İniş Sırası: 35
BELED SÜRESİ
Sure No: 90
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. Hayır! Hayır, kesinlikle, bu kentte yaşayan, ya da gelmiş ve gelecek, yeryüzünde yaşayanlar kanıttır ki, 65
65 (35:1) Bir önceki Kâf Suresi’nin son ayeti, ortak koşucularla ilgili; “Biz, ortak koşucuların ne söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onları inanmaları için zorlayacak değilsin… Sen, Kur’an’daki gerçekleri hatırlat” buyruğuyla son bulmuştu. Bu sure (Beled Suresi) “Lâ / Hayır!” kelimesiyle başlıyor. Ortak koşucuların tartışmayı sürdürdükleri anlaşılıyor ki, Yüce Allah, onların söylediklerinin doğru olmadığını bildiren “La / Hayır!” kelimesiyle başlıyor. Beled Suresi’ni, bir önceki sureyle bağlantılı olarak anlamaya çalışalım
2. Sen de bu kentte yaşayan, toplumla iletişim kuran ve sorunlarıyla iç içe olan birisin,
3. Her bir ana-baba ve doğan bir çocuk da, içinde yaşadığı toplumla ve sorunlarıyla ilişki ve iletişim içindedir. 66
66 (35:2-3) İnsanı yaratan Allah’tır ve her insan bir toplum içinde dünyaya gelir ve içinde doğduğu toplumun kültürel ve toplumsal değerleriyle büyür, kişilik ve kimlik kazanır. Nebî-elçi de, ait olduğu toplumun diğer bireyleri gibi, toplumun içinde yer alır ve o da bir insandır. Toplumsal ortamda hayat bulan, yaşayan, bu ortamın etkilerine muhatap olan, içinde yaşadığı toplumsal hayatın üstünde ve o toplum çemberinin dışında kalması mümkün olmayan bir kişidir.
Dolayısıyla, nebi-elçi de ait olduğu toplumun kültürel ve toplumsal ikliminin bütün özelliklerine açıktır. o toplumun dili, duyarlılığı, bakışı, duyuşu yaklaşım tarzları zorunlu olarak nebîye-elçiye tesir eder. Bir insan olarak nebînin-elçinin, bu etkiden kendini bütünüyle azade kılması olanaksızdır. O bakımdan Yüce Allah, her şeyi en iyi bildiği için, nebîye-elçiye bu durumu hatırlatıyor ve “Sen, bu kentin, her türlü toplumsal sorunlarıyla iç içesin,” buyurarak, kendisine göndereceği vahiy ile, içinde yaşadığı toplumun, kültürel ve toplumsal değerlerini karıştırmamasını hatırlatıyor.
Çünkü Allah’ın nebîsi-elçisi, Allah’tan aldığı vahyi / haberi, aynen tebliğ etmekle görevlidir, kendisinden bir katkı yapamaz. Nebî-elçi, Allah’tan vahiy alırken, doğrudan Allah’ın kontrolü altındadır ve Allah, vahyini inzal ederken, nebînin-elçinin zihnini tüm dış çevrenin etkisinden koruyarak, vahyini nebînin- elçinin temizlenmiş, korunmuş belleğine / kalbine indirir, ilka eder. Bak. Şürâ Suresi 51; Hacc Suresi 52; Şuarâ Suresi 193-195 ve dipnotu okuyun.
4. Dikkatinizi çekerim! Biz insanı, sorunlarla dolu bir ortam içinde yarattık.
5. Acaba insan, hiçbir şeyin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. “Yığınla param-servetim var” diye kasılıp duruyor?
7. Yoksa insan, servetini kazanırken, benim kendisine yardım etmediğimi mi sanıyor?
8-9. Biz ona, görmesi için iki göz, konuşması için bir dil ve iki dudak vermedik mi?
10. Biz ona, iki yolu da, doğruyu-yanlışı göstermedik mi? 67
67 (35:8-10) Kur’an’da geçen, “necdeyn” sözcüğü, açık-seçik ortaya konmuş iki yol anlamına gelen bir kelimedir. Bu sözcüğün ifade ettiği anlamı, daha iyi kavramak için, Şüră Suresi 20; İsrâ Suresi 15; Nahl Suresi 9, 36, 93; İnsan Suresi 2, 3; Yunus Suresi 108; Teğâbun Suresi 2. ayetlerini inceleyiniz.
11. Ne var ki, o, zor yolu aşmaya girişmedi.
12. Zor yolun ne olduğunu sen bilir misin?
13. O zor yol, cehaletin tutsaklarını aydınlığa kavuşturmak:
14. Yahut yaygın bir açlık zamanı yemek yedirmek;
15. Ya da yakını olan bir yetimi doyurup-giydirmek:
16. Veya çok bunalmış bir yoksunun ihtiyacını gidermek; 68
68 (35:14-16) Ayrıca, Bakara Suresi 177; Al’i İmrân Suresi 92; İnsan Suresi 8; ve Kur’an boyu ilgili ayetleri inceleyiniz.
17. Sonra da, içtenlikle inanan, güçlüklere karşı koymayı öneren ve merhametli kimselerden olmaktır.
18. İşte bunlar, zor yolu aşan, sağduyu sahipleridir.
19. Ayetlerimizi görmezlikten gelip örtbas edenler, evet onlar, zor yolu aşamayan bedbahtlardır;
20. Onlar, yakıp-yıkmayı kendilerine huy edinmişlerdir.