BAKARA SURESİ

İniş Sırası: 87
BAKARA SURESİ
Sure No: 2
Bismillahirrahmanirrahîm

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…

1. Elif, Lam, Mim.

2. İşte bu Kur’an! Onun içinde anlatılanlarda asla kuşku yoktur. Sakınmak; korunmak; arınmak isteyenler için, bir yol göstericidir.
MÜ MİN (GÜVENİLİR KİŞİ)
3. Sakınmak; korunmak; arınmak isteyenler, gaybe / algılanamayan gerçekliğe inanırlar, salatı ikame ederler / sosyal yardımlaşmayı ayakta tutarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden toplumsal yardımlaşma için destek payı ayırırlar.

4. Onlar, Muhammed’e indirilen Kur’an’a ve Muhammed’den önce indirilen Tevrat, İncil ve diğerlerine inanırlar ve onlar sonraki hayatı bilinçli olarak kavrarlar ve hiç kuşku duymazlar,
5. İşte bunlar, Rablerinden dosdoğru bir yol üzeredir ve işte bunlar istediği mutluluğa kavuşanlardır. 878
KAFİR (BİLEREK GERÇEĞİ ÖRTEN)
6. Hiç kuşkusuz, bilerek gerçeği örten kimseler, hangi inançtan olursa olsun, hepsi müsavidir / hepsi aynıdır; onları uyarsan da, uyarmasan da gerçeği kabul etmezler; inanmazlar.
7. Onlar, Allah’ın Kur’an’ını anlama konusuna, kalplerini ve kulaklarını kapatmışlar; gözlerine de bir perde çekmişlerdir. Ve kesinlikle onlar, çok büyük bir azabı hak etmişlerdir.
MÜNAFIK (İKİYÜZLÜ KİŞİ)
8. Kimi insanlar da “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler; ama onlar, güvenilir kimseler değildir. 879

9. Onlar, inanmış kimseleri, Allah ile aldatmaya çalışırlar. Aslında onlar, kendilerini aldatıyorlar da; bunun farkında değiller.

10. Onların kalpleri, düşünceleri hastalıklıdır; onlar Allah ile aldatmaya devam ettikçe, düşünsel hastalıkları daha da artar ve yalan söylemiş olmaları nedeniyle de onlar, can yakıcı azabı hak ederler.
11. İkiyüzlülere; “Yeryüzünde ya da ülkede, kargaşa çıkarmayın” denildiğinde, “Biz düzelticileriz, biz barış ve esenlik için çabalıyoruz,” derler.
12. Sakın aldanmayın! Hiç kuşkusuz onlar, evet onlar, ortalığı karıştıranların ta kendileridir. Ama bunun bilincinde değildirler.
13. Onlara; “Siz de, içtenlikle inanmış insanlar gibi, samimi olarak inanın,” denildiğinde, “Biz de o akılsızların inandıkları gibi mi inanalım?” derler. Dikkat edin! Asıl akılsız olanlar kendileridir; ama bunun farkına varamıyorlar.
14. Bunlar, güvenilir, dürüst kimselerle bir araya geldikleri zaman, “Biz de inanıyoruz” derler; ama, kendileri gibi şeytanlaşmış olanlarla beraber olduklarında, “Kuşkusuz biz sizinle beraberiz; biz onlarla alay ediyoruz, dalga geçiyoruz,” derler.
15. Böyle kimseler, alaycı tutumları nedeniyle, Allah’ın buyruklarını da ciddiye almazlar. Onlar zamanlarını, kendi aşırılıkları içinde boş yere harcayıp giderler.
16. İşte onlar, doğruluk ve samimiyet yerine, ikiyüzlülüğü tercih eden
kimselerdir. Ama onların bu alış-verişleri; bu tercihleri, kendilerine yararlı bir şey kazandırmaz ve onları doğru yola da ulaştırmaz.

17. Onların örneği, yanıp sönen bir alev ateşi gibidir; şöyle ki; adam, karanlık bir gecede bir ateş yakar; yanan ateşin alevleri çevresini aydınlatır; tam o sırada ateş söner ve ışıkları gidiverir; kendileri de kopkoyu karanlıklar içinde, hiçbir şeyi göremez halde kalıverir.

18. İşte ikiyüzlüler, Allah’ın yol gösterici ışığı Kur’an’ı anlamaya kalplerini ve kulaklarını kapattıkları için, duymayan bir sağır, konuşamayan bir dilsiz ve bir görme özürlü gibidir; bu yüzden onlar, gerçeğe, dürüstlüğe dönemiyorlar.

19. Ya da ikiyüzlülerin örneği, gökten boşanan bir yağmura tutulmuş bir kimse gibidir; şöyle ki, kapkaranlık bir gecede, dehşet verici gök gürültüsü, çakan şimşekler ve gökten sağanak halinde boşanan bir yağmur altında, yıldırımlardan ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye benzer. Allah, gerçekleri örtbas eden ikiyüzlü inkârcıları, işte böyle örnekler.

20. Çakan şimşeğin ışıkları gibi, ışık saçan Kur’an ayetleri, ikiyüzlülerin düşüncelerini alt-üst eder; ama yine de ondan yararlanmaya çalışırlar. Fakat, cehaletin karanlığı üzerlerine çöktüğü için, oldukları yerde sayarlar. Eğer Allah, istese, onların işitme ve görme duyularını gideriverir. Çünkü Allah, her şeye güç yetirendir.
KANITLI UYARI VE ORTAK KOŞUCULARA BİR ÖNERİ
21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin! Umulur ki, O’nun koruması altına girmiş ve azabından sakınmış olursunuz.
22. O Rab ki, yeryüzünü sizin yaşamınız için yayıp döşedi ve göğü de korunmanız için bir tavan yaptı. Gökten yağmur yağdırıp, size yerden beslenebileceğiniz çeşitli ürünler çıkardı. Ve siz, bunları bildiğiniz halde, tutup da Allah ile birlikte bir başkasını ortak edinmeyin! 880
23. Eğer, kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’dan bir kuşku içindeyseniz ve eğer bu kuşkunuzda ciddi iseniz, haydi, siz de o Kur’an ayetlerine benzer bir sure getirin bakalım! Üstelik, Allah ile birlikte bağlandığınız efendilerinizi de yardıma çağırın.
24. Eğer bunu yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o zaman, ayetlerimizi örtbas edenler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.
25. İçtenlikle inanıp iyi ve güzel işler üretenlere müjdele! Kendileri için altlarından ırmaklar akan bahçeler vardır. Oradaki meyvelerden ikram edildiğinde onlar, “Bunlar, daha önce bize ikram edilen nimetlerdir,” diyecekler; cennetteki bu nimetler onlara, dünyadakilerinin tıpkısının aynısı gibi ikram edilecektir. Onlar için, orada tertemiz arkadaşlar da vardır ve onlar orada sürekli kalacaklardır. 881
26. Kuşkusuz Allah, gerçeği açıklamak için, bir sivrisineği hatta çok daha küçük olan bir şeyi bile örnek vermekten çekinmez. Rablerine koşulsuz güvenenler, Rablerinin böyle bir örneği neden verdiğini bilirler. Gerçekleri örtenler ise, “Allah bu örnek ile ne demek istedi?” diye kuşku duyarlar. Bu örnekle birçok kişi şaşırır. Birçokları da dosdoğru yola yönelir. Allah’ın verdiği böyle bir örneğe ancak fasıklar / bozguncular şaşırırlar. 882
27. Onlar, Allah adına verdiği bir anlaşmadan cayarlar, Allah’ın birleştirilmesini buyurduğu şeyleri ayırmaya, parçalamaya çalışırlar ve yeryüzünde ya da ülkede, sürekli fitne çıkarırlar. İşte rezil olacaklar bunlardır.
28. Ey ortak koşucu bozguncular! Sizler ölüler iken / daha yokken, sizi hayata getiren, sonra sizi öldürecek olan, sonra kıyamet günü, yeniden diriltecek olan, sonra da kendisine döndürüleceğiniz Allah’a nasıl olur da nankörlük edersiniz?
29. O, yeryüzünde olan şeylerin tümünü, sizin için var etti. Sonra gökyüzünü, tüm yasalarıyla birlikte yedi katman olarak düzenledi. O, her şeyin nedenini en iyi bilendir. 883
ALLAH, “HİÇ YOKKEN HAYATA GELMEYİ”
VE NANKÖRLÜĞÜN NEDENİNİ HATIRLATIYOR
30. Hani Rabbin meleklere / yaratılmış iradesiz varlıklara; “Kuşkusuz Ben, yeryüzünde, işleyici, düzenleyici bir halife / irade sahibi, yetkili ve sorumlu birini var kılacağım” demişti; o zaman, onlar dediler ki: “Orada, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve kanlar dökecek birini mi var kılacaksın? Oysa biz, seni överek yüceltiyor ve buyruklarını, yasalarını aynen uyguluyoruz.” Rab buyurdu: “Ben sizin bilmediğiniz; bilemeyeceğiniz şeylerdeki ilmin sahibiyim. ” 884
ALLAH İLMİN SAHİBİ OLDUĞUNU KANITLIYOR
31. Rab önce, Adem’e / hiç yoktan var kılacağı insana, varlığın tümünü isimlendirmeyi öğretti; sonra da onları, meleklere / iradesiz varlıklara sunarak; “Eğer siz, ‘bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek…’ gibi sözlerinizi kendiliğinizden bir bilgiye sahip olarak söylediyseniz ve bunda doğrucularsanız, haydin, şunların da / varlıkların da isimlerini bana haber verin bakalım!” 885
32. Melekler / iradesiz varlıklar dediler ki: “Hâşâ! Sen her türlü noksanlıklardan uzaksın! Bizim ilmimiz yoktur; biz ancak senin bize öğretmiş olduğun ilme, yasaya tabiyiz; muhakkak ki, ilmin sahibi Sensin ve Sen, en doğru yasayı koyansın.”

33. Rab buyurdu: “Ey Adem! / Ey bilgilendirilmiş insan! Onlara / iradesiz varlıklara, kendilerinin isimlerini haber ver! Onlara, kendilerinin isimleri haber verilince, Rab dedi ki: “Göklerin ve yerin gizemlerinin ve sizin açıkça bildiklerinizin ve henüz daha bilemeyip, açıklayamadıklarınızın ilminin sahibi benim; demedim mi size?”
DOĞA GÜÇLERİNİN ADEM’E BOYUN EĞMESİ
VE İNSANIN NEFSİNİN KENDİSİNE NANKÖRLÜK ETMESİ
34. O zaman biz, Meleklere / iradesiz tüm varlıklara, şöyle dedik: “Adem için / bilgili insan için, boyun eğici olun!” Hepsi bu buyruğu onayladı: ancak İblis / insan nefsi onaylamadı; yan çizdi, böylece o, büyüklük taslamanın, nankörlük etmenin simgesi oldu.

35. Biz dedik ki: “”Ey Adem! / Ey bilgilenmiş insan! Sen ve eşin / kadın-erkek, yeryüzü bahçesine yerleşin; huzur içinde olun! Orada sizin için var ettiğim şeylerden bol bol yararlanın. Hiçbiriniz, şu şecere / insanlığın ortak malına; hakkınız olmayana, sorun yaratan şeye sahiplenmeye kalkmayın! Sonra başınıza iş açar, kendinize yazık edenlerden olursunuz. 886
İBLİS/NEFİS İŞ BAŞINDA
36. Derken, şeytan / nefisleri, onları tahrik etti de, böylece ikisi de bulundukları bolluk, bostanlık içindeki huzurlu durumdan dışarı çıktılar. Biz de onlara: Siz şeytana / nefsinize uyarak kendi kendinize düşmanlık ettiniz; artık, yeryüzü sizler için bir barınma yeridir ve orada bir zamana kadar yararlanma vardır,” dedik.

37. Adem / bilgilendirilmiş insan, Rabbinin öğrettiği kelimelerden hatasını anladı; hemen tövbe etti. Çünkü, Rab, hatasını anlayıp içtenlikle dönenlerin tövbesini kabul eder.

38. Biz dedik ki, şeytana / nefsine uyan herkes, alçaltıcı, onur kırıcı aşağılık durumlara düşer. Artık bir kılavuz olarak, benden size bir yol gösterici / Kur’an, geldiğinde, kim o yol gösterici Kur’an’ı anlayıp, uygularsa, onlar için bir korku yoktur ve onlar, nefislerine (iblise) uyarak da üzülmeyeceklerdir.”
39. “Ama, ayetlerimizi yalanlayıp, gerçekleri görmezlikten gelip örtenler, işte onlar, ateş çemberi içindedir ve onlar bu durumlarına devam ettikleri sürece, sonsuza dek o halde kalacaklardır.”
“YAHUDİLER! İNDİRİLEN KUR’AN’A İNANIN”
40. Ey İsrailoğulları! Size yaptığım iyilikleri hatırlayın! Ve, “Size, Benden bir yol gösterici / Kur’an geldiğinde, kim o yol göstericiyi anlayıp, uygularsa, onlar için bir korku yoktur” sözümü yerine getirin ki, sizin sözünüz kabul görsün ve siz, yalnızca bana yönelin ve saygılı olun! 887
41. Elinizdeki Tevrat’ın doğrularını içinde toplayan, gönderdiğim Kur’an’a inanın ve onu göz ardı ederek örtbas edenlerin öncüsü olmayın; ayetlerimi çok az bir değer karşılığı da olsa, çıkarlarınıza alet etmeyin ve sadece korunmak, arınmak için uygulayın.
42. Hak olanı, batıl olanla kirletmeyin; siz bilip durduğunuz halde, gerçeği gizliyorsunuz.

43. Salatı ikame edin / Hakk’a bağlılık bilincini ayakta tutun ve zekâtı verin / kendinizde olanı paylaşarak arının ve rükû edenlerle beraber rükû edin / ve Allah’a şirk koşmayanlarla beraber, siz de şirk koşmayın. 888

44. Ey din adamları! Sizler, insanlara iyiliği, güzelliği emrediyorsunuz da, kendinizi unutuyor musunuz? Üstelik siz, kitabı da okuyorsunuz; sizler hâlâ aklınızla düşünmeyecek misiniz?
45-46. Sabırla / güçlüklere karşı çaba harcayarak ve salatla / Allah’a bağlılık bilinciyle yardım isteyin; kuşkusuz, kesinlikle büyük olan; saygı duyulması gereken sadece O’dur. O’na bağlılık bilinciyle saygı duyanlar, Rabb’lerine kavuşacaklarına ve O’na döneceklerine inanmış kimselerdir.
47. Ey İsrailoğulları! Size yaptığım iyilikleri hatırlayın! Kuşkusuz siz, benim sayemde tüm varlık üzerinde herkesten fazla bilgi sahibi oldunuz.
48. Allah’ın azabından sakının ki, bir kimsenin başka bir kimse adına hiçbir şey yapamayacağı, kimseden bir şefaatçinin kabul edilmeyeceği; kimseden bir kurtuluş bedeli alınmayacağı ve onlara yardımın da edilmeyeceği bir günde, korunabilesiniz. 889
İSRAİLOĞULLARINA YAPILAN İYİLİKLERİ
KUR’AN HATIRLATIYOR
49. Hatırlayın! Bir zaman, firavun ve adamlarına karşı siz, kurtuluşu Ben’de bulmuştunuz. Onlar, size işkencenin her çeşidini uyguluyor, oğullarınızı ailelerinden koparıp köleleştiriyor; kızlarınıza da utanç verici şeyler yapıyorlardı. Aslında size bu yapılanlarda, Rabbinizi bilinçli olarak anlamanız için, çok büyük bir sınav vardı.
50. Benim sayemde tüm varlık üzerinde herkesten fazla bilgi sahibi olduğunuz için denizin suları çekildiği zaman denizden geçip kurtuldunuz; denizin suları geri gelince de, firavun ve adamları, gözlerinizin önünde suda boğulmuşlardı.
51. Hani Biz, buyruklarımı bildirmek için, kırk gece Musa ile sözleşmiştik, sonra siz onun yokluğunda, topladığınız değerli maddeyi / altını ilah edinip ortak koşarak kendinize yazık edenlerden olmuştunuz. 890
52. Sonra Biz, yaptıklarınızın yanlış olduğunu anlar, iyiliğimin kıymetini bilirsiniz diye sizi bağışlamıştık.
53. Hatırlayın! Dosdoğru yolda gitmeniz için, Biz Musa’ya, Furkan’ı / doğru ile yanlışı ayıran ilkeleri içeren kitabı / Tevrat’ı verdik.
54. Musa, Allah’tan aldıklarını kavmine tebliğ etti: “Ey halkım! Kuşkusuz sizler, maddeye tapma nedeniyle, ortak koşarak kendinize yazık ettiniz. Gelin size her türlü iyilikleri yapan Yaratıcınıza tövbe edin de, nefsinizi / gururunuzu; iblisinizi öldürün. Böyle davranmanız, yaratıcınız yanında, sizin için daha iyidir. O, sizin tövbenizi kabul eder. Kuşkusuz O, evet O, tövbeleri en çok kabul edendir; engin merhamet sahibidir.”
55. Hatırlayın, siz şöyle de demiştiniz: “Ey Musa! Bize Allah’ı açıkça göstermedikçe, sana asla inanmayız.” Bunun üzerine sizi o yıldırım yakalayıverdi de, siz, olduğunuz yerde donup kaldınız, şoka girdiniz. 891
56. Sonra Biz, iyiliğimin kıymetini bilirsiniz diye ölümcül şokun ardından sizi, yeniden normal halinize döndürmüştük.
57. Hatırlayın, sıcaktan korunmanız için, bulutların gölgesiyle sizi rahatlatmış ve size menna ve bıldırcın eti gibi yiyecekler lütfetmiş, “Verdiğimiz temiz rızklardan yiyin” demiştik. Biz haksızlık yapmayız; fakat onlar, ortak koşarak kendilerine haksızlık yaptılar. 892
58. Hatırlayın; “Şu kente girin; oranın olanaklarından bol bol yararlanın. Kente girerken, taşkınlık yapmadan, saygıyla girin ve ‘yaptığı yardımlardan dolayı işimizi kolaylaştıran Allah’a övgüler olsun,’ deyin ki, hatalarınızı sizin için bağışlayalım. Biz, iyilik-güzellik yapanlara nimetlerimizi daha da arttırırız,” demiştik.
59. Ancak onlardan ortak koşarak kendi zararlarına iş yapan kimseler buyruklarımı çarpıttılar, sözü, kendilerine söylenenden başka bir anlayışa dönüştürdüler biz de buyruklarımı çarpıttıklarından dolayı, o ortak koşucu kimselerin üzerine yukarıdan bir felâket indirdik.
60. Hatırlayın! Musa, kavmi için su aramıştı da biz dedik ki: “Sana bildirdiklerim ile taş kesilmiş, anlayışsız toplumuna örnek ol; oralarda, on iki kuyu kazıp su çıkarın da, her topluluk kendi içeceği su kuyusunu bilsin; Allah’ın rızkından yiyin-için ve aranızda kargaşalık, bozgunculuk çıkarmayın. ” 893
61. Hatırlayın! Siz şöyle de demiştiniz: “Ey Musa! Artık biz, tek bir çeşit yiyeceğe dayanamayacağız. Rabbine dua et de bize fasulye, kabak, sarımsak, mercimek, soğan gibi toprağın bitirdiğinden versin.” Musa da; “Allah’ın size verdiklerini beğenmeyip, daha başkalarıyla değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde aşağılanarak Mısır’a geri dönün; orada istediğinizi bulabilirsiniz!” demişti. Böylece onlar üzerlerindeki o hallerden dolayı, Allah’a karşı öfke nedeniyle alçaklık ve aşağılanma durumuna düştüler. Bu yüzden onlar, Allah’ın ayetlerini görmezlikten
gelip örttüler ve suçsuz yere peygamberleri öldürdüler. Böylece, isyanları yüzünden haddi aşanlardan oldular. 894
62. Kuşkusuz, inandım diyen ve Yahudi’yim diyen ve Hristiyan’ım diyen ve Sâbî’yim / geleneksel inancımı terk ettim, diyen kimselerden her kim, Allah’a ve ahiret gününe içtenlikle inanır, toplum için / insanlık için iyi ve güzel işler üretirse, elbette onların, Rableri katında ödülleri vardır; ve onlara bir korku ve bir üzülme de yoktur.
63. Ey İsrailoğulları! Sizin üstünüzü, önderinizi Tur’a çağırıp, bizim, size söylediklerimizi hatırlayın! Şöyle demiştik: “Size verdiğimiz buyruklara sıkı sıkıya sarılın ve içindekileri iyice düşünüp uygulayın; umulur ki, Allah’ın koruması altına girer, azabından sakınırsınız.”
64. Buna rağmen siz, yüz çevirdiniz; buyruklarımı çarpıttınız. Eğer, Allah’ın lütfu ve merhameti olmasaydı, kesinlikle siz, kaybedenlerden olurdunuz.
65. Dikkat edin! Sizden sebt’ti / dinlenme gününü, ortaya atanları siz elbette biliyorsunuz. İşte biz onlar için, “Ortalıkta dolaşan taklitçi maymunlar gibi olun!” dedik. 895
66. Biz, bu benzetmeyi, o günün insanları ve sonra gelecekler için bir uyarı ve Allah’ın azabından korunmak isteyenler için de bir öğüt kıldık.

67. Hatırlayın! Musa halkına; “Allah size bir buzağı boğazlamanızı buyuruyor.” demişti de halkı: “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler, Musa: “Ben cahillerden olmaktan; Allah’a sığınırım” dedi.
68. Dediler ki: “O zaman, Rabbine bizim için dua et de bu buzağı neyin nesiymiş, kesin olarak bize açıklasın,” dediler. Musa: “Rabbim diyor ki, o buzağı ne çok yaşlıdır ne de çok körpedir; bu ikisi arası bir buzağıdır. Hadi, sizden istenileni yapın artık,” dedi.
69. Onlar, “Musa! Rabbine bizim için dua et de onun renginin ne olduğunu da bize açıklasın” dediler. Musa dedi ki: “Rabbim diyor ki, kuşkusuz o, bakanların içini ferahlatan, parlak, sapsarı bir buzağıdır.”
70. Yine dediler ki, “Musa! Bu buzağı bize, teşbih gibi geldi / başka bir şeye benzetme gibi geldi; bizim için Rabbine tekrar dua et, onu bize ayrıntılı olarak açıklasın da, inşallah, biz, yönlendirildiğimiz dosdoğru yolu, kesinlikle bulmuş olalım.
71. Musa; “Allah diyor ki, o buzağı, ne koşularak tarla sürer ne de ürünleri sular, bağsızdır ve hiç alacası yoktur,” dedi. Onlar, “İşte şimdi gerçeği getirdin” dediler ve sonunda buna ikna oldular. Neredeyse kabul etmeyeceklerdi.
72. Hatırlayın! Musa, bir kişiyi öldürmüştü de, siz onun durumunu gizlemeye çalışıyordunuz; oysa, Allah, sizin gizlemeye çalıştığınız şeyi, açığa çıkaracaktı.
73. O bakımdan, “Öldürülen kişi yüzünden gelecek bazı sıkıntılar nedeniyle”, Biz, “Musa’yı o kişilerden uzaklaştırın,” dedik. İşte Allah, umutları bitmiş çaresizlere işaretlerini böyle gösterir. Umulur ki, siz aklınızla düşünürsünüz.

74. Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi oldu, hatta daha da katı oldu. Kuşkusuz, öyle kayalar vardır ki, içlerinde bol su vardır; çatlayınca da ondan sular fışkırır, bazı taşlar bile, Allah’a olan saygıdan dolayı yerinden koparlar, Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
KALPLERİ KATILAŞMIŞ YANİ İBLİSLEŞMİŞ ZİHNİYET
HİÇBİR HATIRLATMAYI KABUL ETMEZ
75. O kalpleri taş gibi katılaşmışların, sizin anlattıklarınıza inanıp tatmin olacaklarını mı bekliyorsunuz? Dikkat edin! Onlardan bir grup, Allah’ın kelâmını dinlerler, sonra hemen ardından onu akıllarıyla düşünmeden kendi anlayışlarına göre değiştirirler.

76. Ve içtenlikle inananların yanına geldiklerinde, “Biz de inanıyoruz” derler ve kendi aralarında baş başa kaldıkları zaman, “Allah’ın aleyhinizde açıklamış olduğu şeyleri, Rabbinizin indinde, aleyhinize delil olarak kullanmaları için mi, tutup onlara söylüyorsunuz? Sizin aklınız yok mu? Kafanız çalışmıyor mu?” diye yandaşlarına baskı yaparlar.

77. Acaba onlar, kendilerinin gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi. Allah’ın, kesinlikle bildiğini, bilmiyorlar mı?
RİVAYETLERİ DİN DİYE ANLATANLAR
78. Onların aralarında Kitap’ı hiç okumayan ümmîler de var. O bakımdan onlar, Kitap’ta ne var ne yok bilmezler; bütün bildikleri uydurma rivayetler, kulaktan dolma söylentilerdir. Ama işin ilginci onlar bildiklerini zannediyorlar. 896
79. Onlar, kendi ürettikleri rivayetleri, görüşleri, elleriyle kitaplara
yazıp, sonra da sırf para kazanmak, çıkar sağlamak için, “İşte bu Allah’tandır, Allah’ın ayetlerini açıklıyor,” diye insanlara anlatırlar; onlara yazıklar olsun! Vay, kendi elleriyle yazıp, bu Allah’tandır diyenlere! Ve yazıklar olsun, bu yolla kazandıkları şeylere!

80. Onlar derler ki, “Sayılı birkaç günden başka bize asla cehennem ateşi dokunmayacak.” De ki: “Siz, Allah’ın kendisinden böyle bir garanti sözü mü aldınız? -ki, Allah sözünden asla caymaz.- Yoksa kendiniz uydurup, “Allah böyle diyor” diye bilmediğiniz şeyleri Allah adına mı söylüyorsunuz?”

81. Hayır! Asla! İş onların dediği gibi değil, gerçek şudur: Kim insanları Allah adına kandırıp suç işlemiş ve kendi hatası kendisini çepeçevre kuşatmışsa, işte onlar ateş sakinleridir. Onlar cehennemde sonsuza dek kalacaklardır.

82. Ancak, içtenlikle inanıp topluma yönelik iyi ve güzel işler üretenler ise, işte onlar da cennet sakinleridir. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
“ON EMİR”
83-84. Hatırlayın! Bir zamanlar İsrailoğulları, Bizim adımıza şöyle söz vermişlerdi: Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğiz; anaya-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik yapacağız; insanlara güzeli, doğruyu söyleyeceğiz; Salatı ikame edeceğiz / Hakk’a bağlılık bilinciyle destekleşeceğiz; zekâtı / kazancımızın vergisini vereceğiz; Birbirimizin kanlarını dökmeyeceğiz, birbirimizi yurtlarımızdan çıkarmayacağız. Sonra siz, bu söylediklerinize de tanıklık ettiniz ve onayladınız. Ama sonra!.. Sizden çok azı hariç, sözünüzden döndünüz ve sizler döneklerden oldunuz.

85. Sonrakiler! İşte sizler, kendinizden olanları bile öldürüyor, içinizden bir grubu yurtlarından çıkarıyor; onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık yapmakta iş birliği yapıyorsunuz. Üstelik, onlar size tutsak olarak gelirlerse de, kurtulma bedeli almaya kalkışıyorsunuz. Halbuki siz, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayı yasaklamıştınız. Peki, siz, Kitap’tan işinize gelene inanıyor, işinize gelmeyenleri de görmemezlikten gelip örtbas mı ediyorsunuz? Şu halde, sizden böyle davrananlar, dünya hayatında rezil olmaktan başka ne kazanırlar? Onlar kıyâmet gününde
de azabın en şiddetlisine uğratılacaktır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

86. Sözlerinden cayarak tersini yapanlar, dünya hayatını, ahiret hayatına tercih eden kimselerdir. Bu yüzden onların cezaları hafifletilmeyecek ve kendilerine yardım da edilmeyecektir.

87. Dikkatinizi çekerim! Biz, Musa’ya o Kitap’ı verdik ve ondan sonra, ardı sıra elçiler gönderdik; Meryem oğlu İsa’yı da apaçık kanıt yaptık ve onun elçiliğini vahiy ile destekledik. Ama, Yahudilerin ileri gelenleri siz, nefsinizin hoşlanmadığı bir buyruk ile bir elçi size geldiğinde, her defasında büyüklenmediniz mi? Onlardan kimini yalanladınız, kimini de öldürdünüz.897

88. Şöyle de dediniz: “Bizim kalbimiz o anlatılanlara karşı kapalıdır.” Böylece, gerçekleri görmezlikten gelip örttüklerinden dolayı onlar, Allah’ın rahmetinden uzaklaştılar; Bu yüzden çok azı hariç inanmazlar.
TEVRAT’IN ASLI, KUR’AN’IN İÇİNDEDİR
MUHAMMED’İ KISKANDIKLARI İÇİN KUR’AN’A KARŞILAR !
89. Nitekim onlar, ellerindeki Kitap’ın doğrularını onaylamış bir Kur’an, Allah tarafından kendilerine gelince, ki onlar daha önce gerçeği göremeyenler için yardım isteyip dururlarken, şimdi ellerindekini de onaylayan, Kur’an kendilerine gelince, bu sefer onu, kendileri görmezlikten gelip örtbas etmekteler. Kur’an gerçeğini örtbas edenler, Allah’ın rahmetinden uzaklaşırlar.
90. Allah, kullarından Muhammed’e elçilik lütfedince, Yahudilerin ileri gelenlerinin, onu kıskandıkları için, ona indirilen Kur’an’ı görmezlikten gelip örtbas etmeleri ve onu kendi çıkarları için malzeme yapmaları ne çirkin bir şeydir! Bu yüzdendir ki, onlar, felâket üstüne felâkete uğradılar. Gerçekleri örtbas edenler için, aşağılayıcı bir azap vardır.
91. Onlara, “Allah’ın indirdiği Kur’an’a da inanın” denildiğinde, “Biz sadece bize indirilen Tevrat’a inanırız” diyerek, Kur’an’ı reddettiler. Oysa Kur’an, “İnanıyoruz” dedikleri Tevrat’ı da içinde toplayan bir gerçektir. De ki: “Peki, Tevrat’a samimi olarak inanmış idiyseniz, niçin, daha önce, Allah’ın gönderdiği peygamberleri öldürüyordunuz?

92. Dikkatinizi çekerim! Musa size apaçık kanıtlar getirmişti; ama sonra siz, onun arkasından altına / maddeye tapmaya başladınız. Böylece sizler Allah’a ortak koşanlardan oldunuz.

93. Oysa o zaman biz, sizin üstünüzü; sizin önderinizi, Tur’a çağırmış ve size şöyle söylemiştik: “Size verdiğim şeyleri dinleyin, iyice anlayın!” Ama onlar, “Dinledik ama kabul etmiyoruz;” diye; aşırı gittiler. Gerçeği bile bile reddetmelerinden dolayı, altına / maddeye bağlılıkları, onların beyinlerine öyle bir yerleşmiş ki, söküp atamıyorlardı. De ki: Ey çağdaş Yahudi ileri gelenleri! Eğer sizler böyle bir inanca, atalarınızdan dolayı inanıyorsanız, böylesi bir inanç size ne kötü, ne yanlış şeyler emrediyor.

94. De ki: “Sizler, kendinizi Allah yanında, diğer insanlardan daha özel, daha ayrıcalıklı görüyorsanız, cennetin de size ait olduğu inancındaysanız, eğer bundan da eminseniz, haydi, hemen ölümü isteyin bakalım!” 898

95. Ama onlar, kendi elleriyle işledikleri yanlışlar yüzünden, ölümü asla istemezler. Allah gerçekleri karartanları çok iyi bilir.

96. Kesinlikle, onları yaşamlarında insanların en aç gözlüsü olarak bulursun ve öyle kimseler ortak koşanlardandır. Eğer yaşatılmış olsalar, onlardan her biri sonsuza dek yaşamak ister. Ama onların uzun yaşamış olmaları, kendilerini azaptan uzaklaştıracak bir neden değildir. Allah onların yapmış oldukları şeyleri görmektedir.
CİBRİL, CEBRAİL DEĞİL BİZZAT KUR’AN’IN İSİMLERİNDENDİR
MİKÂLE, ELÇİ MUHAMMED’E VERİLEN SIFATTIR
97. De ki, “Cibrîl’e / Kur’an’a, düşman olan bir kimse, şunu bilmelidir ki, Kur’an, önceki gelen kitapların onaylayıcısı, içtenlikle inanmak isteyenler için bir yol gösterici ve bir müjdedir; ki, o Kur’an’ı, Allah bilgisi olarak, senin belleğine, biz indirdik.
98. Her kim, Allah’a, yarattığı tüm varlık güçlerine, elçilerine ve Cibril’e / Kur’an’a ve Mîkâl’e / elçi Muhammed’e, düşman olursa, kuşkusuz gerçekleri örtbas edenler için Allah’ta bir düşmandır. 899
99. Dikkatinizi çekerim! Biz sana apaçık ayetler indirdik; ayetleri, düşüncesi kirli bozgunculardan başkası örtbas etmez.
100. Onlar, bir sözleşme akdi yaptıkları her defasında, onlardan bir grup, yapmış oldukları sözleşmeden caymadılar mı? Aslında onların çoğu güvenilmez kimselerdir.
101. Allah tarafından atanan bir elçi, onlara, ellerindeki Kitap’ın doğrularını onaylayan bir Kur’an getirince, Kitap ehlinden bir grup, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitabı’nı görmezlikten geldiler.
“HARÛT VE MARÛT” BOZGUNCULAR
Hz. SÜLEYMAN’A DA İFTİRA ATTILAR
102. Kitap ehlinden bir grup, Süleyman’ın yönetimi hakkında, şeytanların / düşmanların uydurduğu şeylerin peşine düştüler. Oysa, Süleyman, hiçbir zaman gerçeklerden sapmadı.900 ama, Süleyman’a düşman olanlar, insanlara doğru olmayan bilgiler öğreterek, gerçekleri saptırıyorlardı. Bu sözlerin de, Babil’deki Harut ve Marut adlı tanınmış iki bilge Kral’a indirilen ilahi sözler olduğunu söyleyerek insanları kandırıyorlardı.
Halbuki o ikisi, “kuşkusuz bizim öğrettiklerimiz, insanlar arasında fitne çıkarma malzemesi değildir; öğrendiklerinizi gerçek dışı olarak kullanmayın” demedikçe hiçbir kimseye bir şey öğretmiş değillerdi. Buna rağmen şeytanlaşmış kişiler, tam tersini yaparak, öğrendiklerini, ailelerin arasını açmak ya da insanlar arasında ayırımcılık yapmak için kullanıyorlardı. Böylece onlar yararlı olanları değil, zararlı olan şeyleri öğretiyorlardı. Ancak onlar, Allah bilincine ve bilgisine sahip olanlara, onunla hiçbir zarar veremezlerdi. Dikkatinizi çekerim! Kim gerçekleri değiştirip, çarpıtıp, çıkarları için kullanırsa, bilmelidirler ki, kesinlikle onların ahirette hiçbir nasipleri olmayacaktır; onlar, çıkarları karşılığında, kendi nefislerini sattıkları şeyin çok kötü olduğunu keşke bilebilselerdi.

103. Eğer onlar, içtenlikle inanıp, insanlara zarar vermekten sakınmış olsalardı, elbette, Allah’tan alacakları ödül çok daha hayırlı; çok daha iyi olurdu, eğer bilmiş olsalardı.
“TEK KİŞİ YÖNETİMİ SIKINTI VERİR”
104. Ey içtenlikle inananlar! Sorumluluk yüklenmiş kimselere “”Raina” yani “bizi koyun sürüsü gibi tek başına güt; bize efendilik yap” demeyin. “Unzurna” yani “bizimle müzakere et; bizi de dinleyip görüşümüzü al!” deyin. Bu gerçeği görmezlikten gelip örtenler için, acı verici bir sıkıntı ve istenileni elde edememe var. 901

105. Kitap ehlinden ve müşriklerden gerçekleri örtbas eden kimseler, sizin, Rabbinizden indirilen gerçekler üzere olmanızı istemezler. Allah ise, ayetlerini anlamak isteyen kimselere rahmetini ulaştırır. Allah, büyük lütuf sahibidir.
106. Biz, koşullara uygun, daha iyisini ya da daha üstününü getirmedikçe bir kanıtı; bir sistemi değiştirmeyiz, ya da silmeyiz; yok etmeyiz. Bilmez misin, Allah her şeye güç yetirendir?
107. Bilmez misin, hiç kuşkusuz, göklerin ve yerin mülkü ve yönetimi Allah’ındır ve sizin için Allah’tan başka bir koruyucu ve bir yardımcı yoktur?
108. Yoksa, ey ortak koşucular! Daha öncekilerin Musa’yı sorguladıkları gibi, siz de elçiyi sorgulamak mı istiyorsunuz? Kim Allah’ın teklik inancını, ortak koşuculuğa çevirirse, artık o, dosdoğru yoldan sapmış olur.

109. Kitap sahiplerinden birçoğu, gerçeği açık-seçik bilmelerine rağmen, sırf kendi nefislerinin kıskançlıkları yüzünden, sizi inancınızdan vazgeçirip, tekrar Allah’a ortak koşmaya döndürmek isterler. Buna rağmen siz, onlar hakkında Allah emrini verinceye kadar, onlara karşı bir bağışlama ve bir düzeltme anlayışı içinde olun! Kuşkusuz Allah her şeye güç yetirendir.

110. Siz, salatı ikame edin / siz Allah’a bağlılık bilinciyle sosyal destek kurumları oluşturun ve zekatınızı verin / kazancınızın vergisini verin, unutmayın, kendiniz için verdiğiniz her sosyal yardımın, her ekonomik desteğin karşılığını hiç kuşkusuz Allah yanında, katlanarak bulacaksınız. Allah yaptığınız her şeyi görür.
111. Bir de onlar şöyle derler: “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek” Bu, onların kuruntularıdır. Onlara deki: “Doğru söylüyor ve söylediklerinizde samimi iseniz, haydin kanıtınızı getirin bakalım!” 902
112. Hayır! İş öyle değil. Doğrusu, Yahudi olsun, Hıristiyan olsun, Müslüman olsun, kim toplum için, insanlık için iyilik yaparak kendini Allah’a ortak koşmadan teslim ederse, onun ödülü Rabbinin yanındadır; onlara, hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
113. Yahudilerin din adamları, Hıristiyanlar hakkında, “Onlar tutarlı bir inanca sahip değiller” dedi; Hıristiyanların din adamları da, “Yahudiler tutarlı bir inanca sahip değiller” dedi. Oysa, onlar, Tevrat’ta ve İncil’de
böyle bir şeyin olmadığını okuyup duruyorlar. Tevrat ve İncil bilgisinden yoksun halk da, din adamlarının söylediklerini tekrar eder. Onların tartıştıkları şey hakkında, aralarında yargıyı, kıyâmet gününde Allah verecektir.
TERÖRİSTLERE, OKULLARI VE
KAMU ARAÇLARINI NEDEN TAHRİP ETTİRİRLER?
114. Kamuya ait eğitim ve toplantı yerlerinde903 Allah’ın varlığının, birliğinin göstergelerinin öğrenilmesine engel olan ve oraları yakıp-yıkmaya çalışan kimseden daha kendi zararına iş yapan kim olabilir? Aslında onların korktukları, oralara gidenlerin aydınlanmasından başka bir şey değildir. Bunlar dünyada bir rezillik içindedir; ahirette de onlar için, çok büyük bir azap vardır.

115. Hiç kuşkusuz, bir yerdeki kamuya ait toplantı yerlerini tahrip etmekle hiçbir şey elde edilmez; çünkü doğudaki gelişmeler de, batıdaki gelişmeler de ve daha başka yerlerdekiler de, Allah içindir. Nereye yönelirseniz yönelin orada Allah’ın varlığının ve birliğinin göstergeleri vardır. Kuşkusuz Allah, ilmiyle her yeri kuşatmıştır. 904
116. Ortak koşanlar “Allah bir çocuk edindi” dediler. Hâşâ! Allah, yaratılmışlara özgü böylesi niteliklerden arınıktır; tam tersi, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Hepsi O’nun koyduğu yasaya boyun eğerler. 905
117. O, gökleri ve yeri hiç yoktan var edendir. Ve O, bir işin olmasına karar verdiği zaman, ona sadece “Ol,” der ve o şey de anında oluverir.
118. Tanrısal bilgiden yoksun ortak koşucular: “Allah bizimle doğrudan konuşsa veya bize de bir ayet gönderseydi ya!” derler. İşte, daha önce Tanrı bilgisinden yoksun olanlar da onların dediklerinin tıpkısının aynısını demişlerdi. Onların kalpleri; düşünceleri birbiriyle örtüşüyor. Dikkatinizi çekerim! Kesin ve doğru bilgi ile bilgilenmek isteyen bir toplum için, ayetlerimiz açık-seçik olarak ortadadır.

119. Hiç kuşku yok ki, biz seni, Kur’an ile müjdelemen ve uyarman için gönderdik. Cehennem halkından sen sorumlu değilsin.

120. Yahûdâ / yalnız biz yol gösteririz; Nasârâ / yalnız biz yardım ederiz, diyenlerin yoluna / tarikatına, mezhebine, inanç sistemine uymadıkça asla senden / Kur’an anlatandan hoşlanmazlar. Onlara de ki: “Kuşkusuz o yol, Kur’an’ın gösterdiği yoldur.” Eğer sen, vahiy yoluyla gelen bunca bilgiden sonra, onların arzularına göre ürettikleri söylentilere uyarsan, o zaman, Allah’tan sana bir yardım ve bir koruma olmaz.

121. Kendilerine Kitap / Tevrat, İncil ve Kur’an, verdiğimiz kimseler, onu okurlar ve onun anlatmak istediği gerçeği iyice özümserlerse, işte onlar, “en doğru yolun, Allah’ın gösterdiği yol olduğuna” inanırlar. Tevrat, İncil ve Kur’an’daki gerçekleri örtbas eden kimseler, işte onlar, evet onlar, zarara uğrayanların ta kendileridir.
122. Ey İsrailoğulları! Size yaptığım iyilikleri hatırlayın! Kuşkusuz siz, benim sayemde tüm varlık üzerinde herkesten fazla bilgi sahibi oldunuz.
123. Allah’ın azabından sakının ki, bir kimsenin, başka bir kimse adına hiçbir şey yapamayacağı, kimseden bir şefaatçinin kabul edilmeyeceği; kimseden bir kurtuluş bedeli alınmayacağı ve onlara yardımın da edilmeyeceği bir günde, korunabilesiniz. 906
Hz. İBRAHİM’İN ÖNDERLİĞİ
124. Hatırlayın, bir zaman Rabbi İbrahim’i, kelimelerle; vahiy yoluyla
eğitip-öğretti, o da onları tam olarak kavrayıp teslim olunca. Rab. “Ben seni insanlar için bir önder kıldım” dedi. İbrahim de, soyumdan da…” deyince, bu sefer Rab, “Benim sözüm, gerçekleri karartanları kapsamaz” buyurdu.907

125. Hatırlayın, Biz Beyt’i / Ev’i, insanlığın sorunlarını çözmek için, bir toplanma ve korunaklı bir güven yeri kıldık. Siz de İbrahim’in makamından, insanlık için, bir destek sağlayın. Biz, İbrahim ve oğlu İsmail’e şöyle tembih ettik: “Buraya gelip dolaşanlar, çalışmalara yoğun olarak odaklananlar, birbirlerine saygıyla davrananlar için, Beyt’imi / Ev’imi, ortak koşuculuktan uzak tutun, 908

126. O zaman İbrahim şöyle yakarmıştı: “Rabbim, bu yere gelen halkı, ortak koşucu düşüncelerden emin kıl ve gerçeklerin bilgisiyle faydalandır; Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselerden eyle!” Allah buyurdu: Kim gerçekleri görmezlikten gelip örterse, o biraz nimetlenir, ama sonra, dayanılmaz sıkıntılara maruz kalır ve çok kötü bir durumda olur.
İBRAHİM’İN DUASI YÜZYILLAR SONRA GERÇEKLEŞİYOR
127. Hatırlayın! İbrahim, Beyt’ten / Ev’den, evrensel toplanma amacının ilkesel temellerini insanlık için ilan ederken İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: “Ey Rabbimiz bizden kabul buyur; kuşkusuz sen, evet sen, işittirensin, ilminle her yeri kuşatansın. 909
128. “Rabbimiz, Sana teslim olup, esenlik ve mutluluk üzere olanlardan kıl bizi ve soyumuzdan gelenleri de, Seni anlayıp teslim olanlardan eyle! Rabbimiz, gerçekleri anlayıp kavramadaki yöntemleri bize göster.
Hatalarımızdan döndüğümüzde bizi bağışla. Kuşkusuz sen, hatalardan dönenlerin tövbelerini kabul edensin; engin merhamet sahibisin.”

129. “Rabbimiz, onların içinden bir elçi gönder de, onlara ayetlerini anlatsın, kitabın ortak koşuculuğu engelleyecek ilkelerini tebliğ etsin ve onlar, ortak koşucu düşüncelerden temizlenip arınsınlar. Kuşkusuz sen, en güçlü, en sağlam kararı verensin.”

130. Kendi kişiliğini yozlaştırmış kimseden ya da milletten başka, kim İbrahim’in yolundan; onun ilan ettiği evrensel ilkelerden yüz çevirir? Dikkatinizi çekerim! Biz, dünyada onu, önder olarak seçtik; hiç kuşkusuz ki o, ahirette de kesinlikle makbul kişilerdendir.

131. Çünkü Rabbi ona; “İslam’ı / barış ve mutluluğu tavsiye edenlerden ol,” diye buyurduğunda, İbrahim; “Âlemlerin Rabbi için, İslam’ı / barış ve mutluluğu tavsiye edenlerden oldum,” dedi.
132. Böylece İbrahim, İslam’ı / barış ve mutluluğu, kendi oğullarına tavsiye ettiği gibi Yakub’da çocuklarına şöyle tavsiye etti: “Ey oğullarım! Kuşkusuz Allah, İslam Dini’ni / barış ve huzur düzenini, sizin için seçti; artık başka dinlerden sakının! Siz ancak, Müslümanlar olun! ”
133. Yakub’a ölüm hali gelip çattığında ve çocuklarına; “Ben öldükten sonra kime kulluk edeceksiniz? diye sorduğunda, onlar da; “Bizler de tüm varlığımızla, senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak gibi, tek bir ilaha kulluk edeceğiz; ve biz O’na ait Müslümanlarız,” dediklerinde, sanki sizler bunun tanıkları mı idiniz?
134. İşte tarihe mal olmuş bir toplum! Onlar yaptıklarından kendileri sorumludur; siz de kazandıklarınızdan kendiniz sorumlusunuz. Sizler, onların yapmış oldukları şeylerden sorumlu değilsiniz.
İBRAHİM’İN YOLU
135. Yahudi din adamları dediler ki: “Bizim yolumuzda olursanız, doğru yolu bulursunuz.” Hristiyan din adamları da, “Bizim yolumuzda olursanız doğru yolu bulursunuz” dediler. Sen de ki: Hayır! Hepimiz, İbrahim’in yolunda, onun şirkten arınmış birlik yolu üzerinde olalım. O, asla, Allah ile birlikte başka ortaklar edinmemiştir.
136. “Biz, Allah’a ortaksız iman ettiğimiz gibi, bize indirilen Kur’an’a, İbrahim’e, İsmail’e İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve Rablerinden nebîlere gelenlerin hepsine iman ettik; Onların birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na ait Müslümanlarız,” deyin.

137. Eğer onlar, sizin iman ettiğiniz gibi, böyle iman ederlerse kesinlikle doğru yolda olurlar. Yok şayet, böyle iman etmemişlerse, hiç kuşku yok ki, onlar, derin bir ayrılık ve çekişme içindedirler. Böyle olanlara karşı Allah sana yeter ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

138. İşte, Allah’ın gösterdiği yol böyle! Allah’tan daha güzel bir yolu, kim, gösterebilir? Biz, böylesi bir yolu gösteren Allah’a kulluk edenleriz.”
“KRAL’DAN ÇOK KRALCI OLMAK”
HERKES KENDİ YAPTIĞINDAN SORUMLU OLACAK
139. De ki: “Ey inanıyorum diyenler! Sizler birbirinizle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz? Oysa Allah, tüm insanların ortak Rabbidir. Herkesin yaptıkları; inandıkları kendisinedir. Doğru olan, Allah’a hiçbir şeyi ortak etmeden, tüm içtenliğinizle bağlı olmanızdır.”
140. Yoksa sizler, “İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları, bir Yahudi din adamının ya da bir Hıristiyan din adamının inandığı gibi mi inanıyordu” diyorsunuz? De ki, “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” Tevrat’ın içindeki gerçekleri bilip gördükten sonra, gerçeği bilerek saklayan kimseden daha zâlim; daha ortak koşucu kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. 910
141. Onlar tarihe mal olmuş bir toplum! Onların yaptıkları kendilerine; sizin kazandıklarınız da sizedir. Sizler, onların yapmış oldukları şeylerden sorumlu değilsiniz.
KIBLE / HEDEF-YER-MEKAN-YÖN
142. İnsanlardan akıl erdiremeyen kimseler diyecekler ki: “Onlara, kıblelerini / yerlerini, yani Mekke’yi, terk ettirip buralara / Medine’ye getiren sebep nedir?” De ki, “Doğu da, batı da, her yer, her yön Allah’ındır. O, dosdoğru yol üzere olmak isteyen kimseyi, hedefine ulaştırandır.” 911
143. Böylece, elçi size şahit / örnek olsun; siz de insanlara şahitler örnekler olasınız diye sizi orta yolu izleyen bir topluluk kıldık. Size elçiye içtenlikle bağlı olduğunun, kimin de bunu göze alamayarak arisin geri döneceğinin ortaya çıkması içindi. Bu, Allah’ın yol gösterdiği kimselerden başkası için, çok büyük bir sınavdı. Başarana geride bıraktıkları için sakın üzülmesin. Allah, sizin kendisine duyduğunuz güveni boşa çıkarmayacaktır. Kuşkusuz Allah kullarına karşı çok şefkatli, çok merhametlidir

144. Biz senin, tüm benliğinle tekrar geldiğin yere, yani Mekke’ye, dönmek için telaşlanıp durduğunu kesinlikle görüyoruz. Biz seni oraya, arzu ettiğin kıbleye / yere döndüreceğiz. Sen şimdi yönünü; niyetini Beyt’e / Din’e odakla ve benliğinin tam merkezine yerleştir. Sizler de yönünüzü; niyetinizi912 Din’e odaklayın. Kuşkusuz,
kendilerine kitap verilmiş olanlar bu durumun Rablerinden gelen bir vahiy; bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmış oldukları şeylerden asla habersiz değildir.

145. Sen, kitap verilmiş olanların ileri gelenlerine, her türlü kanıtı getirsen, onlar, senin kıblene / dinine uymazlar; sen de onların kıblesine ortak koştukları dine uyacak değilsin. Zaten onların kendi içlerinde kıbleleri / dinleri parçalanmış mezheplerdir; onlar birbirlerinin kıblesine / mezhebine uymazlar. Eğer sana gelen bu doğru bilgiden sonra, onların, kendi arzularına göre uydurduklarına “bunlar da hak” dersen, o zaman sen de, gerçeği karartanlardan olmuş olursun.
146. Kendilerine kitap verilenler, senin, Nebi-Resûl olduğunu, kendi öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Ama onların önderleri, bilip durdukları halde, gerçeği saklarlar.
147. Onların tutumları yanlış; gerçek, Rabbinden gelendir. Sakın, sen tereddüt edenlerden olma!
148. Herkesin yöneldiği bir görüş vardır; herkes kendi görüşünü savunur. Siz, iyilikleri, güzellikleri savunun. Nerede yaşamış olursanız olun sonunda, hepiniz hesap vermek üzere Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. Hiç kuşkusuz Allah, her şey üzerine güç yetirendir.
149. Her nerede yaşarsan yaşa, yönünü; niyetini Beyt’e / Din’e odakla ve benliğinin tam merkezine yerleştir. Çünkü bu buyruk, kesinlikle Rabbinden gelen bir gerçektir. Allah yapmış olduğunuz şeylerden habersiz değildir.
150. Evet, her nerede yaşarsanız yaşayın, yönünüzü; niyetinizi Beyt’e / Din’e odaklayın ve benliğinizin tam merkezine yerleştirin. Sizler de her nerede yaşarsanız yaşayın, yönünüz, niyetiniz, yaşantınız Din’in ilkeleri üzerine olsun ki, gerçeği karartanlar hariç, insanların sizi istismar edecekleri, aleyhinize bir delil bulunmuş olmasın. Onlardan korkmayın; benim sevgimi kaybetmekten sakının ki, ben de üzerinizdeki vahiy nimetimi tamamlayayım ve böylece sizler, dosdoğru yola yöneltilmiş olun.
151. İşte size, kendi içinizden, kendiniz gibi bir insan olan, bir elçi gönderdik. O, size ayetlerimizi okuyor; tebliğ ediyor ve siz onlarla ortak koşucu düşüncelerinizden temizleniyor, kitabı ve hikmeti yani iyi ve güzel şeyleri bildirmek, kötü ve olumsuz şeyleri de engellemek için
konmuş ilkeleri; öğütleri, uyarıları ve müjdeleri öğreniyor; ve siz daha önce bilmediğiniz şeyleri bilmiş oluyorsunuz. 913
152. Öyle ise, bana teşekkür edin; bana nankörlük etmeyin; siz Beni hatırlayın ki, Ben de sizi hatırlayayım.
153. Ey Allah’a koşulsuz inananlar! Sabırla, yani güçlüklere göğüs gererek ve salatla, yani çaba sarf ederek Allah’tan yardım isteyin. Kuşkusuz Allah, güçlüklere karşı göğüs gerenlerle beraberdir.
154. Vatanları ve özgürlükleri uğrunda öldürülenlere, “ölüler” demeyin; aksine onlar hayat boyu anıldıkları için, yaşamaktadırlar. Fakat siz, böyle olduğunun bilincinde değilsiniz. 914
155-156. Elbette Biz, korku ve açlık türü bir şeylerle, mallardan canlardan ve ürünlerden de bir kayıpla sizi deneriz. İşte başlarına böylesi bir felâket geldiği zaman: “Biz zaten Allah’a aitiz ve sonunda yine O’na dönücüyüz” diyerek güçlüklere karşı göğüs geren kimseleri müjdele!
157. İşte böyleleri için, Rablerinden bir destek ve bir iyilik vardır. Ve işte onlar başarıya ulaşanların ta kendileridir.
159. Kuşkusuz, indirdiğimiz apaçık kanıtlar ve dosdoğru yol, Kitap’ta, insanlar için, açık-seçik açıklandıktan sonra, bunları gizleyen kimseler, işte onlar, evet onlar, Allah’ın rahmetinden uzaklaşırlar ve insanlar tarafından da dışlanırlar.

160. Ancak, hatalarından dönen, yaptıkları yanlışları düzelten ve gerçeği açıklayanlar bunun dışındadır. İşte bunların tövbelerini Allah kabul eder. Çünkü Allah, hatalarından dönenleri, rahmeti nedeniyle bağışlayandır.
161-162. Amma, ayetlerimizi örtenlere, gizleyenlere gelince, işte onlar, Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış olurlar. Onlar durumlarını düzeltmedikleri sürece, doğal güçlerin ve insanların tümünün laneti onların üzerine olur ve bu lanet yaftası onlardan hiç silinmez ve onlar nazar-ı dikkate alınmazlar. İşte onlar, iyilik bilmez nankörler olarak ölüp giden kimselerdir.
EVREN DE TANRININ KİTABIDIR. EVRENDEKİ AYETLER
TANRININ VARLIK VE BİRLİĞİNİN KANITLARIDIR
163. Tüm insanların ilahı, tek bir İlah’dır. Başka ilah yoktur, esirgeyen bağışlayan olarak, sadece, O var.
164. Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararına olan şeyleri denizde taşıyıp giden gemilerde, Allah’ın gökten yağmur yağdırıp da onunla kupkuru hale gelmiş toprağı canlandırmasında ve yeryüzüne irili-ufaklı her çeşit canlıdan yaymasında, rüzgârları değişik yönlerden estirip, gök ile yer arasında hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde, akıllarını işleten bir toplum için, tüm bunlar elbette, O’nun varlığı ve birliği ile ilgili kanıtlardır.
165. İnsanlardan kimi, Allah’tan başkasını bir ilah; bir efendi ediniyor da, onları Allah’ı sever gibi seviyor. Oysa içtenlikle inanmış kimseler, en çok Allah’ı sever. Bağlandıklarını, Allah’ı sever gibi seven zalimler, azabı gördükleri zaman, tüm gücün Allah’da olduğunu ve Allah’ın azabının da çok çetin olduğunu keşke önceden fark edip görebilseler. 915
ÖTE DÜNYADA EFENDİLER İLE MÜRİTLERİN DURUMU
166. İşte o zaman, efendiler / Allah’ı sever gibi sevdikleri, azabı görünce, müritlerinden hızla uzaklaşırlar; artık aralarındaki tüm bağlar kopup parçalanmıştır.

167. Müritler de / sevenler de şöyle diyecekler: “Ah keşke, dünyaya dönmek için bir şansımız olsa da, dünyada iken Allah’tan çok sevdiklerimizin, şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” İşte böyle! Allah onlara, Allah’tan başkasına bağlanmanın korkunç bir yanılgı ve bir üzüntü kaynağı olduğunu gösterecektir ve artık onlar ateşten çıkacak değillerdir.

168. Ey İnsanlar! Yeryüzünde Allah’ın size verdiği helal ve temiz olan şeylerden yiyiniz; şeytanın / Hak yoldan uzaklaştıranların peşinden gitmeyiniz; çünkü onlar, kesinlikle sizin için apaçık bir düşmandır.
169. Hak’tan uzaklaştıranlar size, hep pişman olacağınız kötü ve çirkin şeyleri söyletir, Allah hakkında bilmeden, öğrenmeden konuşmanızı emreder.
“ATALARIMIZIN YOLUNDAN ŞAŞMAYIZ”
170. Allah’ı sever gibi kulunu sevenlere, “Allah’ın indirdiği Kur’an’a, uyun” denildiğinde, “Yok! Atalarımız ne uygulamışlarsa, biz ona uyarız” derler. Peki, ataları hiçbir şeyi akıllarıyla düşünmemiş; körü körüne inanmış ve doğru yolda da değillerse de mi, uyacaklar? 916
171. Gerçeği örtüp de, ataları körü körüne taklit eden kimselerin örneği, sadece bağırıp çağırmadan başkasını işitmeyen, anlamayan, hayvanların durumuna benzer. Kulakları var duymaz, dilleri var konuşmaz, gözleri var görmez; bu yüzden onlar, akledip düşünemezler.
SAĞLIĞA ZARARLI BESİNLER YASAKLANIR
172. Ey inananlar! Size verdiğimiz tertemiz rızıklardan yiyin; eğer siz, sadece Allah’a kulluk ediyorsanız, verdiği rızıklar için, O’na teşekkür edin.

173. Kuşkusuz, sizin vücut ve düşünsel sağlığınız için yasaklanan şeyler şunlardır: ölmüş hayvan leşi, kan, hınzır et / kokuşmuş, zararlı hale gelmiş et ve Allah’tan başkası adına kesilenler. Her kim bunlardan yemek zorunda kalırsa, sağlığını tehlikeye sokmadan, yaşamını devam ettirecek kadar ve “Allah’tan başkası adına kesileni” helal saymadan, yemesinde bir sakınca yoktur. Kuşkusuz, Allah bağışlayandır, engin merhamet sahibidir. 917

174. Allah’ın indirdiği kitaptan (Tevrat, İncil ve Kur’an’dan) bir şeyi gizleyip ve bunu çıkar elde etmek için yapanlar, işte onlar, karınlarına ateş dolduruyorlar. Kıyâmet gününde onlar Allah’ın rahmetinden uzak kalacak ve onlar aklanıp bağışlanmayacaktır. Onlar için acı verici bir azap vardır.

175. Gerçeği gizleyip çıkar elde edenler doğruluk ve dürüstlük yerine sapkınlığı, bağışlanmayı bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar ateşe karşı ne kadar da cesurdurlar (!)

176. İşte böyle! Allah gerçeği içeren Kur’an’ı indirmiştir ve Allah’ın indirdiği Kur’an hakkında ayrılığa düşenler kesinlikle derin bir parçalanma ve çekişme içindedirler
177. Yüzlerinizi doğuya ve batıya döndürüp yönelmeniz doğru bir kişi olduğunuzu göstermez. Fakat doğru kişi olmak, Allah ile her an beraber olduğunuza, sonraki gününüze, tüm varlıktaki Hakk’ın gücüne, Kitap’ın Hakk olduğuna ve peygamberlere içtenlikle inanmaktır.
Bunun yanında, yakınlara, yetimlere, muhtaçlara, yoksullara, yolda kalmışlara yardım etmek ve cehalet tutsaklığındakileri gerçeğin bilgisiyle aydınlatmak, salatı ikame etmek / her an Hakk’a bağlılık bilinciyle hareket etmek, kazancının vergisini vermek, sözleştikleri vakit sözlerinde durmak, sıkıntılı zamanlarda zorluklara karşı göğüs germektir. İşte doğru kişiler bunlardır, işte onlar kötülüklerden sakınan, Allah’a ortak koşmayanlardır.
TETİKÇİLİĞE KARŞI ETKİLİ VE CAYDIRICI ÖNLEM
178. Ey inananlar! Öldürme de sizin üzerinize kısas / aynıyla karşılık yazılıdır. Özgür kişiye karşı özgür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın… Ancak, ölenin yakını, katili bir şey karşılığı bağışlarsa, o zaman görev ölen kişinin hakkını kamunun takip etmesi ve ölen kişinin hakkını adil bir şekilde belirlemesi ve öldüren tarafın da bu kararı güzellikle kabullenmesidir. Bu durum, öldüren için bir iyiliktir. Ama her kim bundan sonra kan davası güderse, artık o kişi en ağır ceza ile cezalandırılır. 918
179. Ey akıl sahipleri! Sizin için kısasta / aynıyla karşılıkta, hayat kurtarma vardır. Umulur ki, böylece siz, suç işlemekten korunursunuz.
“VASİYET ETMEK”
180. Sizden birine, ölüm vakti geldiği zaman, eğer bir iyilikte bulunacaksa, sizin üzerinize düşen şudur; anaya-babaya ve yakın akrabalara, toplumda bilinen örfe uygun vasiyette bulunmaktır. Bu vasiyet, ayrılığa düşmekten sakınanlar, mal-mülk kavgasına girmekten korkanlar üzerine, Allah tarafından önerilmiş bir gerçektir. 919

181. Artık, her kim bu öneriyi duyduktan sonra, onu kendi anlayışına göre değiştirip uygularsa, vebali, onu değiştirenlere aittir. Kuşkusuz Allah, her şeyi en iyi işitendir, en iyi bilendir.
182. Ama bir kimse, vasiyette bulunan kişinin yanlış veya haksız bir vasiyet yapmasından endişelenip de, tarafların arasını bulup düzeltirse, bundan dolayı da ona, bir vebal yoktur. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
183. Ey inananlar! Sıyam / sıkıntıları gidermek, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki, siz sıkıntılarınızı giderir ve onların kötülüklerinden korunursunuz. 920
184. Günler sınırlıdır. Artık sizden kim sıkıntılarda kalır ya da bir arayış üzere olursa, o sınırlı günleri, gerçeklerden başka şeylerle geçirmesin ve gücünün yettiğince de çaresizlik içinde olan kimselerin sıkıntılarını gidersin. Bundan sonra kim, samimi olarak hayırlarını, yardımlarını artırırsa, artık onun için hayırlı olan şeyler vardır. Eğer siz bilirseniz, hayırlı kimselerden olmak istiyorsanız, sıkıntıları gidermeye devam edin.
185. Aşırı sıcak ve geceyi aydınlatan dolunay, ki, Kur’an, böyle bir gecede indirildi. O Kur’an’ın içinde, insanlar için apaçık kanıtlarla yol gösterme vardır; Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt etme vardır. Bundan sonra sizden kim, dolunay gecesi indirilen Kur’an’a tanık olursa, artık tüm sıkıntılarını onda gidersin, Böylece sizden kim sıkıntılarda kalır ya da bir arayış üzere olursa, o sınırlı günleri, Kur’an ile bilinçlenmekten başka şeyle geçirmesin. Allah’ın iradesinde sizlere kolaylık vardır ve o iradede sizlere zorluk yoktur. Siz, Kur’an’ın doğruyu yanlıştan ayıran ilkelerini öğrenin ki, sizi dosdoğru
şeyler üzerine yönlendiren Allah’ın büyüklüğünü anlayasınız ve böylece size yol gösterdiği için de. O’na teşekkür edesiniz.

186. Kullarım sana Beni sorarlar, kesinlikle ben onlara yakınım, çağırdıkları zaman çağıranın davetine her an yanıt veririm. Artık onlar Beni kabullensinler ve bana iman etsinler. Umulur ki onlar buyruklarımı doğru anlayıp, doğruyu yanlıştan ayırabilme olgunluğuna ulaşırlar. 922
187. Sizler karanlıktan / cehaletten, sıkıntılardan sakınıp ehil kimseler olun. Sizler kadınlara kötü davranmayın, çirkin söz söylemeyin. Onlar sizi tamamlayandır; siz de onları tamamlayansınız. Allah’ı çok iyi tanıyın. Muhakkak ki, siz kendinize ihanet etmiş olmaktasınız. Artık siz yaptığınız yanlışlardan dönüp tövbe edin ve bağışlanma isteyin. Böylece onlarla ilişkilerinizi birlikte yürütün, beraberce yiyin, için ve Allah’ın sizin için lütfettiği Kur’an’da yazılı olan buyruklarını okuyun, araştırın. Hatta cehalet karanlığından, aydınlığın bilincine ulaşıncaya kadar. Sonra da karanlığın / cehaletin sıkıntılarını terk edin, kötülüklerinden sakının ve onlarla olan bu ilişkileri bozmayın ve siz teslimiyet içinde olmaya odaklanın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, Artık O’na olan yakınlığı bırakmayın. İşte Allah insanlar için ayetlerini böyle açıklıyor. Umulur ki, onlar kötülüklerden sakınır, bilinçlenip korunurlar.
188. Eğer siz bilinçli olursanız, insanların mallarından, kamu malından, biraz çalarak, günah işleyerek, yetki sahibi kimselere rüşvet vererek yemezsiniz ve kendi mallarınızı da aranızda haksız nedenlerle yemezsiniz
189. Sana ehil olmaktan sorarlar. De ki: Ehil olma, insanların zaman içinde hacc için / senelik olağan toplantı için bilgi sahibi olmasıdır. Hacca / senelik olağan toplantıya, hazırlıksız, eski bilişlerle gitmek iyi bir davranış değildir. İyi davranış, toplantı yerine, hazırlıklı, bilinçli olarak gitmek ve kötülüklerden sakınıp Allah’a ortak koşmamaktır. Umulur ki, siz kurtuluşa erersiniz. 923
190. Vatan ve özgürlüğünüze karşı size savaş açanlarla siz de savaşın. Ama haddi aşmayın. Çünkü haddi aşanlarda Allah sevgisi yoktur. 924
191. Size savaş açanları nerede yakalarsanız onları etkisiz hale getirin. Sizi vatanınızdan çıkarmak isteyenlere fırsat vermeyin; işgal etmişlerse siz de onları çıkarmak için savaşın. Fitne / başkaldırı, isyan öldürmekten daha tehlikelidir. Ancak kontrolünüz altındaki bölgelerde olanlar size bir teslimiyet içinde olurlarsa, onlara dokunmayın. Eğer onlar size başkaldırır savaş açarlarsa, siz de en acımasız şekilde karşılık verin. İşte bunlar gerçekleri görmezlikten gelenlere / vatan hainlerine karşı yapılması gerekenlerdir.
192. Bundan sonra eğer onlar yaptıklarından içtenlikle vazgeçerlerse, kuşkusuz, Allah’ın izni ve merhametiyle onlar, devletin koruması altındadır.
193. Tek bir fitneci; isyancı kalmayana kadar ve barışçıl bir düzenin Allah’a ait olduğunun anlaşılmasına kadar, o isyancılarla mücadele edin.
Eğer içtenlikle teslimiyet içinde olurlarsa, onların faydasınadır. Ancak zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.

194. Taraflar arasında dokunulmazlık antlaşması karşılıklıdır. Anlaşmalar ve anlaşmazlıklar karşılıklıdır. Bu durumda, kim antlaşmayı bozar size saldırırsa, siz de ona aynı şekilde karşılık verin. Allah’ın buyruklarını uygulayın, O’na ortak koşmayın. Muhakkak ki, ortak koşmayanlar, buyruklarını uygulayanlar, Allah’ın yanlarında olduğunu bilirler.

195. Allah yolunda / vatan savunması için, bütçe ayırın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Akıllı olun! Muhakkak ki, güzel davrananlar, aklıyla hareket edenler Allah’ı severek kavrayanlardır.
196. Haccı / senelik olağan toplantıyı ve umreyi / ara toplantıları, Allah adına insanlığın her türlü sıkıntısını çözmek için tamamlayın. Eğer siz engelleyici bir durumla karşılaşırsanız, o zaman hedy’leri / destek paylarını, kolay yoldan toplantı organize merkezine ulaştırın; yardımın güvenli bir şekilde yerine ulaşmasını sağlayın ve zorluklarla karşılaşılsa da, başınız sıkıntıda olsa da yardımlar yerine teslim edilinceye kadar başından ayrılmayın. İçinizden bir marazı olan ya da başı dertte olup da yardım gönderemeyen kimsenin yapması gereken şey, sıyam yapmak / birinin sıkıntısını gidermek, o da bağış ya da başka yararlı bir şey yapmaktır. Artık güven ortamına kavuştuğunuzda, umre / ara toplantı nedeniyle, hacca / senelik olağan toplantıya kadar orada kalmış ve bu arada bir kazanç elde etmiş ise, toplantı organize merkezine, kazandıklarından kolayına gidenden bir miktar yardımda bulunsun. Yardımda bulunamayanlar ise, üç günü haccda / yıllık olağan toplantıda, yedi günü de döndüğü zaman ülkesinde, toplam on gün olmak üzere sıyam etmelidir / sıkıntıda olan çaresizlerin sıkıntısını gidermelidir. Bu uygulama, ailesi Mescid’i Haram’da oturmayanlar içindir. Kötülüklerden sakının, Allah’a ortak koşmayın. Bilenlerden olun. Doğrusu Allah’ın buyruklarını anlayamayanlar çok şiddetli sıkıntılarda kalırlar
158. Muhakkak ki, Allah’ın işaretlerini, ilkelerini anlayanlar saflık ve cömertlik içindedir. İşte hac için / senelik olağan toplantı veya umre / ara toplantı için Beyt’e gelenlerin Allah’ın bu işaretlerini, ilkelerini
samimiyetle anlamak, araştırmak için dolaşmalarında bir sakınca yoktur. Kim hayırlı işler için dolaşırsa, böylece o ilmin sahibinin ve şükredilecek olanın Allah olduğu bilincine varır. 925
HACC / SENELİK OLAĞAN TOPLANTI AYLARI
197. Hac / senelik olağan toplantı, bilinen, programlanan aylardadır. Kim o aylardan birinde hacca / senelik toplantıya gidecek ise, bilsin ki, toplantı süresince refes / kadınlara kötü davranmak, birbirinize kırıcı söz söylemek yok, fusuk / tahrikçilik, bozgunculuk etmek yok, cidal / kavga, dövüş yapmak yoktur. Allah’ın bu buyruklarına uymanız sizin için hayırdan başka bir şey değildir. Allah’ın bu gerçeklerini bilenler, gerçeğin bilgisiyle hazırlanırlar ve hazırlıkların en hayırlısı da, Allah’a ortak koşmamak bilincine ulaşmaktır. Ey aklını gerçeklere göre işletenler! Kötülüklerden sakının, bana ortak koşmayın. 926
198. Rabbinizden meşrû bir hak olarak, hacda / senelik toplantıda, ticari anlaşmalar yapmakta sizin için bir sakınca yoktur. Artık siz, Korunmuş şiarların / gerçek bilgilerin yanında, Allah’ı anma bilgileri ile de faziletlendiğiniz / donatıldığınız zaman, artık O’nu, öğrendiğiniz gibi dosdoğru, ortaksız olarak anın. Çünkü sizler önceden ortak koşucu bir yanılgı içinde olan kimselerdiniz.

199. Bundan sonra artık tüm insanlar olarak coşkuyla öğrendiğiniz gerçeklerle kendinizi geliştirenlerden olun ve Allah’tan bağışlanma dileyin; kuşkusuz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
200. Artık sizler toplantı usullerine uygun olarak görevinizi ve bilinçlenmenizi tamamladığınız zaman, Allah bilincine ulaşmış kimseler olarak, kendi çıkarlarınızı düşündüğünüz kadar, hatta daha çok, Allah adına insanlığın çıkarlarını da düşünün. Çünkü insanlardan kimi, sadece kendi çıkarlarını ister. Böyle davrananlar için sonraki toplantıda kendilerine bir pay yoktur.
201. İnsanlardan kimileri de, “Rabbimiz! Bize hem kendi insanımız için, hem de öteki insanlar için yararlı çalışmalar nasip et ve dünyanın yakıcı sorunlarından bizi uzak tut,” derler.
202. İşte böylelerinin çalışmalarından dolayı, Allah rahmetiyle insanlığı korumaktadır. Allah’ın hesabı çok hızlıdır.
HACC DÖNÜŞÜ VE SONRASI TUTUMLAR
203. Sayılı günlerde / toplantı programı kapsamında, Allah ile bilinçlendikten sonra, artık acelesi olan kimse, iki gün içinde ülkesine dönmek isterse, onun için bir sakınca yoktur. Daha sonra dönmek isteyenler için de bir sakınca yoktur. Artık kötülüklerden sakınan kimselerden olun ve Allah’a ortak koşmayın. Biliniz ki, sizler O’na döndürüleceksiniz.
HACCI / SENELİK TOPLANTIYI
KÖTÜYE KULLANANLAR DA VARDIR
204. Toplantıya katılan insanlardan kimi, dünya yaşamı hakkında Allah rızasını da öne sürererek öyle sözler söyler ki, hayret edersin! Sanki onu, Allah bilincini kalbine iyice yerleştirmiş sanırsın. Ama o yaman bir düşmandır.
205. O kimse ülkesine dönüp işlerinin başına geçti mi, orada bozgunculuk içinde, kültür ürünleriyle gelecek nesilleri yeryüzünde soysuzlaştırmak için çalışır. Bozgunculuk içinde olanlarda Allah sevgisi yoktur.

206. Ona; “Kötülüklerden sakın, Allah bilinciyle hareket et,” denildiği zaman da, siyasî, ekonomik, askeri güç üstünlüğü onu hata yapmaya sevk eder. Bu nedenle onun durumu cehaletin cehennemidir; gerçekten içinde bulunduğu cehalet hali ne kötüdür.
HACCI / SENELİK TOPLANTIYI
İYİYE KULLANANLAR DA VARDIR
207. Toplantıya katılan insanlardan kimi de var ki, Allah’ın rızasını kazanmak için, hem kendi insanının hem de dünyadaki insanlığın hizmetine kendisini feda eder. Böylesi kulların hizmet aşkı, Allah’ın şefkatini anlama bilincinden kaynaklanır.

208. Ey inanmış olanlar! Hepiniz barış, huzur ve güvenlik içinde olun. Şeytani durumlara tabi olmayın. Muhakkak ki, o durumda olan kişi ve kurumlar sizlerin arasını açan apaçık bir düşmandır.
209. Apaçık kanıtlar size sunulduktan sonra, o durumdakilere uyarsanız perişan olursunuz. Artık varlığın yüce sahibini ve tüm varlığa hakim olanın Allah olduğunu bilin.
210. Onlar Allah’ın karanlıklar içinden doğa güçlerini indirip işi bitirivermesini mi bekliyorlar? Onlar varlıktaki tüm işleyişin Allah’ın koyduğu yasaya göre döndürüldüğünü hiç düşünmezler mi? 927
211. İsrailoğullarına sor. Biz onlara, nice apaçık kanıtlardan sunduk. Kim kendilerine gelen o kanıtlardan sonra, Allah’ın ayetini değiştirirse, Muhakkak ki Allah’ın azabı çok şiddetli olur.
212. Allah’ın ayetlerini örterek değiştiren kimseler, çekici yaşantılarında hep kendi çıkarları için hareket ederler ve içtenlikle inanmış
kimseleri küçümserler. Aşırılıklardan sakınan kimseler ise, yaşamlarının son gününe kadar üstün meziyetlerini korurlar. Allah dileyen herkese rızkı verendir; O’nun rızkı sınırsızdır.
“İNSANLAR TEK BİR MİLLETTİ”
213. İnsanlar başlangıçta tek bir ümmet idi. Allah, iyilik ve güzellikleri müjdeleyen, kötülük ve çirkinliklerden uyaran nebîler görevlendirdi ve onlara gerçeği içeren kitap indirdi ki, insanlar arası ilişkileri düzenlemede ve kendi içlerinde anlaşmazlığa düştükleri konularda hakem olsun diye. Ancak kitap verilenler, kendilerine apaçık kanıtlar sunulduktan sonra, o kanıtlar hakkında anlaşmazlığa düştüler ve kendi aralarında kıskançlıklar, düşmanlıklar oluştu; kendi içlerinde anlaşmazlığa düştükleri şey için Allah, kendi izniyle tekrar gerçeği indirdi; ancak inanmış olan kimseler doğru yolu buldu. Kuşkusuz, dosdoğru yolu isteyen kimseye, Allah doğru yolu gösterir.

214. Yoksa, sizden önce gelip geçen kimselerin mücadeleleri ve başlarına gelen sıkıntıların benzeri başınıza geldiğinde, siz hiç mücadele etmeden, çaba sarfetmeden huzur bulacağınızı mı sanıyorsunuz? Onlar öyle can yakıcı sıkıntılar, dayanılmaz darlık ve zorluklarla mücadele ettiler ki, hatta elçi ve yanındaki iman etmiş kimseler neredeyse; “Allah’ın yardımı ne zaman!” demeye başladılar. Gözünüzü açın! Kendi üzerine düşenleri yapanlara, her zaman Allah’ın yardımı yakın değil midir?

243. Ölüm korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmez misiniz? Onlar başlarına gelen sıkıntılar yüzünden ölüp ölüp dirilmişlerdi, sonra da Allah onları çektikleri sıkıntılardan kurtardı. Allah insanlara iyilik eder, ancak insanların çoğu O’na, karşılığını ödemez.

244. Allah yolunda, saldırıya uğradığınızda hak ve özgürlüğünüzü korumak için savaşın. Bilesiniz ki, Allah, her şeyi işitir ve her şeyi bilir. 928
216. Gerektiğinde savaş size zorunlu kılındı. Gerçi o size hoş gelmez; ama sizin hoşlanmadığınız bir şey, sonuçta sizin iyiliğinize olabilir ve sizin hoşlandığınız bir şey de, sizin aleyhinize olabilir. Önceden siz bilemezken, Allah bilir.
217. Dokunulmaz kılınan ayda savaş serbest mi oldu diye sana soruyorlar. De ki, o ayda savaş çok büyük bir suçtur. Ama, insanların Allah’a şirk koşmadan inanmalarına engel olmak ve bu nedenle gerçeği örtmek ve Dokunulmaz Bölge halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük suçtur. Çünkü baskı ve bozgunculuk öldürmekten daha büyüktür. Eğer onlar güçleri yetse, sizi yolunuzdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden de her kim, baskı yüzünden dinini bırakıp cehalete dönerse ve o kimse, gerçeği örtmüş olarak ölürse, işte onların tüm yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gider ve işte onlar ateş halkı olur ve orada sürekli kalır.
218. Hiç kuşkusuz, içtenlikle inananlar ve göç edip Allah için gerçeği anlamak ve anlatmakta çaba harcayanlar, işte onlar da Allah’ın rahmetini umanlardır. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
TOPLUMSAL PAYLAŞIM VE SOSYAL İLİŞKİLERLE İLGİLİ
SORULAR VE YANITLAR
215. Kimlere bağış yapılacağını sana soruyorlar? De ki: “Yapacağınız bağış, bir iyilik olarak, ana-baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Unutmayın iyilik olarak her ne yaparsanız, kuşkusuz Allah, onu bilir.929
219. Uyuşturucu vb.’den930 ve çarparak, kolaycılıkla elde edilen kazançlardan sana soruyorlar! De ki: “Her ikisi de büyük bir suçtur.
Çünkü insanlara zarar vererek çıkar sağlanıyor; o bakımdan, her ikisinden de elde edilen menfaatler en büyük suçtur.” Sana bağışın Beden yapılacağını da soruyorlar! De ki: “Helal kazançtan” İşte böyle açıklıyor Allah ayetlerini ki, sizler, dünya ve ahiret hakkı için yaptığınız paylaşımları ona göre düşünüp hareket edesiniz.

220. Bir de toplumla bağları kopmuş kimsesizlerin durumundan sana soruyorlar! De ki: “Onlar için en iyisi durumlarını iyileştirmedir, ıslah etmedir. Eğer onların durumlarını iyileştirip topluma kazandırırsanız, artık onlar sizin en yakınlarınızdır; ama durumları iyileştirilmezse, Allah biliyor ki, onlar toplumun / ailenin huzurunu bozucu kimseler olurlar. Eğer siz doğru olanı uygularsanız, kesinlikle sizin güçlüklerinizi Allah giderir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, en doğru karar verendir.

221. Durumları iyileştirilip güven duyulacak hale gelinceye kadar, bozgunculuk yapacak ortak koşan kadınları toplum içine / aileniz içine katmanız uygun olmaz. Velev ki, size acayip gelse de, durumu iyileştirilmiş, güvenilir, çaresiz bir kadın, ıslah olmamış ortak koşucu bir kadından daha güvenlidir. Öte yandan, durumları iyileştirilip güven duyulacak hale gelinceye kadar, bozgunculuk yapacak ortak koşan erkekleri toplum içine / aileniz içine katmanız uygun olmaz. Velev ki, size acayip gelse de, durumu iyileştirilmiş, güvenilir, çaresiz bir erkek, ıslah olmamış ortak koşucu bir erkekten daha güvenlidir. Çünkü, ıslah olmamış ortak koşucular, güvenilmez kimseler, sizi sıkıntıya, huzursuzluğa bulaştırırlar; durumu iyileştirilmiş güvenilir kimseler ise, Allah’ın izniyle, huzura ve mutluluğa çağırırlar. İşte Allah ayetlerini insanlar için, böyle açıklıyor. Umulur ki, onlar, düşünüp öğüt alırlar.
245. Kim helâl kazancından Allah için yani toplumsal huzur için gönülden güzel bir şekilde harcama yaparsa, Allah ona verdiğinin karşılığını birçok kez katlayarak artırır. Azaltan da çoğaltan da Allah’tır; sonunda O’na döndürüleceksiniz. 931
KADINLARDA AY HALİ
222. Sana hayızdan soruyorlar. De ki, “O kadınlara özgü bir sıkıntıdır; onun için hayızlıyken kadınlarla ilişkiden uzak durun ve temizleninceye kadar da onlara yanaşmayın. Temizlendikten sonra, onlarla olan meşrû ilişkilerinizi sürdürün. Kuşkusuz yaptığı hatalar dan içtenlikle dönenleri de, temizlenenleri de Allah sever.”

223. Kadınlar, tohum ekilerek ürün alınan biyolojik bir tarladır. O halde ekin tarlanızdan iyi ve sağlıklı bir ürün almak için, önceden nasıl özen gösteriyorsanız, kendi ilişkiniz için de aynı özeni gösterin. Allah’ın buyruklarını iyi anlayın ve hiç kuşkusuz, O’na kavuşacağınızı da bilin. Allah’ın buyruklarına güven duyanlara müjdeler olsun!
ALLAH İLE ALDATMAK
224. Kendinizi iyilik sever, dürüst ve insanların arasını düzeltici göstererek, Allah’ı yeminleriniz için bir siper yapmayın. Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.

225. Allah sizi, bilinçsiz-kasıtsız yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz; fakat, kasıtlı olarak, bile bile yapmış olduğunuz yeminlerinizden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayıcıdır; çok hoşgörülüdür. 932
BOŞANMA
226. Herhangi bir nedenle eşinden ayrılmaya yemin eden kimseler acele etmeden dört ay bekleyebilirler. Daha sonra karar değiştirir vazgeçerlerse, Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. 933

227. Yok eğer, bu süre içinde de boşanmada kararlı iseler, sonucuna katlanırlar. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
228. Eşlerinden ayrılmış kadınlar, ayrıldıktan sonra, üç adet görme süresi beklerler ve eğer hamileyseler, hamile olduklarını gizlemeleri kendileri için doğru olmaz. Dürüst ve sonunu düşünen bir Kadın,
hamile olduğunu gizlemez. Eğer, üç adet görme süresi içinde, eşler barışmak isterlerse, yeniden birleşmeleri en doğal haklarıdır. Ancak, bilinen durum nedeniyle onlar kendi aralarında yeniden sorun yaşamamak için birlikte gayret etmeliler, ki, bu durumda erkekler kadınlardan daha çok gayret etmelidir. Allah en sağlam ve en doğru karar verendir.

229. Böylece, geri dönülebilir boşanma, iki kezdir. Bundan sonrası, meşru yollarla ya evliliği devam ettirmek ya da iyilikle, güzellikle ayrılmaktır. Eğer ayrılma olursa, malca herkes hakkı olanı alır. Ancak, eşler mal paylaşımında anlaşamazlarsa, mahkeme, eşlerin haklarını gözeterek mal paylaşımını ve boşanmayı gerçekleştirir. İşte bunlar Allah’ın öğüt ve uyarılarıdır. Bunlara dikkat edin! Kim Allah’ın öğüt ve uyarılarını göz ardı ederse, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir.

230. Eşler kesin olarak ayrıldıktan sonra, artık birleşmeleri helal değildir. Ancak, eş / kadın ya da erkek, başka biriyle evlenip, ondan da boşanırsa, meşrů aile düzenini ciddi olarak sürdürebileceklerine inanıp, karar verdikleri taktirde, eşlerin tekrar birbirlerine dönmelerinde bir sakınca yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır / öğütleridir. Bilmek, öğrenmek isteyen bir toplum için Allah, öğütlerini işte böyle açıklıyor. 934

231. Ayrıldığınız kadınlar, bekleme sürelerinin sonuna geldiklerinde, siz, meşru nedenlerle ilişkilerinizi sürdürün ya da onları davranışlarında özgür bırakın. Özgürlük haklarına müdahale ederek, zararlarına, onlara baskı ve işkence yapmayın. Bunu yapan kimse, kesinlikle kendisine yazık etmiş olur. Sakın Allah’ın buyruklarını gözardı etmeyin. Allah’ın size verdiği nimetlerini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabı ve hikmeti iyi anlayın. Allah’ı incitmekten sakının ve bilin ki, Allah her şeyi bilir.
232. Ayrıldığınız kadınlar, bekleme sürelerini bitirdikten sonra, meşru olan yollarla, kendi aralarında anlaştıkları taktirde, başkalarıyla
evlenecekler diye onlara engel olmayın, sizden Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere, Allah, işte böyle öğüt veriyor. Bu öğüde kulak vermeniz, sizin için daha sağlıklı ve daha sorunsuzdur. Siz bilemezsiniz, ama Allah bilir.

233. Ayrılan eşler, süt çocuklarının emzirme süresini tamamlamak isterlerse, anne bebeğini iki yıl emzirebilir. Bu durumda, bebeğin tüm maddi gereksinimlerini, çocuğun babası karşılar. Ancak bu, babanın maddi durumuna göredir. Kimse kapasitesinin üzerinde sorumlu tutulmaz. Ne anne çocuğu yüzünden ne de baba çocuğu yüzünden zarara sokulmalıdır. Mirasçı için de aynı kural geçerlidir. Anne ve baba, karşılıklı konuşarak, anlaşarak iki yıl dolmadan, bebeği sütten kesmek isterlerse, ikisine de bir vebal yoktur. Ya da aralarında anlaşarak, çocuklarını süt anneye emzirtmek / bakıcıya vermek isterlerse, ücretini uygun bir biçimde ödedikleri takdirde, kendilerine bir vebal yoktur. Allah’ın öğütlerini dikkate alın ve bilin ki Allah, kesinlikle, yapmış olduğunuz her şeyi görür.

234. Sizden ölen erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, dört ay on gün beklerler. Sürelerini doldurunca, artık kendileri için uygun gördüklerini, meşru olarak yapmalarında size düşen bir şey yoktur. Allah yapmış olduğunuz her şeyden haberlidir.

235. Bekleme süreleri içindeki kadınlara, açıktan evlenme teklifinde bulunmanız, ya da bu niyetinizi içinizde tutmanızda bir sakınca yoktur. Allah, sizin, onlar hakkındaki düşüncenizi bilir. Onlarla uygun ve meşru bir şekilde konuşma amacının dışında, gizlice sözleşip meşru olmayan davranışlarda bulunmayın, bekleme süreleri dolmadan onlarla nikâhlanmaya kalkışmayın. Öyleyse bundan sakının; bilin ki, Allah, içinizde olanı bilir. Yine bilin ki, Allah, çok bağışlayıcıdır, çok hoşgörülüdür.
236. Henüz sözlü iken ve herhangi bir mehir belirlemeden ayrılırsanız, size bir mehir ödeme zorunluluğu yoktur. Ancak, bu durumda onlara, birtakım maddi destekte bulunulabilir. Varlıklı olan, kendi gücü oranında, yoksul da kendi gücü oranında, örfe uygun bir ödeme yapabilir. Bu, güzel düşünüp, güzel davrananlar üzerine bir haktır.
237. Mehr’i kararlaştırdıktan sonra, fakat birleşmeden önce, kadınlardan ayrılmışsanız, kendilerine söz verdiğiniz mehrin yarısını vermelisiniz. Ancak, kadın hakkından vazgeçerse veya koca mehrin tümünü kadına vermek isterse başka. Ama, erkeğin, mehrin tamamını kadına bırakması daha makbul bir davranıştır. Aranızdaki dostluğu unutmayın. Allah yaptıklarınızı görendir.
240. Ve sizden ölüp de geride eş bırakan erkekler, eşlerinin bir yıl boyunca, geçimlerinin sağlanmasını ve evden çıkarılmamasını vasiyet etsinler. Eğer bu süre dolmadan eşler, kendi istekleriyle evden ayrılmak isterler ve kendileri için meşru olanı yapmak isterlerse, bunda sizin için bir sorumluluk yoktur. Allah güçlüdür, en iyi karar verendir. 935
241. Boşanmış kadınlar için de örfe uygun bir geçim yardımı yapılmalı. Bu, makbul kişiler için bir haktır.
242. İşte Allah, ayetlerini size, böyle açıklıyor Umulur ki, aklınızla düşünür gerçeği iyice kavrarsınız.
“EN HAYIRLI EN ÖNCELİKLİ ŞEY EĞİTİM-ÖĞRETİMDİR”
238. Salavat’ı yani toplumsal dayanışmayı, yardımlaşmayı ve salat-ı vusta’yı 936 yani en önemlisi eğitim-öğretim dayanışmasını, muhafaza edin, koruyun ve toplumu bilinçlendirmeye Allah için, hep birlikte kıyam edin; seferber olun. 937
239. Eğer, eğitim-öğretim yapılan yere bir saldırı durumundan korkunuz varsa, güvenli bir yere taşınarak ve kendi aranızda sözlü olarak eğitim-öğretime devam edin. Güvenliği sağladığınız zaman olarak bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi, Allah’ın öğütlerini, buyruklarını öğrenmeye devam edin.
TALUT’UN KOMUTAN SEÇİLMESİNDEKİ EN ÖNEMLİ ÖLÇÜ
EĞİTİMLİ VE BİLGİLİ OLMASIDIR
246. Düşünsene! Musa’dan sonra, İsrailoğullarından ileri gelenler, peygamberlerine; “Bize bir komutan seç de, onun komutasında düşmanlara karşı Allah rızası için savaşalım” demişlerdi. O zaman peygamberleri; “Şayet savaşmak zorunlu hale getirilmiş olsa, acaba siz, savaşmaktan vazgeçiverir misiniz?” demişti de, Onlar; “Neden vazgeçelim ki, bizler yurdumuzdan çıkartılmış ve çocuklarımızdan uzaklaştırılmış durumda iken, niye savaşmayalım ki?” demişlerdi. Ama kendilerine savaşmak için emir gelince, pek azı hariç, döneklik yaptılar. Allah dönekleri çok iyi bilir.
247. Peygamberleri onlara dedi ki: “Allah’ın izniyle Talut size komutan olarak seçildi.” Bu sefer de: “Talut bizim üzerimizde nasıl buyruk sahibi olabilir? Üstelik o, malca da zengin biri değil. Biz komutanlığa ondan daha çok hak sahibiyiz.,” diye karşı çıktılar. Peygamberleri şöyle cevap verdi: “Kuşkusuz Allah onu bilgi ve beden / eğitim gücü olarak sizden üstün kılmıştır ve o nedenle Talut, sizin Üzerinize komutan olarak seçilmiştir. Hem Allah’ın istediği, yönetime ehil olan atanır. Allah ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.”
248. Tekrar Peygamberleri onlara dedi ki: “Talut’un komutanlığının kanıtı, sandığın size gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden bir sekîne / yazılmış Tevrat tabletleri ve Musa ve Harun ailesinin geriye bıraktığı bir bakiye vardır. O sandığı güçlü varlıklar taşıyordu. Eğer inanmak istiyorsanız elbette bu, sizi ikna edecek bir kanıttır. 938
249. Nihayet Talut, askerler ile yola çıkmadan onlara şöyle dedi: “Allah’ın izniyle siz, bir nehrin suyu ile imtihan edileceksiniz. Kim nehrin suyundan kana kana içerse, benimle gelmesin; ancak eliyle bir avuç kadar içen hariç, kim onun suyundan içmez ise, o benimle gelsin.” Ancak onlardan pek azı hariç, onun suyundan içtiler; bu yüzden de nehri geçmeyip kaldılar. Talut ve beraberindeki emri yerine getirmiş askerler nehri geçtiklerinde, aralarından bazısı: “Bugün bizim Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok denecek kadar az kaldı” dedi; Allah’a kavuşacaklarını düşünen kimseler de: “Sayıca az nice topluluk, Allah’ın yardımıyla, nice sayıca çok toplulukları yenmişlerdir. Allah güçlüklere karşı göğüs gerenlerle beraberdir,” diye cevap verdiler;
250. Ve Calut ve ordusuyla savaşa başlamadan önce hep birlikte, “Rabbimiz, bize direnme gücü ver, ayaklarımızı sağlam tut ve inkârcılar topluluğuna karşı bize yardım et” diye dua ettiler.
251. Sonunda Talut’un ordusu Allah’ın izniyle, Calut’un ordusunu
bozguna uğrattı; Davud düşman ordusunun komutanı olan Calut’u öldürdü ve Allah, Davud’un yönetmeye ve zulüm ve fesadı önlemeye layık biri olduğunu gösterdi ve ona yönetme bilgisi ve savaşma tekniği öğretildi. Eğer Allah, bir kısım insanların zulümlerini, başka başka bir kısım insanlarla defetmeseydi, yeryüzü bozgunculuk, ikilik içinde kalırdı. Ama Allah tüm yarattıklarına karşı lütuf sahibidir.
252. İşte geçmişte yaşanan ve her türlü kuşku ve hatadan arınmış olarak sana anlattığımız bu bilgiler, Allah’ı bilinçli olarak anlamanın kanıtlarıdır. Hiç kuşkusuz sen, kesinlikle gönderilmiş elçilerdensin
253. O işaret olunan elçilerin hepsini de biz gönderdik. Onlara birbirinden farklı olmak üzere, kimini kiminden fazlalıklı kıldık. Allah onlardan kimine doğrudan konuştu; kiminin derecelerini yükselttik; Meryem oğlu İsa’ya da açıklayıcı kanıtlar sunduk ve onun durumunu Ruhul Kudüs / sapasağlam, tertemiz vahiy ile destekledik. Eğer onlardan sonra gelen kimseleri Allah özgür bırakmasaydı, onlar birbirlerini öldüremezlerdi. Ama onlardan sonra gelen topluluklar kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düştüler. Onlardan kimisi inandı, kimisi reddetti. Eğer Allah özgür bırakmasaydı onlar böyle yapamazlardı. Ne var ki, insanlar kendi özgür iradeleriyle ne yapmak isterlerse, Allah o yönde yaratır. 939
254. Ey Allah’a koşulsuz inananlar! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmayacağı bir gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden siz de toplum yararına harcama yapın; gerçekleri görmezlikten gelip örtenler, işte onlar nankörlük edenlerdir.
ALLAH DERKEN NE ANLIYORUZ? NE ANLAMALIYIZ?
İŞTE YANITI
255. Allah ilah değildir! Sadece O’dur. O, daima diri olan, daima yöneten koruyan ve denetleyendir. O’nda uyku da, uyuklama da yoktur. Göklerdeki ve yerdekilerin tümünü O yaratmıştır. O, izin vermediği halde, O’nun yanında başkasından şefaatte bulunmak kimin haddine! Şefaat yetkisi sadece O’na aittir; çünkü O, yarattıklarının geçmişte yaptıklarını ve gelecekte yapacaklarını bilir, insan ise, sadece kendi yaşadığı ortamdakilerin durumlarını bilebilir; ondan başkasını bilemez. O’nun bilgisi gökleri ve yeri kaplamıştır, o bakımdan, her ikisini de bir düzen içinde koruyup-kollamak, O’na hiç de zor gelmez. İşte O, öyle ulu, öyle azametlidir. 940
“DİN HAKKINDA ZORLAMA YOKTUR”
256. Din hakkında zorlayıcılık yoktur. Çünkü, aklını kullanan için, neyin doğru neyin yanlış olduğu kesinlikle açıklanmıştır. Artık kim ortak koşucu düşünceleri telkin eden kişi ve kurumları reddeder, Allah’a ortak koşmadan inanırsa, kesinlikle o sapmayan dosdoğru bir yola girmiştir. İşitmek isteyene işittiren ve bilmek isteyene bildiren Allah’tır. 941

257. Allah, ortak koşmadan inananların velisidir. Onları, bilgisizliğin karanlığından bilimin aydınlığına çıkarır. O’nun buyruklarını örtbas
edenlerin evliyası ise, Tağut’tur / ortak koşucu düşünceleri telkin eden kişi ve kurumlardır; ortak koşanları bilimin aydınlığından çıkarıp, cehaletin bataklığına batırır. İşte onlar can yakıcı sıkıntı topluluklarıdır ve sürekli sıkıntı içindedirler.
İBRAHİM ORTAYA ATTIĞI SAVI KABUL ETTİRMEK İÇİN,
AKILCI VE KANITA DAYALI BİR YÖNTEM KULLANIYOR
258. Allah’ın ona verdikleriyle, kendisini her şeyin hükümdarı sanan kimseye baksana! İbrahim ile Rabbi hakkında kanıt yarışına kalkışıyor. İbrahim ona, “Benim Rabbim O’dur ki, hem diriltir hem öldürür” deyince, o da; “Ben de diriltir ve öldürürüm” der. Bu sefer İbrahim; “Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen de onu batıdan getir bakalım!” deyince, gerçeği görmezlikten gelip örten kişi, şaşırıp donakalır. Gerçekleri karartan ve kanıt getiremeyen hayalci toplumlar Allah’ın dosdoğru yolunu bulamazlar.
ALLAH, SADECE “DİRİLTEN DE, ÖLDÜREN DE BENİM”
DEMEKLE KALMAZ, KANITINI DA SUNAR
259. Şunun gibi bir kimseye baksana! O kimse bir kente uğramıştı; o kent, yıkılmış, yerle bir olmuş duruyordu; manzara karşısında; “Böylesine harap olmuş bir kentin ölmüş-gitmiş halkını, Allah yeniden nasıl diriltecek? Hiç mümkün değil diriltemez!” dedi. Bunun üzerine Allah o kişiyi yüz sene uyuttu; sonra uyandırdı ve sordu: “Ne kadar uyudun?” O kişi: “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar dedi. Allah buyurdu: “Hayır! Sen, yüz sene uyudun, ama yiyeceğine ve içeceğine bak, hâlâ bozulmamış! Eşeğine de bak! Onun kemiklerini nasıl yerli yerince düzenliyoruz; sonra da onlara nasıl et giydiriyoruz? İşte bunlar yeniden diriltebileceğimizin senin şahsında, insanlar için deneysel bir kanıtıdır.” Böylece o kişi, kendisi için her şey açık- seçik ortaya çıkınca, “Şimdi çok daha iyi biliyorum ki, hiç kuşkusuz Allah, her şeye güç yetirenmiş,” dedi. 942

260. Bir zaman İbrahim Rabbine: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. Allah buyurdu: “Yoksa inanmadın mı?” İbrahim: “”Hayır! İnandım; ama kalbimin iyice tatmin olması için görmek isterim” dedi.
Allah buyurdu: “Öyleyse dört tane kuş yakala ve kendin onları iyice tanıdıktan sonra, her bir dağın üzerine onlardan birer parça dağıt; sonra da onları kendine çağır. Kuşlar sana uçarak geleceklerdir. Bilesin ki, Allah çok güçlüdür, Yaratıcı iradesini deneyle kanıtlayandır. ” 943

YARDIMLARINIZI BAŞA KAKMAYIN GÖSTERİŞ İÇİN YARDIM YAPMAYIN

261. Mallarını, toplum yararına Allah için harcayanların örneği, tek bir tohum tanesi örneği gibidir ki, bir tohumdan yedi başak oluşmuş ve her bir başakta da yüz ‘tane’ vardır. Allah dileyen kimse için, daha da arttırır. Allah çok cömerttir; ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.

262. Mallarını, toplum yararına Allah için harcayan, sonra, verdiklerini başa kakıp yüze vurmayan kimselerin Rableri yanında ödülleri vardır. Onlara bir korku yoktur ve onlar sıkıntı da çekmeyeceklerdir.

263. Yapıcı bir söz ve kişisel hataları bağışlama, başa kakılan bir yardımdan çok daha iyidir. Allah hiçbir şeye muhtaç olmayandır; hoşgörü sahibidir.

264. Ey inananlar! Yardımlarınızı başa kakmakla ve yüze vurmakla boşa çıkarmayın. Halka gösteriş için yardımda bulunan kişi gibi olmayın. Allah’a ve ahiret gününe olan inancınızı yok etmeyin. Yoksa böyle olanın durumu, üzerinde toz toprak biriken bir kayaya benzer ki, sağanak halinde yağan bir yağmur, o kayanın toz toprağını alıp götürür.
Yaptıkları yardımı gösteriş için yapanlar, verdiklerinden hiçbir sevap kazanamazlar. Gerçekleri görmezlikten gelip örten toplum Allah’a yol bulamaz.

265. Mallarından Allah’ın rızasını kazanmak ve toplum yararına gönülden isteyerek, gösterişsiz olarak harcayanların örneği de, bol yağmur yağdığında iki kat ürün veren; bol yağmur yağmasa da onun çisintisiyle bol ürün veren, yüksek verimli bir bahçe gibidir. Allah yapmış olduğunuz şeylerle size gerçeği gösteriyor.

266. Diyelim ki, sizden birinin, içinden sular akan, hurma ağaçlarından, üzüm bahçelerinden ve her çeşit meyvelerden oluşan bir bahçesi olsun. Bu durumda siz, kendinizin yaşlanmasını ve üzerinize ihtiyarlığın gelip çatmasını ister misiniz? Yahut o bahçenizin şiddetli bir kasırgayla veya bir ateş yangınıyla yok olup gitmesini arzu eder misiniz? İşte Allah size kanıtlarıyla gerçeği böyle açıklıyor. Umulur ki, siz, var oluşunuzun ve size verilenlerin sahibinin kim olduğunu iyice düşünürsünüz.

267. Ey içtenlikle iman etmiş olanlar! Yardım için harcadıklarınızı, ticari olarak kazandıklarınızın ve topraktan elde ettiğiniz ürünlerin temizlerinden, iyilerinden seçin. Kendinizin almayacağı kadar kötü olanları vermeye kalkışmayın. Tüm zenginliğin sahibinin ve yardımlarınızla size değer kazandıranın Allah olduğunu bilin!
“NEFSİNİZ SİZE CİMRİLİĞİ TELKİN EDER”
268. Şeytani halleriniz size yoksulluk korkusu verir ve cimriliği telkin eder. Allah ise size, kendisinden olan merhameti ve bol nimeti vaat eder. Allah’ın bilgisi sonsuz genişliktedir.
269. Dileyen; sorgulayan kimseye, derinlemesine anlama ve kavrama bilgisi verilir. Her kime anlama ve kavrama bilgisi verilmişse kesinlikle o kimse, çok hayırlı çalışmalar içinde olur. Zaten, anlama ve kavrama bilgisi olanlardan başkası derinlemesine düşünmez.
270. Toplum yararına yaptığınız bir harcamayı ya da adadığınız bir adağı muhakkak Allah bilir. Nankörler için bir yardımcı yoktur.
271. Eğer sosyal yardımlarınızı gösterişe kaçmadan, açıktan verirseniz
ne âlâ! Ama onu yoksullara hissettirmeden, gizliden verirseniz, sizin için çok daha iyi olur ve bu samimi bağışınız, başınıza gelebilecek birtakım kötülükleri sizden defeder. Allah, yapmış olduğunuz şeylerin sonucunu haber verendir.

272. Ey elçi! İnsanları inandırmak senin görevin değildir. Ama Allah’ı bilinçli olarak anlamak isteyen kimselere de, yol gösterilir. Hayır olarak yaptığınız sosyal yardımlar sırf kendi iyiliğiniz içindir. Eğer, toplum yararına yaptığınız harcamaları sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaparsanız, karşılığı size, sevgi, dostluk, kardeşlik olarak döner ve asla size haksızlık edilmez.

273. Sosyal yardımlarınız, geçimini kazanmak için, yeryüzünde dilediği gibi dolaşmaya zaman ayıramayan, Allah adına, toplum ve insanlık yolundaki çalışmaları nedeniyle, kendileri bir yerlere kapanmış olan ihtiyaç sahiplerine olsun. Bunları tanımayanlar, onurlu davranışlarından dolayı, sanki onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onlar, onurlu kimseler oldukları için, insanlardan bir şey isteyemezler. Siz hayır olarak ne harcarsanız, kuşkusuz Allah onu bilir.

274. Mallarını her zaman, gizli ve açık olarak, toplum yararına harcayan kimseler, işte onların Rableri tarafından ödülleri, toplumsal barış, refah ve huzurdur. Onlar için toplumsal hiçbir korkutucu durum olmaz ve onlar üzülmezler.
TİCARET İYİ, RİBA KÖTÜ
275. Riba / haksız kazanç yoluyla kendilerine çıkar sağlama peşinde olanlar, şeytanî halleriyle hareket ettikleri sürece iki yakaları bir araya gelmez. Onlar kendilerince şöyle bir gerekçe ileri sürerler: “Elbette alış-veriş çıkar sağlamak peşinde olmaktır” derler. Oysaki Allah için, alış-veriş normal, haksız kazanç yoluyla çıkar sağlamak yasaktır. Bundan böyle her kim, Rabbinden gelen öğütleri dinler, haksız kazanç elde etmekten vazgeçerse, geçmişi kendisine, hakkındaki hüküm ise, Allah’a kalmıştır. Ancak, her kim eski haline döner tekrar haksız yolla kazanmaya devam ederse, işte onlar can yakıcı sıkıntılarla iç içe olur ve durumları devam ettiği sürece daima sıkıntı içinde olacaklardır.
276. Allah, haksız kazanç ile elde edilenlerin bereketini yok eder ve dürüst yollardan kazanılanları, kat kat bereketlendirir. Gerçekleri örtbas eden her bir günahkar, Allah sevgisinden yoksun kalır. 944

277. Kuşkusuz inanıp, toplum yararına değer üreten, salatı ikame eden/ çalışıp helâl kazanç elde eden ve zekatı / ve kazandığının vergisini veren kimseler, onların Rableri tarafından ödülleri, toplumsal barış, refah ve huzurdur. Onlar için toplumsal hiçbir korkutucu durum olmaz ve onlar üzülmezler.
278. Ey Allah’a koşulsuz inananlar! Eğer sizler, inanmış kişilerseniz, Allah’ın koruması altına girin; geride kalan haksız yoldan kazanma alışkanlığınızı bırakın. 945
279. Yok eğer bırakmazsanız, Allah’a ve buyruklarını tebliğ eden elçisine bir savaş ilan etmiş olursunuz. Ama pişmanlık duyup dönerseniz, anaparanız yine sizindir. Böylece, ne siz haksızlık etmiş olursunuz ne de kendiniz haksızlığa uğramış olursunuz.
280. Şayet borçlu, borcunu ödeyemeyecek kadar zor durumda ise, durumunu düzeltinceye kadar süre tanıyın. Bununla beraber alacağınızı bağışlarsanız ve eğer bilinçli olarak düşünürseniz böylesi sizin için çok daha iyidir.
281. Allah’a döndürüleceğiniz günü unutmayın ve o gününün dehşetini düşünün; o zaman herkes kazandığının karşılığını bulur ve hiç kimse haksızlığa uğramaz.
TİCARİ İŞLEMLERİ
KAYDA GEÇİRMEK
282. Ey Allah’a koşulsuz inananlar! Belirli bir süre için, birbirinize borç verdiğiniz zaman, onu mutlaka yazarak belgelendiriniz.
Aranızdaki alacak-verecek işini, adil bir yazıcıya / bir notere yazdırın. Borçlu kişi borcunu tam olarak söyleyip yazdırsın. Yazıcı da / noter de, Allah için, usulüne uygun olarak her şeyi olduğu gibi yazsın. Rabbi olan Allah’ın azabından sakınsın da, eksik yazmasın. Eğer borçlu kişi, aklı ermez birisi ya da okuma-yazması yoksa, vekili onu tam tamına yazdırsın ve uygun bulduğunuz adamlarınızdan iki kişi de şahit olsun ki, şahitlerden biri yanılıp şaşırırsa, diğeri hatırlatsın. Eğer şahitlik edecek iki adamınız yoksa, doğruluğundan emin olduğunuz aklı başında birisi tanık olsun. Tanıklar tanık çağrıldıkları zaman, gitmemezlik etmesin. Siz taraflar da, borç az olsun çok olsun, ödeme tarihi ile birlikte miktarını yazdırmayı ihmal etmesin. Böyle yapmanız, Allah katında daha adaletli, tanıklık açısından daha sağlam ve kuşkuya düşmemeniz için daha uygundur. Ancak, alışverişiniz peşin olursa onu yazmamanızda bir sakınca yoktur. Ancak vadeli alışverişleriniz mutlaka yazılı ve tanıklı olsun; ne yazana ne de tanığa baskı yapılmasın. Eğer onlara baskı yaparsanız, kuşkusuz o davranışınız sizin için bir sapma olur. Allah’ın azabından sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi en iyi bilendir.

283. Eğer bir yolculukta iseniz ve bulunduğunuz yerde bir yazıcı / bir noter de yoksa, o taktirde borçlu, ödemeyi garantileyecek bir makbuz veya bir senet imzalasın. Yok eğer birbirinize güvenmişseniz, borçlu, güveni istismar etmesin borcunu zamanında ödesin ve Rabbi olan Allah’ın azabından sakınsın. Bir de tanıklar bildiklerini saklamasın; kim bildiklerini saklarsa, kuşkusuz o kişi, içten pazarlıklı kötü niyetli biridir. Allah tüm yaptıklarınızı çok iyi bilir.

284. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. İçinizdekini gizleseniz de açıklasanız da Allah sizi ondan sorumlu tutar. Allah bağışlanmak isteyeni bağışlar, yanlışında ısrar edeni de cezalandırır. Allah’ın her şeye gücü yeter.
ELÇİLER ARASINDA AYRIM YAPILMAZ
285. Elçi, Rabbinden ne indirildi ise, ona inandı, mü’minler de inandı. Her biri, Allah’a ve yarattığı varlıktaki tüm güçlerine, indirdiği tüm kitaplarına, gönderdiği tüm elçilerine, elçilerinin hiçbiri arasında ayırım yapmayacaklarına iman ettiler ve şöyle dediler:
“Gerçeği duyduk ve kabul ettik: bağışlayan Sensin; Rabbimiz! Sonunda dönüş Sanadır. 946
286. Allah bir kişiyi, başkasının yaptığından sorumlu tutmaz; sadece kendi gücü ölçüsünde yaptıklarından sorumlu tutar. O bakımdan herkes, iyi olarak ne kazanırsa kendi yararına, kötü olarak ne kazanırsa kendi zararınadır. “Rabbimiz! Unutur ya da hata yaparsak, bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Hataları yüzünden bizden önceki kimselere yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme; Rabbimiz! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri bize yükletme! Bizi hoş gör! Bizi bağışla! Ve bize acı! Sen bizim Mevla’mızsın; gerçekleri örtbas eden topluluklara karşı, doğruyu anlama ve anlatmada bize yardım et!

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı. İlk yorum yapan sen ol.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir