ettiği / yasaklamış olduğu şeyler şunlardır: O’ndan gizli ya da açık yapılan tüm aşırılıklar, her türlü suç, Hakk’ı bırakıp zorbalık yapmak, kendisiyle ilgili bir kanıt indirilmeyen şeyleri Allah’a ortak koşmak ve bilmediğiniz, kendinizin söylediği şeyleri Allah söylüyor demek.”101
101 (39:33) “Fahşa” ile ilgili, Nisa Suresi 19, 22, 25; Bakara Suresi 169; Ankebut Suresi 28; İsrå Suresi 32; Nûr Suresi 19; En’âm Suresi 120. ayetlerini inceleyiniz. A’raf Suresi 99
34. Unutmayın, her bir toplum için belirlenmiş bir süre vardır. O bakımdan onların süreleri geldiği zaman, o süreyi ne bir an geciktirebilirler, ne de öne alabilirler.
ALLAH OLACAKLARI ÖNCEDEN HABER VERİR
35. Ey âdemoğulları / ey insanlar! Her ne zaman, içinizden ayetlerimi size anlatan elçiler gelir de, her kim bunların anlattıklarına karşı çıkmaz, onlarla kendini düzeltirse, onlar için asla bir korku yoktur ve onlar üzülmezler.
36. Ama, büyüklük taslayarak buyruklarımızı yalanlayanlar, işte onlar, can yakıcı sıkıntıların arkadaşıdırlar. Onlar durumlarını değiştirmedikleri sürece devamlı sıkıntılar içinde kalırlar.
37. Öyleyse, Allah adına rivayet üreten ya da Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimseden daha zalim / daha saptırıcı kim olabilir? İşte onlar kitapta anlatılan üzüntülerden, korkulardan, acılardan paylarını alacaklardır. Hatta, ölümleri anında, elçilerimiz kendilerine geldiklerinde, onlara soracaklar: “Allah adına bağlanıp, kendilerinden yardım bekledikleriniz, yakardıklarınız, şimdi nerede?” Onlar ise; “Bizi aldattılar, bizi saptırdılar” diyerek, Allah’ın buyruklarını görmezlikten gelip örtbas ettiklerini kendileri itiraf edecekler, 102
102 (39:37) Yunus Suresi 69, 70; Lokman Suresi 23, 24; Kıyamet Suresi 13-30. ayetlerini inceleyiniz.
38. Buyruldu ki: Sizlerden önce gelip geçen, bildiğiniz ya da bilmediğiniz topluluklardan Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar ateş içine dahil oldular. Her bir topluluk ateşin içine dahil oldukça, orada kendisini saptıran yakınına lanet edecek. Hatta hepsi orada toplandıklarında, sonraki gelenler, öncekilere şöyle der: “Rabbimiz, işte şunlara uyduğumuz için gerçeklerin dışına saptık. Böylece onlar gibi biz de ateşte kaldık.” Allah buyurur: Gerçekleri anlamayı bilemediniz ve onlar gibi ateşte kaldınız.
39. Onlardan öncekiler de, sonraki gelenler için şöyle derler: “Sizlerin bizlerden bir farkınız yok, siz de bizler gibi gerçekleri anlayan olmadınız. Bundan dolayı siz de bizim gibi tadın azabı.” 103
103 (39:38-39) Ayrıca Bakara Suresi 166, 167; Zuhruf Suresi 67; Nahl Suresi 25; Ankebût Suresi 25; Ahzab Suresi 66-68; Sebe Suresi 32, 33. ayetlerini inceleyiniz.100 A’raf Suresi
40. Doğrusu ayetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayan kimseler bilsinler ki, Göğün kapısının açılması ve devenin ya da kalın bir halatın, iğne deliğinden geçmesi ne kadar imkânsız ise, onların da huzurlu ve mutlu bir ortama dahil olmaları o kadar imkânsızdır. İşte mücrimlerin karşılığı budur.
41. Onlar için, üstlerine çökmüş cehennemi felaketler, sıkıntılar vardır. İşte ayetlerimizi yalanlayıp karartanların karşılığı böyle.
42. İman edenler, toplum ve insanlık yararına iyi ve güzel işler üretenler, -ki, biz hiç kimseye yapabileceğinin üstünde bir sorumluluk yüklemeyiz- işte onlar, huzur ve mutluluk sahibidirler. Onlar durumlarını
değiştirmedikleri sürece, devamlı o durumda kalırlar. 104
104 (39:42) Ayrıca Bakara Suresi 286; En’âm Suresi 152; Müminûn Suresi 62; Talak Suresi 7. ayetlerini inceleyiniz. A’raf Suresi 101
43. Bizi bilinçli olarak anlayıp kavradıklarından dolayı onlar gönüllerinden; kin, öfke gibi şeyler söküp atılmıştır. Böylece onlar, su gibi akıp giden yaşamları boyu, tertemiz bir ortamda huzurlu ve mutlu olarak, derler ki: “Bizi bu mutluluğa ulaştıran Allah’a övgüler olsun; eğer Allah, rahmetinden elçiler gönderip, ayetleriyle bize yol göstermeseydi biz böylesi bir huzura ve mutluluğa kavuşamazdık, doğrusu gerçekleri tebliğ eden elçiler, bize Rabbimizin gerçeklerini sunmuşlar.” Onlara şöyle seslenilir: “Ayetlerimize inanıp o doğrultuda yapmış olduğunuz şeyler nedeniyle, işte bu huzur ve mutluluğu hak ettiniz.”
İŞTE GELECEKTEN HABERLER
44-45. Huzur ehli, ateş ehline seslenir: “Biz, Rabbimizin bize söz verdiğini gerçek olarak bulduk. Peki, Rabbinizin size vaat ettiğini, siz de gerçek olarak buldunuz mu?” Onlar cevaben, “Evet! bulduk” diyecekler. Ve onların aralarından biri, “Allah’ın laneti gerçekleri saklayıp, bizleri bu duruma getirenlerin üzerine olsun! Onlar, Allah’ın buyruklarını saptırarak, Allah’ın dosdoğru yolundan bizleri saptırdılar ve onlar ahiret ile ilgili gerçekleri de örtbas ettiler” diye bağıracak.
46. Artık iki taraf arasında bir perde vardır. Elçilerin tebliğ ettikleri bilgiler üzere olan adamların hepsi yüzlerinden bellidir. Cennet ehli, oradaki cennetlik adaylarına, “huzur ve esenlik üzerinize olsun” diye seslenirler.
47. Bir de gözlerini ateş ehli tarafına çevirdiklerinde, “Rabbimiz, bizi bu kendilerine yazık etmişler topluluğuyla birlikte kılma” derler
48-49. Elçilerin tebliğ ettikleri bilgilere sahip olanlar, yüzlerinden tanıdıkları ateş ehli adamlara seslenirler: “Ne cemaatiniz ne de büyüklük taslamanız size hiçbir yarar sağlamadı.” Ama sizin, ‘Allah
onlara rahmet etmez’ diye yemin ettiğiniz şu kimseler, cennete giriyorlar ve onlar için hiçbir korku ve üzüntü de yoktur,” derler. 105
105 (39:49) Bakara Suresi 112, 262, 274, 277; A’li İmrân Suresi 170, 195; Nisa Suresi 13,57, 122, 124; Mâide Suresi 12, 69; En’âm Suresi 48; Yunus Suresi 62; YaSîn Suresi 26, 27; Ahkâf Suresi 13: Zuhruf Suresi 68, 70; Meryem Suresi 60; Kâf Suresi 34; Mü’min Suresi 40; Enbiyâ Suresi 86; Muhammed Suresi 12; Fetih Suresi 5, 17, 25. ayetlerini inceleyiniz.
50. Ateş ehli, cennet ehli olanlara seslenirler: “Allah’ın size rızık olarak verdiği yiyeceklerden ya da sudan bize de verin.” Cennet ehli: “Kuşkusuz Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelip örtenlere, onlar yasaklanmıştır” derler, 106
106 (39:50) Bak. Zuhruf Suresi 77; Mü’minûn Suresi 107, 108; Hadid Suresi 12-15.
51. Ayetlerimizi görmezlikten gelip örtenler, dinlerini / düzenlerini bir çıkar, bir aldatmaca üzerine kurdular. Onlar dünya yaşamına aldandılar. Böylece onlar, bu günlerine kavuşacaklarını unuttukları gibi, bizi de unuttular, devre dışı bıraktılar, ve ayetlerimizi / ilkelerimizi anlayamadılar, reddettiler, 107
107 (39:51) Bak. Tâ-Hå Suresi 126; Tevbe Suresi 67; Câsiye Suresi 34; Bakara Suresi 86; Mülk Suresi 5. 102 A’raf Suresi
52. Halbuki güvenli toplumlardan olsunlar diye onlara öyle bir kitap gönderdik ki, yol gösterici ilkeleri ilim üzere, o kitabın içinde ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
53. Onlara, günü gününe açıklanmış olarak gelen o kitaptaki açıklamalara bakıp da düşünmezler mi? Önceden onu umursamayıp göz ardı edenler şöyle diyecekler: “Gerçekten, Rabbimizin elçileri bize doğruları getirmişler. Şimdi şefaatçilerden bize şefaat edecek olan, ya da yapmış olduğumuz hataları yok sayıp bizi kurtaracak olan kimse var mı?” Doğrusu, kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, uydurmuş oldukları rivayetlerle kendilerini gerçeklerden uzaklaştırdılar.
54. Muhakkak ki, sizin Rabbiniz/sizi koruyup-kollayan, Allah’tır. O, gökleri ve yeri altı evrede yarattı; sonra yarattıkları üzerinde kesin egemenliğini sağladı. Birbirini takip eden gece ve gündüz, güneş, ay ve yıldızlar
O’nun buyruğuyla hareket ederler. Unutmayın, yaratan da uyum içinde işleten de O’dur. Alemlerin Rabbi / düzen ve uyum içinde hareket ettiren Allah çok yücedir. 108
108 (39:54) “Altı evrede yaratma” için bak. Hûd Suresi 7; Yunus Suresi 3; Furkan Suresi 59; Secde Suresi 4; Hadid Suresi 4; Fussilet Suresi 10-12.
“Yaratma ve Buyruk / emir” ile ilgili bak. Mülk Suresi 3, 4; A’li İmrân Suresi 191; Mü’min Suresi 57; İsrâ Suresi 85; Nahl Suresi 40; Yâ-Sîn Suresi 82; Rúm Suresi 4.
55. Rabbinize / sizi koruyup-kollayana, gösterişsiz ve gizlice dua edin. Muhakkak ki, duada haddi aşanlarda sevgi ve samimiyet yoktur
56. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, orada barış sağlandıktan sonra, Allah’a saygı içinde ve isteyerek dua edin. Muhakkak ki barıştırıp düzeltici olanlar Allah’ın rahmetine daha yakındırlar.
57. O Allah ki, yağmurdan önce muştucu olarak rüzgârı gönderen yağmur yüklü bulutlara yol aldıran, onu ölü gibi olmuş kurak yerlere sevk eden, sonra da o bulutlardan yağmur yağdırarak o topraklardan her çeşitten ürünleri çıkartan O’dur. İşte Allah, ölüleri de böyle çıkartacak. Umulur ki, siz, bu örnekten ders çıkarırsınız, 109
109 (39:57) Ayrıca, Rûm Suresi 46, 50; Şûrâ Suresi 28; Yâ-Sîn Suresi 33. ayetleri inceleyiniz.
58. İyi ve mümbit arazi, Rabbinin izniyle iyi ve bol ürün verir Kötü ve çorak arazi ise, pek verimli ürün vermez. İşte böyle! Sizlerin nimetlerin sahibini bilip teşekkür edenlerden olmanız için, gerçeklen delillerle, ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
ALLAH’IN ELÇİSİ NUH
59. Dikkatinizi çekerim! Biz, Nuh’u halkına elçi olarak gönderdik de Nuh halkına; “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için, Allah’tan başka bir ilahınız yoktur. Ben, üzerinize gelecek, büyük bir günün azabından korkuyorum,” dedi.
60. Nuh halkının ileri gelenleri, “Nuh, sen neler saçmalıyorsun? Doğrusu biz seni apaçık bir şaşkınlık içinde görüyoruz,” dediler.
61. Nuh: “Ey halkım, ben doğru söylüyorum; Bende bir şaşkınlık yok,
velakin ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim;”
62. “Ben, sadece Rabbimin bana bildirdiklerini iletiyor ve sizi uyarıyorum. Ben, sizin bilmediklerinizi, Allah’tan gelen vahiy nedeniyle biliyorum.”
63. “Allah’ın azabından korunmanız ve O’nun rahmetine kavuşabilmeniz için, aranızdan sizi uyaran bir kişiye, Rabbinizden bir vahiy gelmesine mi şaşırdınız?”
64. Halkı, onu yalanladı. Bunun üzerine biz de, Nuh’u ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanlar ise, suda boğuldular. Çünkü onlar anlayışları kıt, gerçekleri görmek istemeyen bir halktı. 110
110 (39:64) Nûh ile ilgili: Necm Suresi 52; Kamer Suresi 9, 16; Yunus Suresi 71, 73; Hûd Suresi 25, 49, 89; İbrahim Suresi 9; Hacc Suresi 42; Nûh Suresi 1-28; Müminûn Suresi 23, 30; Furkân Suresi 37; Şuarâ Suresi 105, 122; Ankebût Suresi 14, 15; Sâd Suresi 12; Mü’min Suresi 5, 31; Kâf Suresi 12; Zariyat Suresi 46; Sâffät Suresi 9; Tevbe, 70. ayetlerini inceleyiniz.
ALLAH’IN ELÇİSİ HUD
65. Ve Ad halkına da kardeşleri Hûd’u elçi olarak gönderdik. Hûd, halkına; “Ev halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için Allah’tan başka bir ilah yoktur. Hâlâ siz, kötülüklerden sakınmayacak mısınız?” dedi.
66. Hud halkından, gerçekleri görmezlikten gelen ileri gelenler, “Hûd, kesinlikle, biz senin kafanı oynattığını görüyoruz ve yalan söylediğini düşünüyoruz,” dediler.
67-68. Hûd: “Ey halkım, ben kafamı filan oynatmadım; yalan da söylemiyorum. Ben, sadece, âlemlerin Rabbinin görevlendirdiği bir elçiyim, ben size Rabbimin bana bildirdiklerini tebliğ ediyorum; ben sizin için güvenilir bir elçiyim.
69. “Sizi uyarmak amacıyla, içinizden bir kişinin, Rabbinizden gelen bir buyrukla sizi uyarmasına mı şaşırdınız? Düşünün, Nuh’un halkından sonra, Allah sizi onların yerine getirdi ve sizi Nuh halkından daha müreffeh kıldı. O halde, Allah’ın size olan nimetini / iyiliğini anın ki, kurtulabilesiniz.”
70. Hud halkının ileri gelen kodamanları: “Hud, sen bizi, sadece bir tek Allah’a kulluk edin ve atalarımızın taptıklarını terk edin. Diye mi tehdit ediyorsun? Eğer sözlerinde samimi isen, hadi bizi korkutup durduğun azabı başımıza getir de görelim bakalım.”
71. Hûd: “Halkım, siz böyle davranmakla, Rabbinizden bir felaketi ve öfkeyi kendi ellerinizle davet etmiş bulunuyorsunuz. Sizin ve atalarınızın uydurduğu ve Allah’ın kendilerine hiçbir delil ve güç vermediği, kendinizin ve atalarınızın kutsallık payesi taktığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? O zaman bekleyin, kuşkusuz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.”
72. Bizden bir iyilik olarak, Hûd’u ve Hûd’la birlik olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanların ve inanmayanların da kökünü kuruttuk. 111
111 (39:72) Hûd ile ilgili: Kamer Suresi 18-22; Necm Suresi 50; Fecr Suresi 6; Şuarâ Suresi 123-140; Ahkâf Suresi 21-28; Fussilet Suresi 13, 16; Hacc Suresi 42; Kâf Suresi 13; Furkân Suresi 21-26; Hâkka Suresi 4, 6. ayetleri inceleyiniz.
70 ve 71. ayetlerde “Hud Peygamber kavmini, atalarının uydurduğu din üzerinde olmaları” ile eleştiriyor. Sanki günümüzün en önemli problemini yansıtıyor. Kur’an, her çağ için, güncel bir kılavuzdur.
ALLAH’IN ELÇİSİ SALİH
73. Ve Semûd halkına da kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik Salih halkına, şöyle dedi: “Ey halkım, Allah’a kulluk edin. Sizin için Allah’tan başka bir ilah yoktur. Dikkat edin! Rabbinizden size açık bir kanıt geldi; O da şu ‘Allah’ın dişi devesidir. O, sizin için bir ayettir / bir işarettir; onu kendi haline bırakın. Kamuya ait arazide otlasın. Sakın ona bir zarar vermeyin / sakın ona sahiplenmeye kalkmayın; yoksa sizi acı verici bir azap yakalayıverir.”
74. “Ve düşünün, Ad halkından sonra, Allah sizi, onların yerine getirdi. Ve sizi bu topraklara yerleştirdi. Siz, Allah’ın dağlarından evler için taşlar yontup, düzlüklerinde köşkler yapıyorsunuz. Öyle ise, Allah’ın iyiliklerini hatırlayın da ülkenizde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
75. Semüd halkının ileri gelen kodamanları, içlerindeki inanmış savunmasız kişilere, “Sizler, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?” diyerek, baskı yapıp eziyet ediyorlardı. Ama onlar; “Biz, kesinlikle Salih’in elçi olduğuna ve onun Allah’tan getirdiği buyruklara inanıyoruz.” diye yanıtladılar.
76. Çıkarcı kodamanlar, baskılarına devam ederek, “Biz, sizin gibi düşünmüyoruz. Sizin inandığınız şeyi reddediyoruz.” dediler.
77. Ve hemen, kamuya ait olan o dişi deveyi gasp ettiler, büyüklenerek Rablerinin buyruklarını dinlemediler ve “Ey Salih! Eğer, gerçekten gönderilen elçilerden isen, bizi korkutup durduğun azabı, başımıza getir de görelim” dediler.
78. Bunun üzerine, onları, o korkunç gürültülü sarsıntı yakalayıverdi de evlerinde diz üstü çökmüş bir şekilde donup kaldılar.
79. O zaman Salih halkına sitem ederek; “Ey halkım, ben size Rabbimin elçilik görevini yaptım, sizi uyardım, öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz,” demişti. 112
112 (39:79) Salih ile ilgili: Kamer Suresi 23-32; Necm Suresi 51; Burûc Suresi 18; Şems Suresi 11-15; Şuarâ Suresi 141-159; Neml Suresi 45-53; Hûd Suresi 61-68, 89; Hacc Suresi 42; Furkân Suresi 38; Mü’min Suresi 31; Sâd Suresi 13; Kâf Suresi 12; Zâriyât Suresi 43-45; Fussilet Suresi 17, 18; Hâkka Suresi 4-8; Tevbe Suresi 70; Ankebût Suresi 38. ayetlerini inceleyiniz.
ALLAH’IN ELÇİSİ LUT
80. Lut’u da elçi olarak göndermiştik. Lût, halkına demişti ki: “Sizden önceki toplumlardan hiçbirinin yapmadığı bir iğrençliği mi yapıyorsunuz?”
81. “Siz, doğal olarak kadınlarla ilişkiyi bırakıp, şehvetle erkeklere mi yöneliyorsunuz? Doğrusu siz, aşırı derecede azmış, iğrenç bir topluluksunuz!”
82. Halkının Lût’a cevabı; “Lût’u ve taraftarlarını kentinizden çıkarın. Güya onlar çok temiz insanlarmış!” şeklinde alaycı bir tehdit oldu.
83-84, Bunun üzerine biz de Lût’u ve ailesini kurtardık, eşi hariç O, inkârcı olduğu için, helak olanlardan oldu. Biz, onların üzerine bir dolu yağdırdık. Bakınız, nasıl oldu iğrenç ilişkiler içinde olan sapkınların sonu, 113
113 (39:83-84) Lût ile ilgili bak: Kamer Suresi 32, 39; Neml Suresi 54-56; Kâf Suresi 13; Hace Suresi 43; Tahrîm Suresi 10; Sâd Suresi 13; Hûd Suresi 70, 74, 77, 83, 89; Ankebût Suresi 36; Hicr Suresi 59-77; Enbiyâ Suresi 71,74; Şuară Suresi 160-175; Säffat Suresi 133-138.
ALLAH’IN ELÇİSİ ŞUAYB
85. Medven’e de kardeşleri Şuayb’ı elçi olarak gönderdik. Şuayb halkına dedi ki: “Ev halkım, Allah’a kulluk edin. Sizin için Allah’tan başka bir ilah yoktur. Dikkat edin! Rabbinizden size bir kanıt geldi artık, ölçü ve tartıyı tam uygulayın; insanların mallarını eksik tartmayın, ülkede, ekonomik istikrarı bozacak davranışlarda bulunmayın; eğer güvenilir kişilerseniz böyle yapmanız sizin için daha iyidir.
86. “Her köşe başını tutmayın; dürüstlük eden kimseleri, tehdit ederek, Allah’ın buyruklarını yerine getirmesini engelliyorsunuz ve sizler; Allah’ın buyruklarını terk ediyorsunuz. Düşünün vaktiyle siz, çok az idiniz de O, sizi çoğalttı ve bozgunculuk yapanların sonunun nasıl olduğuna da bir bakın!”
87. “Madem ki sizden bir kısmınız, Rabbiniz tarafından bana gönderilen buyruklara inandı bir kısmınız da inanmadı; O zaman, Allah aramızda karar verinceye kadar sabredelim. O, en doğru kararı verendir.”
88. Bu uzlaştırıcı davranış karşısında, halkın önde gelen kodamanları, Şuayb Peygamber’e, “Ey Şuayb, ya milletimizin inandığı dine geri dönersin ya da seni ve senin dediklerine inananları kentimizden kesinlikle sürüp çıkarırız,” dediler. Şuayb da; “Ya biz, isteklerinizi kabul etmezsek?” dedi ve ilave etti:
89. “Allah bizi, ortak koşucu geleneksel dinden kurtarmış iken, tekrar sizin ortak koşucu dininize dönersek, kesinlikle, Allah’a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz olan Allah’ın dilediklerinden başka, sizin geleneksel dininize tekrar dönmemiz asla söz konusu olamaz.
Rabbimiz her şeyi bilgisiyle kuşatmıştır. Biz yalnız O’na güvenip dayandık. Ey Rabbimiz! Bizimle halkımızın arasını hak ile çöz. Sen çözüm getirenlerin en hayırlısısın.” Şuayb böyle diyerek Allah’a sığındı
90-91. Şuayb’ın kararlı tutumu karşısında, gerçekleri örtbas ederek çarpıtan, halkın gelenekçi ve çıkarcı önderleri, bu sefer, “Eğer, Şuayb ile beraber olursanız ve onun anlattıklarına inanmaya devam ederseniz, başınıza gelecekleri düşünün.” diyerek, inananları tehdit etmeye başladılar. Bunun üzerine inkârcı halkı bir sarsıntı yakaladı da evlerinde dizüstü çökekaldılar.
92. Şuayb’ı yalanlayanlar, sanki hiç orada yaşamamışlar gibi yok oldular. Asıl kaybedenler, elçimiz Şuayb’ı yalanlayanlar oldu.
93. Şuayb, bu korkunç manzaradan uzaklaştı ve; “Ey halkım, Ben size Rabbimin bana bildirdiği gerçekleri duyurdum. Size öğüt verdim, uyardım. Artı, Allah’ın buyruklarını reddeden bir topluluğa nasıl acırım?” diye sitem etti, 114
114 (39:93) Şuayb ile ilgili: Hûd Suresi 84-95; Şuarâ Suresi 176-191; Ankebût Suresi 36, 37. ayetleri inceleyiniz.
94-95. Ve Biz, bir memlekete bir nebî’yi / bir peygamberi, başka bir şey için değil, ancak, halka, Allah’ın buyruklarını; uyarılarını tebliğ etsin diye gönderdik ve biz, onları, Allah’a boyun eğerek kulluk etsinler diye darlık ve sıkıntılarla yakaladık; sonra da, darlık ve sıkıntı yerine, güzellik, hatta bolluk ve refah getirdik; ama onlar: “Geçmişte atalarımız da buna benzer sıkıntılı ve refahlı dönemler geçirmişlerdi” diyerek, Allah’ın buyruklarını reddettiler. Bunun üzerine, biz de hiç farkında değillerken onları, ansızın yakalayıverdik. 115
115 (39:94-95) En’âm Suresi 42-44, 158; Nahl Suresi 112; Muminûn Suresi 75-77; Yunus Suresi 21; Fâtır Suresi 42-45. ayetlerini inceleyiniz.
96. Eğer o ülkelerin halkları, görevlendirdiğimiz peygamberlerin tebliğ ettikleri buyruklarımıza inanıp uygulasalardı, gökten ve yerden üzerlerine bolluk ve bereket kapılarını açardık. Fakat, onlar yalanladılar, biz de, o sebepten, yapmış olduklarına karşılık, onları yakalayıverdik.
97. Ya şimdi şu ülkelerin halkları, geceleyin uyurlarken, felaketimizin kendilerine ansızın gelivermeyeceğinden emin midirler?
98. Ya da onlar, bir kuşluk vakti eğlenip dururlarken kendilerine, sıkıntımızın gelivermeyeceğinden emin midirler?
99. Onlar, Allah’ın koyduğu yasayı değiştireceğinden mi emindirler? Allah, koyduğu yasayı değiştirmez; fakat, kendi zararına uğraş veren bir toplum bundan emin olmaz.
100. Sahip oldukları yerlerin, kendilerinden öncekilerden miras kalması, kendilerinden sonra da başka kimselere kalacak olması, kendi zararına uğraş veren bir toplum için bir uyarı olmalı değil mi? Eğer Biz istersek onları da suçları sebebiyle belalara uğratabiliriz ve uyarılara kulaklarını tıkayanların algılama yeteneklerini anlayışsız hale getiririz de duyamaz ve işitemez bir hale gelirler.
101. İşte, felakete uğramış o memleketlerin hali… Bu tarihsel olayların haberlerini sana anlatıyoruz. Dikkatinizi çekerim! Elçileri onlara, apaçık kanıtlar getirmişlerdi; öyle iken onlar, inanmak istemediler, çünkü, önceden peşin peşin yalanlamışlardı. Bu yüzden gerçekleri reddedenler düşüncelerini anlayışsız hale getirdiler.
102. Gerçek odur ki, biz, geçmişteki o halkların çoğunu, verdikleri sözü tutanlar olarak bulmadık, aksine, pek çoğunu bozguncular olarak bulduk.116
116 (39:102) En’âm Suresi 6; İbrahim Suresi 44-45; Meryem Suresi 98; Ahkâf Suresi 25-27; Hacc Suresi 45-46; Sebe Suresi 45; Mülk Suresi 18. ayetlerini inceleyiniz.
ALLAH’IN ELÇİSİ MUSA
103. Sonra, önceki halklara gönderdiğimiz elçiler gibi, Musa’yı da ayetlerimizle firavun ve adamlarına gönderdik. Fakat firavun ve adamları, kanıtlarımızı kararttılar; haksızlık ettiler. Bozgunculuk edenlerin sonunun nasıl olduğuna bakın!
104-105. Musa, firavun’a geldiğinde; “Ey firavun! Ben evrenlerin Rabbi tarafından görevlendirilmiş bir elçiyim; benim görevim,
Allah üzerine gerçeği söylemektir. Kesinlikle ben, Rabbinizden size bir kanıt ile geldim. Benimle birlikte, İsrailoğullarını gönder,” demişti.
106. Firavun, “Eğer bir ayet ile geldiysen ve doğru da biriysen, getir o ayeti bakalım,” dedi.
107. Bunun üzerine Musa, ayetleri anlattı, o zaman, açık-seçik anlatılan ayetler onların kafalarındaki tüm düşünceleri altüst etti silip süpürdü.
108. Orada izleyenler için o anlatılanlar, kusursuz ve itirazsızdı. Artık Musa, elçiliğini kanıtlamış, eli güçlenmişti.
109. Firavun ve yanındakiler dehşete kapıldılar, durumu kendi aralarında tartıştılar ve “Musa gerçekten çok yetenekli; büyüleyici, ikna edici bir bilgindir,” dediler.
110. Firavun adamlarına; “Herhalde Musa, sizin yerinizi yurdunuzu ele geçirmek istiyor; ne yapmamı önerirsiniz?” dedi.
111-112. Firavunun danışmanları dediler ki: “Musa’yı ve kardeşini tutukla ve tüm şehirlere haberciler gönder; en yetenekli, en büyüleyici, en ikna edici bilginleri bulup sana getirsinler.”
113. Böylece, ülkenin en yetenekli, en ikna edici bilginleri firavuna geldiler ve “kazanırsak bize bir ödül var mı?” diye pazarlık yaptılar.
114. Firavun; “Evet! Ödül var. Üstelik benim yakın çevreme de gireceksiniz.” dedi.
115. Ve nihayet yarışmak için bir araya getirildiler ve seçilmiş bilginler: “Ey Musa, önce sen mi düşüncelerini ortaya atacaksın, yoksa bizler mi ortaya atalım?” dediler.
116. Musa; “Siz düşüncelerinizi ortaya atınız!” dedi. Onlar, ortaya koydukları insan ürünü düşünceleriyle gerçekten, insanları büyülediler, etkilediler ve büyük bir ikna gücü ortaya koydular.
117. Biz de Musa’ya, “Asanı yere at / Benim sana bildirdiklerimi anlat” diye vahyettik. Musa, Tanrı ürünü bilgileri anlatınca, onların, insan ürünü anlattıkları düşünceleri temelden çürütüverdi.
110 A’raf Suresi
118-119. Böylece, gerçek ortaya çıktı ve firavun ve adamlarının yapmış olduğu şeyler boşa gitti; firavun ve adamları orada yenildiler ve küçük düşmüş kişiler olarak geri döndüler.
120-122. Seçilmiş bilginler ise, Musa’nın anlattıklarının, insan ürünü olmadığını anladılar ve hep birden saygıyla boyun eğerek: Alemlerin Rabbine; Musa’nın ve Harun’un Rabbine inandık diye haykırdılar. 117
117 (39:120-121-122) Bak. Tâ-Hâ Suresi 17-22; Şuarâ Suresi 30-51.
123. Bu sefer, firavun hiddetlenerek; “Ben size izin vermeden mi onların Rabbine inandınız? Bu, bize karşı planlanmış bir kumpastır siz, Musa’nın adamlarını bu şehirden götürebilmek için, onunla beraber bu kumpası tezgâhladınız. Ama yakında başınıza gelecekleri göreceksiniz!”
124. “Kesinlikle, sizin tüm mal varlığınıza el koyacağım; herkesle ilişkilerinizi keseceğim ve sonra da hepinizi idam edeceğim!” dedi.
125-126. Seçilmiş bilginler: “Biz zaten Rabbimize döneceğiz; Rabbimizin ayetleri geldiğinde, biz ona inandık, diye sen bizden öç alıyorsun” dediler ve “Ey Rabbimiz! Bize dayanma gücü ver ve canımızı Müslümanlar olarak al,” diye Allah’a sığındılar. 119
119 (39:125-126) Bak. Tâ-Hå Suresi 70-73
127. Firavunun kurmayları; “Sen, Musa’yı ve halkını, ülkede, bozgunculuk çıkarsınlar ve senin, ilahlığını / efendiliğini terk etsinler diye mi serbest bırakacaksın,” diye onu, tahrik ettiler. Bunun üzerine firavun; “Biz onların erkeklerini öldüreceğiz; kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onlardan çok daha güçlüyüz, ” dedi. 120
120 (39:127) Bak. Zuhruf Suresi 51-53; Mü’min Suresi 28-35.
128. Musa halkına; “Allah’tan yardım dileyin, zorluklara karşı göğüs gerin, yeryüzü Allah’ındır ve onu kullarından hak edene verir. En sonunda, Allah’a saygılı olanlar kazanacaktır,” dedi.
129. Fakat, kavmi, tam bir ümitsizlik içinde; “Ey Musa! Sen bize gelmeden önce de bize geldikten sonra da biz, sürekli işkence altında
idik.” dediler. Musa da onlara, “Umulur ki, size yapılan haksız işkencelere karşı, Rabbiniz düşmanlarınızı helak eder ve sizleri bu yerlerde onların yerine egemen kılar; o zaman sizler neler yapacaksınız göreceğiz bakalım!” dedi.
118 (39:124) Ayrıca bak. Tâ-Hâ Suresi 71; Şuarâ Suresi 49; Mâide Suresi
33 ve d
130. Andolsun Biz, fiipnotu.ravun ve yandaşlarını, düşünüp akıllarını başlarına toplasınlar diye yıllarca kuraklıkla ve ürün kıtlığı ile imtihan ettik.
131-132. Ama onlar, kendilerine bir bolluk, bereket geldiği zaman. “Bu bolluk ve bereket bizim kendi becerimizdir,” dediler. Fakat başlarına bir sıkıntı, bir darlık geldiği zaman da, “Bu sıkıntı, bu darlık, Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğu nedeniyledir” diye yorumladılar. Oysa gerçek, dedikleri gibi değildi. Doğrusu, başlarına gelen feläketler, kendilerinin uyanması için, Allah tarafından gelen bir uyarı idi. Fakat birçokları bunun Allah’tan geldiğini anlamak istemezlerdi de inatla, “Musa, sen bizi büyülemek için, ne ayet getirirsen getir, kesinlikle, biz sana yine de inanacak değiliz” derlerdi.
133. Biz de çok değişik işaretler olarak, üzerlerine tufan, çekirge haşarat, kurbağa ve kan gibi felâketler gönderdik. Bütün bunlara rağmen, gurur ve büyüklük taslamaları, gerçeği görmelerini engelledi ve suçlu bir topluluk oldular. 121
121 (39:133) Konuyla ilgili tarihsel malumat edinmek isteyenler için; Bak. Kitab-ı Mukaddes; Çıkış, 8:1-32; 9:1-35; 10:1-29.
134. Ama, ne zaman ardı arkası kesilmeyen felâketler üzerlerine çökse, bu sefer hemen Musa’ya giderler; “Ey Musa, sana verdiği sözden dolayı Rabbine bizim için dua ediver. Eğer bizi, bu felaketlerden kurtarırsan sana inanacağız. Aynı zamanda, İsrailoğullarını da seninle beraber yollayacağız,” derlerdi.
135. Ne zaman ki biz, firavun ve yandaşlarını söz konusu felâketlerden, geçici bir süre için kurtarsak, bu kez de verdikleri sözlerden cayıveriyorlardı.
136. Bunun üzerine firavun ve adamları, ayetlerimizi yalanlayıp aldırış etmedikleri için, denizde boğulmakla kendi sonlarını getirdiler.
137. Ezilip işkence edilen topluluğu da etrafını bereketli kıldığımız yerin, doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı yaptık. Böylece zorluklara göğüs gerdikleri için, Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz gerçekleşti, firavun ve halkının oluşturduğu bağ ve bahçeler, yapı ve görkemli sarayları da yerle bir oldu.
ISRAILOĞULLARI RAHATLIĞA KAVUŞUNCA SAPITTI
138. İsrailoğulları, denizden geçirildikten sonra kutsallaştırdıkları, ritüellere taparcasına odaklanmış bir topluluğa rastladılar ve: “Ey Musa Bunların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yapıver,” dediler. Musa da onlara dedi ki: “Siz, gerçekten cahillik eden bir topluluksunuz!”
139. “O gördüğünüz topluluğun yaptığı şey, onları helâke sürükleyecek bir tutumdur, üstelik, inanç olarak tüm yapmış oldukları da asılsız boş şeylerdir.”
140. Musa devamla: “Başkalarına vermediği nimeti, Allah size vermişken, ben size, Allah’tan başka bir ilah / bir efendi mi arayayım?”
141. “O Allah ki, size en kötü işkenceyi uygulayan, oğlanlarınızı öldüren, kadınlarınızı sağ bırakan firavun ve adamlarından sizi kurtarmıştı, bunlarda sizin için, Rabbinizden çok büyük bir ders vardır.”
142. Musa ile otuz gece sözleştik ve sonra ona, on gece daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı Musa, kardeşi Harun’a, “Ben gidince, halkıma karşı benim yerime sen sorumlusun, doğru dürüst davran. Bozgunculuk yapanların yoluna da uyma,” diye sıkıca tembih etti.
143. Musa, kararlaştırdığımız yere geldiğinde, Rabbine kelâm etti: “Rabbim, bana kendini göster de seni göreyim,” dedi. Rab buyurdu: Sen, Beni / Kendimi asla göremezsin ve lakin varlıktaki şu yüceliklere bak, böylece bir uyum, bir düzen içindeki tüm varlıkları gözlemlersen, o zaman sen benim yüceliğimi görebilirsin, Böylece Musa, Rabbinin yüceliğini tüm tecellileriyle her tarafta görünce ve tüm varlığın O’na ait olduğunu anlayınca kendinden geçti, teslim oldu. Böylece Musa Rabbini anladığında dedi ki: “Rabbim, Sen, noksan sıfatlardan uzaksın, sana yöneliyorum ve ben her varlığın Sen’den başladığına kesinlikle emin oldum.”
122 (39:141) Bak. Bakara Suresi 49.
144. Rab buyurdu: Ey Musa! Ben seni halkına gerçeğin bilgilerini tebliğ etmen için seçtim. Benim buyruklarım üzere hareket et. Bundan böyle benim sana sunduğum şeylere sıkıca sarıl ve o verilenlerin sahibini bilip şükredenlerden ol.
145. Biz ona, her türlü öğüt ve uyarıyı ve yapmaları gereken her şeyleri ayrıntılı olarak levhalar içine yazdırdık. Artık bunlara sıkıca, bütün gücünle sahip çık ve halkına da anlat. Onlar da o gerçeklere en güzel bir şekilde sahip çıksınlar. Orada, bozgunculuk hallerinin ne olduğunu göreceksiniz, anlayacaksınız.
146. Bozguncular, ülkede büyüklük taslayan, her türlü kanıtı görseler de ona inanmayan / güvenmeyen, dosdoğru yolu görseler de, o yolda gitmeyen, ama, azgınlık ve sapkınlık yolunu gördüler mi, hemen onu yol edinen kimselerdir, çünkü onlar, ayetlerimizi yalanlamayı adet edinmişler ve hep onlardan gafil kalmışlardır.
147. Halbuki, ayetlerimizi ve ahirette hesaba çekileceklerini yalanlayan; anlamamakta ısrar eden kimselerin, yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa gider. Böyleleri kendi yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılacaklardır? 123
123 (39:147) Bak. Muhammed Suresi 1.
TEKELLEŞME, MADDEYİ İLAHLAŞTIRIR
148. Musa Tûr’a gidince, onun ardından halkı, ses getiren değerli bir madde / sermaye birikimi edindiler ve sonra da ona tapmaya başladılar. Onlar o tapındıklarının kendilerine bir şey söylemediğini ve kendilerine bir yol gösteremediğini görmüyorlar mı da, ona tapınıyorlar ve kendilerine yazık ediyorlar.
149. Ne zaman ki onlar, gerçekten saptıklarının farkına vardılar; bu sefer şiddetli bir pişmanlık duyarak; “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, kesinlikle kaybedenlerden olacağız.” diye kıvranmaya başladılar.
150. Musa, Tür’dan gelip halkının durumunu görünce, hayal kırıklığına uğramış olarak kızgın ve üzgün bir şekilde halkına, “Ben ayrıldıktan sonra arkamdan ne kötü işler çevirmişsiniz! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi?” dedi. Hiddetle elindeki yazılı levhaları
yere fırlattı ve kardeşi Harun’un yakasına yapışıp silkelemeye başladı. Kardeşi Harun: “Ey Anamın oğlu, bu halk beni dinlemedi; beni neredeyse öldüreceklerdi; sen de üzerime gelerek, onlara karşı beni rezil etme, beni yoldan çıkmış bu halkla bir tutma.” dedi.
151. Bu sefer Musa: “Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla. Bize merhamet et. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin,” diye Allah’a yakardı.
152. Kuşkusuz, o ses getiren değerli maddeyi; sermayeyi, ilah edinenler. Rablerini anlamaktan uzak kalırlar ve dünya hayatında da rezillik içinde olurlar. İşte, müfterilerin, uydurukçuların karşılığı budur.
153. Ancak, yanlış işler yapan kimseler, sonra yaptıklarından pişman olup, bir daha yapmamak üzere dönerler ve iman ederlerse, kuşkusuz Rabbin, her zaman elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
154. Musa, öfkesi geçip sakinleşince, yere attığı yazılı levhaları topladı. O levhalar içinde doğru yolu gösterme ve Rabblerine karşı saygı duyan kimseler için bir rahmet vardı. 124
124 (39:148-154) Bizim burada “değerli bir madde / sermaye” diye anlamlandırdığımız Kur’an ayetinin Arapçası, “iclen ceseden” tamlamasıdır. Burada “iclen” sözcüğüne, “buzağı” “ceseden” sözcüğüne de “heykel” anlamı verilerek, meallerde, “buzağı helkeli” olarak yer almaktadır. Kelimeler, sözcük anlamları ile çevrilince doğal olarak bu anlam ortaya çıkar. Ancak bu sözcüklerin Kur’an da mecaz anlamları ile geçtiği düşüncesindeyim. Eski müfessirlerin bu Kur’an ayetlerini anlamlandırırken İsrailiyat kültürünün etkisi altında oldukları çok açık. Zira bu olay Kitab-ı Mukaddes-Mısır’dan Çıkış, 32/1-35’te, konu edilir ve orada “Harun altınları topladı. Oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı” der. Yani buzağıdan heykel anlamı Tevrat kaynaklı. Musevi asıllı Muhammed Esed; “Kur’an Mesajı: Meal-Tefsir” isimli Kur’an çevirisinde, konuyla ilgili şu bilgiyi verir: “Israiloğullarının böyle bir boğa heykeli yapıp tapması, tesadüfi değildir. Yüzyıllarca süren, eski Mısır etkisinin bir ürünüydü. Mısırlılar, Menfis’te tanrı Ptah’ın cisim- leşmiş şekli olarak inandıkları kutsal boğa Apis’e tapınırlardı. İsrailoğulları da uzun süre Mısır’da yaşadıkları için bu inancın etkisi altında idiler. Boğa heykelinin çıkardığı “boğuk ses”in ise, Mısır tapınaklarında bulunan ve içine açılmış birtakım oyuklar sayesinde ses çıkardığı bilinen putlarda olduğu gibi, bu deliklerden giren rüzgârın etkisiyle çıkan bir ses olması muhtemeldir.” (Muhammed Esed; “Kur’an Mesajı: Meal-Tefsir). “Buzağı” diye çevrilen, “iclen” kelimesi, Zâriyât Suresi 26. ayet; Tá-Hã, 88. ayet ve Hüd Suresi 69. ayette de geçmektedir. Bu kelimenin anlamlan ile ilgili Hud Suresi 69. ayetin dipnotunu lütfen okuyunuz. Ayrıca, Kutsal Kitap, Mısır’dan Çıkış, 32/1-35 bölümünü inceleyip Kur’an mealleriyle karşılaştırınız.
155. Onun kavminden, bizi anlamak için yetmiş adam Musa’ya katıldı. Böylece onlar gerçekleri öğrenince sarsıldılar, bunun üzerine Musa dedi ki: “Rabbim! Önceki gerçeklerden sapanlar, eğer onlar bilselerdi. Seni anlayıp kendilerini helak etmezlerdi. Aklını kullanmayanların yapmış oldukları şeye uymuş olsam, ben de kendimi helak etmez miydim? Kuşkusuz bununla bizi deneyip arındıran ancak Sensin. Seni anlamak isteyen kimseye yol gösteren Sensin; gerçeklerden sapan kimselere de yol gösteren Sensin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışlayansın, bize merhamet edensin ve sen merhametinle hayırlar / iyilikler verensin.”
156. “Bize bu dünyada ve öteki dünyada iyilikler, güzellikler ver kuşkusuz biz Sana yöneldik.” Buyurdu ki: Kim Benden uzaklaşırsa, kendisi sıkıntılarda kalır; Benim rahmetim her şeyi kapsamıştır. Merhametim, kötülüklerden sakınıp ortak koşmayan, arınıp paylaşan kimseler içindir, o kimseler ki, ayetlerimize içtenlikle inanırlar.
157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de bulunan, haber verilen ümmî125 nebî / resûlün tebliğ ettiklerine tabi olurlar. O ümmî- resûl onlara, ma’rufu / iyi ve güzel olarak bilinenleri tavsiye eder, münkeri / kötü ve çirkin olanlardan da men eder; temiz olan şeylerin kendileri için yararlı, kötü olan şeylerin de zararlı olduğunu ve din adamlarının kendilerine haram diye yüklediklerinin doğru olmadığını
haber vererek üzerlerindeki baskıyı kaldırır. O ümmi nebi / resulün tebliğ ettiklerine inananlar, ona saygı duyanlar, ona destek olanlar, kendisine indirilen ışığa / Kur’an’a uyanlar, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kur’an’da Mekke şehri, “Ummu-l-Gura” “Ana Kent / Kentlerin Anası”; diye geçer. (Bak. En’am Suresi 92). Ayrıca Kur’an’dan öğrendiğimize göre Kitap Ehli olmayan, yani Tevrat ve İncil okumayan zümrenin dışındakiler, yani Mekke şehrinde yaşayanlara “Ummiler” denilirdi. (Bak. Bakara Suresi 78; Al-i İmrân Suresi 20; Cuma Suresi 2;) Demek ki, “Ummî Nebi” ile Peygamber’in Ehli Kitap’a mensup olmadığı, Tevrat ve İncili hiç okumamış, doğma büyüme Mekkeli / Ana Kentli, olduğu vurgulanmaktadır. Ama ne yazık ki, buram buram cehalet kokan orta çağ Arap- Fars kültür kaynaklarındaki, “Peygamber, anasından doğduğu gibiydi, okuma yazma bilmiyordu” şeklindeki malumatlar, din adamları, mezhep mensupları, tarikatlar, cemaatler vs. tarafından kuşaktan kuşağa aktarılmış, tüm dünya Müslümanları da, Peygamber’in “okuma yazma bilmediğine inanmışlardır. Peygamber okuma yazma biliyordu ve gelen vahyi bizzat kendisi yazıyordu.
HZ. MUHAMMED TÜM İNSANLARIN ELÇİSİDİR
158. De ki: “Ey insanlar! Ben sizin hepinize, gelen haberleri ulaştıran Allah’ın elçisiyim. Göklerin ve yerin sahibi Allah’tir: O’ndan başka ilah yoktur. Yaşatan da, öldüren de O’dur. Artık Allah’a inanın, o ümmi nebî resûle güvenin, ki, o da Allah’a ve O’nun kelimelerine / buyruklarına inanıyor. Umulur ki, siz de onun tebliğ ettiklerine tabi olarak gerçeklere ulaşırsınız. 126
126 (39:158) Hz. Muhammed, sadece Arapların ve sadece Müslümanım diyenlerin peygamberi değildir. Tüm dünya insanlarına gönderilmiş nebî- resûldur (Aynca Bak. Sebe Suresi 28.)
159. Musa’nın halkından da, Hakk’ın buyrukları doğrultusunda yol gösteren ve onunla adaleti sağlayan bir topluluk vardı, 127
127 (39:159) Bak. Al-i İmrân Suresi 113, 114, 199; Nisa Suresi162; İsra Suresi 107-109; Kasas Suresi 52, 53; Mâide Suresi 82-84; Ra’d Suresi 36; Ahkaf Suresi 10: Ankebüt Suresi 47: Bakara Suresi 121.
160. Onlar, her birinin önderi olan on iki kabileye ayrılmıştı. Kavmi o gerçekleri anlamak, öğrenmek istediğinde. Biz Musa’ya vahyettik: bildirdik. Musa da, aldığı vahyi / gerçeği kanıt olarak onlara bildirdi ve on iki kabilenin de aynı özden kaynaklandığını anlattı Böylece her kabile kendi meşrebinin, kendi yaratılışının özünü belledi, öğrendi. Üzerlerindeki enerji bizim kudretimizdir ve biz kudretimizle onlar üzerine nimetlerimizi indirdik ve sizi rızıklandırdığımız şeyleri tertemiz olarak yiyin; Biz zulmeden değiliz: ama sizler ortak koşarak kendinize zulmediyorsunuz dedik. 128
128 (39:160) Genel olarak, Kur’an’ın anlatımı mecazlıdır; dolayısıyla Kur’an, mecazla, anlatımın zengin dilini kullanarak, benzetmeler, örnekler, sembolleştirmelerle, gerçeği işaret eden bir hüviyet kazanır. Böylesi bir zengin anlatıma sahip olan Kur’an, bize, insanoğlunun ve dolayısıyla peygamberlerin yeryüzündeki hikâyesini, serüvenini anlatır. Kur’an ayetlerinin insanlar için ne denli hayati bir önem arz ettiğini mecaz yoluyla anlatır. Dolayısıyla bu Kur’an ayetinde geçen kavramların çoğu da mecaz anlatımlıdır. Bu bağlamda, bir örnek verirsek, bu Kur’an ayetinde geçen, “Enıdrıb bi asâkel hacer” cümlesinin anlamı “Asanı taşa vur” şeklindedir. Ancak burada bu cümle mecaz >> A’raf Suresi 117 >> anlamındadır. Musa’nın hayatında, “Asa” iki anlam ifade etmektedir. Birincisi, Musa, peygamber olmadan önceki “asa / değnek” koyunlarını güderken onlara ağaçlardan yaprak indirdiği, ya da yürürken dayandığı gerçek asa/değnektir. İkin- cisi. Musa, peygamber olduktan sonraki “asa” kelimesi mecaz anlamdadır. Artık asa bundan sonra, vahyi; nebîliği / peygamberliği simgelemektedir. Bak. A’raf Suresi 117; Mâide Suresi 12; Bakara Suresi 60. Neml Suresi 10.
161. O zaman, onlara denildi ki: “Şu kente yerleşin, oranın olanaklarından bol bol yararlanın. Kente girerken taşkınlık yapmadan saygıyla girin ve yaptığı yardımlardan dolayı işimizi kolaylaştıran Allah’a övgüler olsun, deyin ki, sizin için hatalarınız bağışlansın. Biz, iyilik-güzellik yapanlara nimetlerimizi daha da arttırırız.”
162. Ama onlardan, zalim olan / gerçekleri karartan kimseler, sözü / buyruğumuzu, kendilerine söylenenden başka bir anlama dönüştürdüler. Böylece onlar, gönderdiğimiz gerçeği karartmış oldular, bu yüzünden de çok büyük sıkıntılarda kaldılar.
163. Onlar bulundukları yerleşim yerlerinde, sözün gerçeğini araştırp sorsunlar. Onlar, sept’e Allah’ın dinlenme günü diyerek aşırı gittiler. Aslında onlar sept’i işlerine engel yaptılar; o gün geldiğinde sıkıntıya, bunalıma giriyorlar, diğer günlerde ise, sıkıntıları, bunalımları olmuyor. Böylece sözün gerçeğini başka anlama dönüştürenler yüzünden, onlar kargaşa yaşıyorlar.129
129 (39:163) Buradaki, Kur’an ayetinde geçen ve “bunalım” diye anlamlandırdığımız “Hitân” sözcüğü, “Hüt” söcüğünün çoğuludur. Bu sözcük, Kur’an’ın, Kalem Suresi 48; Kehf Suresi 61, 63; Säffat Suresi 142. ayetlerinde tekil olarak geçmektedir. “Hut,” sözcüğünü, Kur’an çevirilerinde, hep “balık” olarak çevire gelmişizdir. Halbuki, “balık”ın Arapça karşılığı, “Semek”tir. “Hüt”, “Havt” ya da çoğulu “Hıtan” sözcükleri “doyumsuzluk” “hırs” “açgözlülük” vs. anlamlarına gelmektedir. (Bak. Lisanü’l Arab; c.2, s. 644; Tebyinü’l-Kur’an, c. 3. s. 72 vd.) Balıklarda doyma hissinin olmaması ve doyduğunu bilmemesi nedeniyle, bu tür balık cinslerinin özelliklerinden kinaye, onlara verilen bir sıfattır. Balığın kendi ismi değildir. Zaten bu ayette de dünya malına aşırı derecede düşkün, hırslı, doymak bilmeyen, hep almak isteyen ve fakat, paylaşmaya, vermeye yanaşmayan İsrailoğullarından bir grubu anlatıyor. Ne yazık ki, İsrailiyat kültüründeki Yunus Peygamber’le ilgili anlatımlarda hep “balık” olarak anlatılmış, (Bak. Kitab-ı Mukaddes, Yunus, 1/1-17; 2/1-10) Geçmiş Kur’an yorumcuları da, Kur’an’ın ilgili ayetlerinde geçen “Hût” “Hitan” kelimelerini, “Balık,” “Balıklar” diye çevirmişlerdir. Bizler de hiç araştırmadan aynen taklit edegelmişizdir. Yukarıda numaralarını verdiğim ayetlerin meâllerdeki çevirilerine bakınız. Aynı şekilde ayette geçen “Sebt” sözcüğü de İsrailiyat kültürünün etkisiyle ve >>118 A’raf Suresi >> o doğrultuda anlamlandırılmış sözcüklerden biridir. “Sebt,” “Sabat,” “Şabat Günü” kavramları, İsrailiyat kültüründe kutsal sayılan bir gündür. O da inançlarından kaynaklanır. Şöyle: “Sabat Günü, Tanrın Rabbe adanmıştır. O gün hiç bir iş yapmayacaksınız.” Çünkü Ben Rab, yeri, göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Sabat Günü’nü kutsadım” (Kutsal Kitap, Mısırdan çıkış 20/8-11) İşte İsrailiyat kültüründe bu bir inanç haline getirilmiştir. Kur’an ayetinde geçen “Sept” sözcüğünü, yasaklanmış gün olarak çevirirsek, o zaman, “Allah altı gün çalıştı yedinci gün dinlendi” inancından kaynaklanan, “Sebt’ti yani İsrailiyat kültüründeki “Cumartesi günü yasağını sanki Kur’an da doğrulamış (!) gibi olmaz mı? Halbuki Allah böyle bir inanç ve uygulamanın doğru olmadığını, bu anlayışın “sözü, kendilerine söylenenden başka bir anlayışa dönüştürenler” tarafından uydurulduğunu, doğrusunu ise, Kur’an’ın düzelttiğini açıklıyor: Şöyle: “And olsun! Gökleri ve yeri altı günde yarattık ve Biz hiçbir yorgunluk da duymadık.” (Kaf Suresi 38) Bak. A’raf Suresi 163-166; Mâide Suresi 60. Ayrıca, Nisâ Suresi 154; Bakara Suresi 65 ve dipnotu lütfen okuyunuz.
130 (39:166) Bak. Bakara Suresi 65; Mâide Suresi 60.
168. Onlar bulundukları yerde önderleri olan kabilelere ayrıldılar. gerçeklerimiz onlara kanıtlarla anlatıldı. Onlardan bazıları iyilerden barış severlerden, yardım severlerden oldular, onlardan bazıları da başka yollara saptılar. Gerçeklerimizi anlayanlar, iyi ve güzel davranışlar içinde oldular. Umulur ki, kötülükler içinde olanlar, başlarına gelen felaketlerden ibret dersi alırlarda dönerler. 131
131 (39:168) Bak. bu surenin 160. ayetine.
169. Böylece onların ardından kitabın / Tevrat’ın varisi olduklarını söyleyenler geldiler. Onlar, dünya çıkarlarına daldılar ve biz bağışlanırız dediler. Onlara dünya malının tamamı verilse, bir o kadarını daha isterler. Halbuki onlardan, Allah’ın kitabına sarılmaları, onun içindekilerden ders almaları ve Allah üzerine gerçeği söylemeleri hakkında söz alınmadı mı? Kötülüklerden sakınıp ortak koşmayanlar için, öteki dünya daha iyidir. Hâlâ aklınızla düşünmeyecek misiniz?
170. Kitaptakileri dosdoğru anlayıp uygulayan ve salatı, yani toplumsal yardımlaşmayı ve barışı ayakta tutan kimselere gelince. Kuşkusuz o düzeltici, barıştırıcı olan kimselerin karşılığını boşa çıkarmayız. 132
132 (39:170) Tefsir ve çevirilerde bu ayet: “Kitaba sıkıca sarılanlar, namazı kılanlar” diye çevriliyor. Bu doğru değil. Çünkü, buradaki ayetler yukarıdan itibaren İsrailoğullarından bahsediyor. Dolayısıyla 170. ayette geçen kitap da Tevrat’tır. “Ekamus-Salat”da burada namaz kılmak anlamına değil. Tevrat’a bağlı kalmak, onu saptırmadan uygulamak, onun içindekileri dosdoğru anlayıp uygulamak, ikame etmek, toplumsal yardımlaşmayı barışseverliği sürdürmek vs. anlamınadır. (Bak. Mâide Suresi 66, 68. ayetler.)
171. Bizim o dağda / Tür’da, onlara olağanüstü seslendiğimizde onlar, dağ kendi tepelerine çökecek sanmışlardı. O zaman biz, size verdiğimiz şeyi kuvvetle, dosdoğru uygulayın ve onun içindeki şeyleri hatırınızdan çıkarmayın. Umulur ki siz, kötülüklerden sakınır, ortak koşanlardan olmazsınız, dedik. 134
134 (39:171) Bak. Bakara Suresi 63, 64; Nisa Suresi 154; Ayrıca bak. Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 19/17, 18.
172. Senin Rabbin, âdemoğullarından, yani gelmiş ve gelecek tüm
insanlardan, onların zürriyetlerini ana rahminde evreden evreye geçirip vücutlandırdığı ve canlandırıp bilinçlendirdiği aşamada, onlara kendi nefisleri üzerindeki yaratılışı tanık göstererek; “Sizin Rabbiniz / sizi duyularınız ve organlarınızla bir düzen içinde yaratıp programlayan, terbiye eden Ben değil miyim?” dedi. Hepsi dediler ki: “Kesinlikle evet, Sensin. Biz buna tanığız. Ölünceye kadar da tanığız.”
133 (39:171) Bak. Tâ-Hâ Suresi 9-12; Kasas Suresi 30-31; Neml Suresi 9- 10. ayetler.
173. “Artık bir gaflete düşüp de, önceden atalarımızın şirk koştuğu şeyleri, biz de onlardan gelen zürriyetleriz, biz de onların izinden gidelim diyerek, bizler de kendimizi helâk edenlerden mi olalım?” dediler.
174. İşte, ayetlerimizi en ince ayrıntısına kadar açıkladık; umulur ki sizler, ortak koşmaktan, atalarınızın yanlışlarını uygulamaktan dönersiniz.
175. Kendilerine ayetlerimizi ayrıntılı olarak sunduğumuz kimselere, gerçeğin haberini onlara anlattık. Fakat onlar gerçeklerden ayrıldılar, uzaklaştılar ve şeytanî hallerine tabi oldular. Böylece onlar zarar veren sapkınlardan oldular.
176. Eğer, o şeytanî hallerine uymayıp, ayetlerimizi anlamak isteseydi, elbette o gerçeklerle yüce makamlarımıza ulaşırdı. Fakat o dünyaya meyletti ve o kendi arzularına, kendi çıkarlarına uydu. Artık o kimsenin örneği, köpeğin örneği gibidir; onun üzerine varsan da havlar ya da onu kendi haline bıraksan da havlar. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu işte böyledir. Artık anlatılan bu temsili kıssalardan umulur ki, onlar iyice düşünüp ders çıkarırlar. 135
135 (39:176) Casiye Suresi 23; Furkan Suresi 43; Fâtır Suresi 42, 43; Enfal Suresi 31 ayetlerini inceleyiniz.
177. Ayetlerimizi yalanlayan toplumların durumu ne kötüdür; aslında onlar kendilerine yazık etmektedirler.
178. Kim Allah’ın buyruklarını kendine rehber edinirse, o kimse gerçeklere yol bulur, kim de gerçekleri bırakıp, kendi arzularına, çıkarlarına uyarsa, işte onlar, kaybedenlerin ta kendileridir.
179. Gerçek olan şu ki; bizim buyruklarımızı anlamayan, ins ve cinden / tanıdıklarınızdan ve tanımadıklarınızdan bir çoğu, kesinlikle
cehaletlerinin cehennemi içindedirler. Onların kalpleri vardır, gerçeği idrak edemezler, onların gözleri vardır, gerçeklere bakıp göremezler ve onların kulakları vardır, gerçekleri duyamazlar. İşte onlar, hayvan sürüsü gibidirler, hatta daha da duyarsızdırlar. İşte onlar kendilerinin ve çevrelerinin farkında olmayanlardır. 136
136 (39:179) Bak. Ahkâf Suresi 26; Bakara Suresi 18, 171; Hacc Suresi 46; Zuhruf Suresi 36, 37.
180. Tüm güzel isimler, tüm güzel sıfatlar Allah’a aittir. Artık O’na o güzel isimlerle yönelin. Allah’ın isimlerini / Allah’a ait sıfatları, kullara verenleri terk edin; işte onlar, yapmış oldukları bu kötü davranış yüzünden cezalandırılacaklardır.
181. Bununla birlikte, yarattığımız kimselere, gerçeklerle yol gösteren ve onlara adaletle davranan bir topluluk vardır.
182-183. Ama ayetlerimizi yalanlayan kimseler, gerçekleri bilemediklerinden dolayı kendilerini gittikçe felâkete sürüklerler. Umulur ki onlar, ayetlerimizi yalanladıklarını fark ederler de, kanıtlarımın sapasağlam olduğunu anlarlar.
184. Onlar hiç düşünmezler mi? Arkadaşlarında, Muhammed Nebî’de, hiçbir anormallik, hiçbir zihinsel bozukluk yoktur. O sadece gerçekleri apaçık açıklayan bir uyarıcıdır.
185. Bakıp ta görmezler mi? Göklerin ve yerin bir düzen, bir program içinde hareket ettiklerini ve belki de onların sonlarının yaklaştığını. Artık, bundan sonra hangi hadise inanacaklar?
186. Kim Allah’ın sözünden / Kur’an’ından başka bir hadise inanırsa, o sapıtır. Artık onlara yol gösterecek bir kimse de bulunmaz. Onlar aşırılıkları içinde bocalayıp dururlar. 137
137 (39:186) “Hadis” kelimesi, Kur’an’ın isimlerindendir. Ayrıca Bak. Câsiye Suresi 6; Nisâ Suresi 87. ayetler.
187. Sana soruyorlar, o saat, kıyamet saati ne zaman gelecek? De ki: “Kuşkusuz onunla ilgili bilgi Rabbimin katındandır. Bir vakit içinde onu gerçekleştirecek olan sadece O’dur ve o vakit size ansızın gelecektir. Göklerdekilerde ve yerdekilerde ona engel olabilecek hiçbir şey yoktur.” Sanki o bilinmeyenler sana aitmiş gibi, sana soruyorlar.
De ki: “Kuşkusuz onunla ilgili bilgi Allah’a aittir; fakat insanların çoğu bilmezler.” 138
138 (39:187) Yunus Suresi 48; Enbiyâ Suresi 38; Neml Suresi 71; Ya-Sîn Suresi 48 ayetleri inceleyiniz.
188. “Ben, Allah’ın bana bildirdiğinden başka bir bilgiye sahip değilim. Dolayısıyla ben, Allah’ın bana bildirdiğinin dışında, kendliğimden ne bir yarar ne de bir zarar verme yetkisine de sahip değilim. Eğer ben gaybı / geleceği bilseydim, bana dokunacak bir zararı önceden önleyebilirdim. Böylece bana hiçbir zarar ve kötülük de dokunmazdı. Ben ancak, inanmak isteyen bir toplum için, sadece bir müjdeci ve bir uyarıcıyım.”
189. O’dur ki, sizi tek bir nefisten yaratan ve huzur bulmanız için, ondan eşler var eden. Böylece o hafif bir yük yüklenir, sonra da onunla dolaşır, böylece o yük ağırlaşınca, onlar Rabblerine / koruyup kollayan, eğitip-terbiye edicilerine yönelip: “Rabbimiz! Eğer bize sıhhatli, iyi huylu bir çocuk verirsen, kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız,” diye dua ederler. 139
139 (39:189) Ayrıca Zümer Suresi 6-8; Nisa Suresi 1 ayetlerini inceleyinniz.
190. Ama ne zaman ki, Allah o ikisine sağlıklı bir çocuk verdi; bu sefer onlar, bebeğin dünyaya gelmesine başkalarını da karıştırarak, Allah’a ortaklar koştular. Halbuki Allah, onların ortak koştuğu şeylerden arınmıştır.
191. Onlar, yaratılış oluşumunda hiçbir payı olmayan, hatta kendileri de yaratılmış olan şeyleri mi Allah’a ortak koşuyorlar?
192. Oysa, onlar, kendilerinden bir yardım isteyene güç yetiremedikleri gibi, kendilerine de yardım edemezler.
193. Siz onlara yol göstermeleri için bir çağrıda bulunsanız onlar size cevap veremezler; onlara bir şey söyleseniz de söylemeseniz de fark etmez.
194. Çünkü, Allah’ın dışında bağlandıklarınız, sizin gibi Allah’ın kullarıdır. Allah’a eş koştuklarınızın yardım edebilecekleri hakkındaki iddianız doğru ise, haydi onları çağırın da size cevap versinler,
195. Allah’a eş koştuklarınızın, yürüyebilecekleri ayakları mı var? Tutabilecekleri elleri mi var? Görebilecekleri gözleri mi var? İşite- bilecekleri kulakları mı var? Onlara de ki: “Çağırın ortak koştuklarınızı ve elinizden geliyorsa benim için bir tuzak kurun ve hiç vakit geçirmeden uygulayın bakalım.” 140
140 (39:195) Meryem Suresi 42; Hacc Suresi 73, 74; Sâffât Suresi 95, 96; Hûd Suresi 54, 55; Şuarâ Suresi 75-78; Zuhruf Suresi 26-28. ayetlerini inceleyiniz.
196. “Hiç kuşkusuz, benim koruyucum, Kur’an’ı indiren Allah’tır. O, düzgün, dürüst kişilerin koruyucusudur.”
197. “Sizin, Allah’ın dışında bağlandıklarınız ne size yardım edebilirler ne de kendilerine yardım edebilirler.”
198. Sen onları doğruya çağırsan işitmezler. Onları sana bakar görürsün, halbuki onlar göremezler.
199. Sen hoşgörülü ol ve daima herkes tarafından kabul edilen ortak değerleri benimse ve tutarsız davranışlarda bulunan bağnazlardan uzak dur.
200. Eğer şeytandan / içindeki vesveseden, sana kötü bir düşünce fitnelenirse, hemen Allah’ın buyruklarına sığın. Kuşkusuz, Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
201. Muhakkak ki, Allah’ın buyruklarına sığınıp, kötülüklerden sakınan, ortak koşmayan kimseler, şeytanî hallerden bir durumun kendilerine isabet etmesi halinde, hemen düşünürler, böylece onlar dikkatli olurlar.
202. Ama doğru yoldan sapıp, akıl dışı davranışlar içinde olanlar, yandaşlarını da o hale sürüklerler ve yakalarını bırakmazlar.
203. Onlara bir ayet getirmediğin zaman, onlar, “Sen bize ondan bir şey derleyip uydursan olmaz mı?” derler. De ki: “Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Rabbinizden gelen bu ayetler, güvenli, huzurlu yaşamak isteyen bir topluluk için bir rahmettir, bir iyiliktir, bir yol göstericidir.” 141
141 (39:203) Bak. Yunus Suresi 15; İsrâ Suresi 90. 124 A’raf/ Cinn Suresi
204. Kur’an anlatıldığı zaman ona kulak verin ve onu iyice anlayın, düşünün. Umulur ki siz esirgenirsiniz.
205. Sabah-akşam / her an, ürpererek ve gönlünden Rabbini hatırından çıkarma ve duyarsızlardan olma.
206. Kuşkusuz Rabbinin yarattığı tüm varlıklar, Allah’a kulluk etmekten büyüklenmezler, sürekli O’nu ortak koşucu düşüncelerden arındırırlar ve yalnızca O’na boyun eğip teslim olurlar.