İniş Sırası: 73
ENBİYA (Peygamberler) SURESİ
Sure No: 21
Bismillahirrahmanirrahîm
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. İnsanlar için, hesap vermelerinin zamanı yaklaşmakta; ama onlar, tam bir vurdum duymazlık içinde gerçeklere sırt çeviriyorlar.
2-3. Ortak koşanlara, ne zaman Rablerinden yeni bir Kur’an buyruğu gelse ya da Kur’an’dan anlatsan, onu sadece dinlemiş görünmek için dinlerler; kalpleri hep umursamazlık, gaflet içindedir. Üstelik onlar, “Bu / Muhammed, bizim gibi bir insan değil mi? O halde, böyle olduğunu bilip dururken, göz göre göre, büyülenmiş bir adamın peşinden mi gidiyorsunuz? diye gizli gizli fısıltı şeklinde yayarlar. 784
4. Deki: “Benim Rabbim, göktekilerin ve yerdekilerin fısıldadıkları her sözü bilir. O, her şeyi duyar ve her şeyi bilir.”
5. Ortak koşanlar, “Hayır, hayır! Bu söyledikleri saçma sapan boş hayaller, yok yok! O bunları kendisi uyduruyor, belki de o bir şairdir, o elçi olduğunu söylüyorsa, öncekilere gönderilen gibi, bize bir kanıt getirse ya!” diye aralarında tartışırlar.
6. Daha önce helak olmuş şehir halkları, kendilerine gelen elçilerin getirdikleri kanıtlardan hiç birine inanmamışlardı. Şimdi bunlar mı inanacaklar?
7. Biz, senden önce de vahyettiğimiz adamlardan elçiler gönderdik; eğer, bilmiyorlarsa, vahiy bilgisi olanlara sorsunlar. 785
8. Biz, elçileri, yemek yemeyen bir beden kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdir.
9. Biz, elçilere verdiğimiz sözü yerine getirdik; sonuç olarak da elçiler ve onlara inanan kimseler kurtuldu; aşırı giderek haddi aşanlar ise, yok oldular.
SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ
10. Dikkatinizi çekerim! Size, içinde sizin için öğüt, uyarı, hatırlatma olan bir Kitap / bir Kur’an indirdik. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?
11. Aklını kullanmayarak kendi zararlarına iş yapan nice kent halkları, uyarılara kulak vermedikleri için, mahvolup gittiler; onlardan sonra da yerlerine başka toplumları var ettik.
12. Yok olmuş kentlerin halkları, felâketimizin geleceğini hissettiklerinde, oradan hızla uzaklaşıp kaçmaya çalışıyorlardı.
13. Kaçmaya çalışmayın! Lüks ve savurganlık içinde yaşadığınız meskenlerinize dönün. Çünkü felâketi orada tadacaksınız.
14. O zaman onlar: “Eyvah! Yazıklar olsun bize! Meğer biz gerçekten kendi kendimizi aldatanlarmışız,” diye feryat edecekler
15. İşte onların feryatları böylece devam etti. Hatta bir tükenmişlik içinde yıkılıp gittiler.
16. Ve Biz göğü, yeryüzünü ve ikisi arasındakileri, boş yere, amaçsız olarak yaratmadık.
17-18. Eğer, biz onları boş yere, amaçsız bir şey olarak yaratsaydık, yine de Biz, kesinlikle, tarafımızdan ona uygun şekilde tasarlayıp yapardık. Ama boş yere oyuncak olsun diye değil, Bilakis onu hak ile yarattık; biz, hakkı, batılın üzerine fırlatırız da, bir de bakmışsın onlar, yok olup gitmişlerdir. Allah’ı, boş ve amaçsız bir şeyler yaratmakla vasıflandıranların vay haline!
19-20. Halbuki göklerde ve yeryüzünde kim varsa hepsi, O’na aittir ve O’na ait olanların tümü Allah’a kulluk etmekten büyüklenmezler ve yorulmazlar; onlar, gece ve gündüz / her an, aralıksız, O’nu noksan sıfatlardan arındırırlar.
İKİ İLAH OLSAYDI DÜZEN BOZULURDU
21. Yoksa ortak koşucular yeryüzünde Allah’tan başka ilahlar / efendiler edindiler de, ölüleri mezarlarından onlar mı diriltecekler?
22-23. Eğer, göklerde ve yerde, Allah’tan başka ayrı ayrı ilahlar olsaydı, o zaman ikisi arasındaki en ufak bir anlaşmazlık, yerin ve göklerin düzenini bozardı. O bakımdan, egemenlik ve yönetimin Rabbi / efendisi sadece Allah’tır ve O, ortak koşucuların nitelendirmelerinden çok çok uzaktır. O, yapmış olduğu şeylerden sorumlu tutulamaz; ama insanlar, yaptıklarından sorumlu tutulacaklardır.
24. Yoksa ortak koşucular, Allah’ın yanında başka ilahlar / başka efendiler mi ediniyorlar? De ki: “O zaman onlarla ilgili geçerli kanıtınızı getirin. Allah’tan başka ilah olmadığına dair, benim ve benimle beraber olanların ve benden öncekilerin kanıtı, işte bu Kur’an’dır.” Ne yazık ki, onların çoğu, Kur’an’ı anlamadıkları için ondan yüz çeviriyorlar.
25. Biz, senden önce gönderdiğimiz her bir elçiye; “Allah’tan başka ilah / efendi yoktur; o bakımdan sadece bana kulluk ediniz,” diye bildirmişizdir.
26. Durum bu iken ortak koşanlar yine de “Rahman çocuk edindi” dediler. Halbuki O, noksan sıfatlardan arınıktır; tam tersi, Rahmanın çocukları dedikleri, Rahman tarafından yaratılıp ödüllendirilmiş kullardır. 786
27. Onlar Rahman’ın sözünün; O’nun programının dışına çıkmazlar ve hep O’nun buyruğu ile hareket ederler.
28. Rahman olan Allah, onların yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O’nun buyruğundan başkasına uyanlar ondan şefaat / yardım bulamazlar ve onlar O’nun buyruğunun dışına çıkma korkusundan dolayı tir tir titrerler. 787
29. Onlardan kim, “Ondan başka ben de ilahım; ben de efendiyim” derse, bundan sonra onun karşılığı cehennemdir. İşte, şirk koşarak ilahlık taslayanların cezası budur.
“BAŞLANGIÇDA GÖKLER VE YER BİTİŞİKTİ;
HER ŞEY SUDAN CANLI KILINDI”
30. Gerçekleri görmezlikten gelip örtenler, gökler ve yer bitişik durumda iken, bizim onları nasıl ayırıp düzenlediğimize ve her şeyi sudan canlı kıldığımıza bakıp da düşünmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? 788
31. Biz yeryüzü içinde dağları bir denge unsuru olarak oluşturduk ve orada dağlar arasında geniş yollar kıldık. Umulur ki, onlar gerçeklere yol bulurlar.
32. Biz gökyüzünü korunmuş bir kubbe olarak oluşturduk. Fakat onlar gökyüzündeki ayetleri / gezegenleri, araştırmaktan yüz çevirdiler. 789
33. Oysaki, geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan Allah’tır. O’nun koyduğu yasa gereği, bütün hepsi, kendi yörüngesinde uyum içinde seyrediyorlar. 790
“HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR”
NEBÎ-RESÜLLER DE ÖLÜMLÜDÜR
34. Biz, senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık. Şimdi sen öleceksin de ortak koşucular ölmeyecekler mi?
35. Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Siz, iyi ve kötü olaylardan ders çıkarın, sonunda hepiniz bize döndürüleceksiniz.
36. Gerçekleri görmezlikten gelip örtenler, seni gördükleri zaman, “İlahlarınıza / efendilerinize dil uzatan adam bu mu?” diye seninle alay ederler. Böylece onlar, Rahman olan Allah’ın uyarısını örtbas ederler.
37. İnsanın yapısında acelecilik vardır. Sizlere tüm ayetlerimi göstereceğim. Artık acele etmeyin.
38. Fakat ortak koşucular; “Eğer anlattıkların doğru ise, bu vaat ne zaman gerçekleşecek,” derler.
39. Gerçekleri görmezlikten gelenler, tepeden tırnağa çektikleri acı sıkıntıların nedenini keşke bilmiş olsalardı, böyle davranmazlardı. Ama o durumda olanların yardımcıları da yoktur.
40. Aslında, o, onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkına çevirecektir. Ama, onu ne geri çevirmeye güçleri yetecek ne de kendilerine süre verilecektir.
41. Gerçek şu ki! Senden önceki elçilerle de alay edildi. Ama, elçilerle alay edenleri, alay konusu ettikleri şey, çepeçevre sarıvermişti.
GÜÇ KİMDE?
42. De ki: “Gece ve gündüz / her an, Rahmandan / Esirgeyen ve Bağışlayandan başka sizi koruyan kim? Ne yazık ki, onlar Rablerinin uyarılarından yüz çeviriyorlar.
43. Yoksa, onların kendilerini koruyacak, Biz‘den başka bir ilahları / efendileri mi var? Onların efendi edindiklerinin, kendilerine bile yardıma güçleri yetmez ve Biz’den onlara bir destek de yoktur.
44. Halbuki, onları da, atalarını da, yaşamları boyunca geçimlendiren Biziz. Hatta kendilerine uzun süre ömür de verildi. Peki, yeryüzünde onları nasıl var ettiğimize ve şimdi etrafındakilerin nasıl yaşlanıp gittiklerine bakıp da düşünmezler mi? Onlar, mutlak galip, mutlak üstün güç sahibini hâlâ anlamıyorlar mı?
45. De ki: “Ben sizi, vahiy ile / Allah’ın bildirdikleri ile uyarıyorum.” Ama ne kadar uyarılsalar da, duyarsızlar çağrıyı duymazdan gelirler.
46. Fakat, kendilerine Rabbinin azabından ufacık bir esinti dokunsa, “Vay bize, gerçekten biz, nankörlermişiz,” diye sızlanmaya başlarlar.
47. Biz, kıyamet gününde adalet terazileri kuracağız. Öyle ki, hiçbir kimse, hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacak ve küçücük bir şey bile olsa, onu, adalet terazisine koyacağız. Hesap görücü olarak, biz yeteriz.
MUSA VE HARUN
48. Dikkatinizi çekerim! Biz Musa’ya ve Harun’a Furkan’ı / doğruyu yanlıştan ayıranı verdik ki, Allah’ın azabından sakınıp, koruması altına girmek isteyenler için bir ışık ve bir öğüt olsun.
49. O sakınanlar ki, görmedikleri halde Rablerine derin bir saygı duyarlar ve kıyamet vaktinin dehşetinden içleri titrer.
İBRAHİM
50. Ey Kitap sahipleri! İşte, bu Kur’an da, Bizim indirdiğimiz kutlu bir öğüttür. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?
51. And olsun, daha önce de İbrahim, Bizim kendisine sunduğumuz öğütlerle gerçeği anlama ve kavrama olgunluğuna ulaştı ve o nedenle bilinçli olarak bizi bilenlerden oldu.
52-53. Hani o, babasına ve kavmine, “Şu temsilciler de neyin nesidir ki, sizler, devamlı onlara tapıyorsunuz?” deyince; onlar “Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk,” demişlerdi.
54. İbrahim; “Vallahi! Siz ve atalarınız apaçık bir sapkınlık içine düşmüşsünüz,” dedi.
55. Bu sefer halkı; “İbrahim, sen bize doğruyu mu söylüyorsun, yoksa bizimle dalga mı geçiyorsun?” dediler.
56. İbrahim, “Hayır, tam tersi çok ciddiyim. Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ve onları yaratan O’dur. Ben size bunu anlatmaya çalışıyorum,” dedi
57. “Allah’a yemin olsun ki, siz buradan gider gitmez, hemen ardınızdan putlarınıza karşı bir plan uygulayacağım,” diye içinden kendi kendine mırıldandı.
58. Sonra planını uyguladı, putların hepsini kırdı döktü; ancak, belki ona danışırlar (!) diye en büyük puta dokunmadı. 791
59. Ertesi günü durumu gören halk; “İlahlarımıza bunu yapan kimse, kuşkusuz o, nankörlerden biri olmalı.” dediler
60. Halktan bazıları; “İlahlarımızı diline dolayan bir delikanlı işittik, ona İbrahim deniyormuş,” dediler.
61. Halktan ileri gelenler: “O halde onu hemen bulup getirin. Halkın huzurunda onu sorgulayalım.”
62. Bulup getirdiler ve “Ey İbrahim! İlahlarımıza bunu sen mi yaptın?” dediler.
63. İbrahim; “Belki şu büyükleri yapmış olabilir. Eğer konuşabiliyorsa, haydin ona sorun,” dedi.
64. Beklemedikleri cevap karşısında vicdanları kendilerine, “Gerçekten bizler haksızlık edenleriz.” dedi.
65. Ama sonra, tekrar eski düşüncelerine döndüler ve “İbrahim bunların konuşamadığını sen de çok iyi bilirsin!” dediler.
66. Bu sefer İbrahim. “O halde. Allah’ı bırakıp da konuşamayan ve size hiçbir yararı olmayan, koruması da olmayan şeylere mi tapıyorsunuz?”
67. “Yazıklar olsun size ve Allah’a ortak koştuklarınıza! Sizin aklınız yok mu?” dedi.
68. Dediler ki, “Eğer bizler bir şey yapacaksak, onun canını öyle bir yakalım ki, ilahlarımıza yaptıklarının öcünü alalım.”
69-70. Böylece onlar, İbrahim’e bir kumpas kurmak istediler de biz; “Ey kızgınlar! İbrahim’e karşı soğukkanlı ve barış sever olun!” dedik; ama onlar, kendilerini ortak koşarak zarara uğratanlar kıldılar.
71-72. İbrahim ve Lût kurtuluşu Biz‘de buldular; ve Biz, İbrahim’i tüm insanlar için kendisinde bolluk ve bereket olan topraklara ulaştırdık; ve ona İshak’ı ve İshak’a da Yakub’u bağışladık ve hepsini de toplumları için iyi ve güzel işler üreten kimseler kıldık.
73. Onlar, buyruklarımız doğrultusunda doğru yolu gösteren önderler oldular. Biz onlara, iyilikler yapmalarını, salatı ikame etmelerini / ortak koşmadan Allah’a bağlılık bilinci içinde olmalarını ve zekâtı vermelerini / arınıp paylaşmalarını ve sadece Biz’e kul olmalarını vahyettik. 792
LÛT
74. Lût’a gelince, sunduğumuz bilgiyi ve ilkeleri anlayanlardandı ve o da, kurtuluşu Biz’de buldu. Lût’un bulunduğu kentte yüz kızartıcı kötülükler yapılmakta idi. Gerçekten ora halkı, iğrenç işler yapan bozguncu bir topluluktu.
75. Lût, esirgediklerimiz içindeydi. Çünkü o, toplumun iyiliği ve güzelliği için çalışanlardandı.
NUH
76. Daha önceden Nûh da bize çağrıda bulunmuştu da çağrısına karşılık vermiştik. Sonra da biz, kendisini, iman etmiş ailesini ve inananları büyük sıkıntıdan / tufandan kurtarmıştık.
77. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı Nûh, sunduğumuz ayetlerimizle yardım buldu. Doğrusu Nûh’un kavmi, gerçeği kabul etmede direnen kötü bir topluluk idi. Bu yüzden hepsi suda boğulmayı hak etmişlerdi.
DAVUD VE SÜLEYMAN
78. Davud ve Süleyman… İkisi bir zaman, halka ait koyunların, ekili bir tarlada yayılıp, içindeki ürüne verdikleri zararla ilgili karar vermişlerdi. Biz, onların kararlarının tanıkları idik.
79-80. İşte Süleyman’a onu biz kavrattık; çünkü biz, her birine bilim ve onu uygulama yöntemini vermiştik. Bunlar sayesinde Davud, dağları ve uçanları beraberce inceleyerek Allah’ı noksan sıfatlardan arındırma bilincine ulaştı ve o, bizim öğrettiklerimizle sıkıntılardan ve tehlikelerden korunacak giysiler yaptı. Sizler de bilim ve bilimsel yöntemlerle kendiniz için sanatlar, icatlar yapıyorsunuz. Bütün bunları bizim öğrettiğimiz bilim ve bilimsel yöntemlerle yapmaktasınız. Ama sizler, tüm bunların fâilini / sahibini bilinçli olarak tanıyıp karşılığını ödeyenler misiniz?
81. Süleyman da verdiğimiz bilgi sayesinde, rüzgarları inceleyerek, onun esintisine göre yelkenlerini ayarlayıp, gideceği yere kolaylıkla ve hızlı bir şekilde ulaşırdı. Ve her şeyi bizim bahşettiğimiz bilgi sayesinde gerçekleştiriyordu.
82. Ayrıca onun için dalgıçlık yapan ve bunun yanında başka işlerde çalışan kimselerin, şeytanlaşmış tutum ve davranışlarından Süleyman, Bizim öğrettiğimiz bilgi ve yöntem sayesinde, kendisini koruyabilmişti. 793
EYYUB-İSMAİL-İDRİS-ZÜLKİFL
83. Eyyub da bir zaman, “Rabbim, bana dert gelip çattı; sen acıyanların en acıyanısın,” diye Rabbine çağrıda bulunmuştu.
84. Eyyub kurtuluşu biz de bulmuştu ve başına gelen tüm sıkıntılara rağmen kulluk görevini hep hatırladı ve Allah’tan bir rahmet olarak da ailesine, yakınlarına ve onların bir misline, Allah’ın yardımıyla kavuşmuştu.
85-86. İsmail, İdris ve Zülkifl… Hepsi güçlüklere karşı dirençli kişilerdendi; onları rahmetimizin içine / peygamberlerimizin içine dahil ettik. Çünkü onlar toplumları için iyilik ve güzellik üreten kimselerdi.
YUNUS
87. Zannûn…794 Hani Yunus da, öfkelenip görevini terk edip gitmişti, ve Tanrı’nın kendisini başıboş bırakacağını sanmıştı. Derken, içine düştüğü karamsarlıkla; “Senden başka ilah yok. Seni tüm noksan sıfatlardan arındırırım. Gerçekten ben yanlış yaparak kendime yazık edenlerden oldum,” diye Allah’a yakarmıştı.
88. Yunus’da kurtuluşu Biz’de bulmuştu da, içine düştüğü karamsarlıktan; bunalımdan Allah’ın yardımıyla kurtulmuştu. İşte içtenlikle inananlar kurtuluşu Allah’ta bulurlar.
ZEKERİYYA VE YAHYA
89. Zekeriyya!… Hani o Rabbine; “Rabbim, beni tek başına bırakma! Sen varislerin en hayırlısısın” diye yakarmıştı. 795
90. Zekeriyya da kurtuluşu Bizde bulmuştu; Allah’ın yardımıyla eşi doğuma elverişli hale gelmişti de, Yahya’yı doğurmuştu. Kuşkusuz onlar iyi ve güzel işlerde yarışıyorlardı ve onlar, hem umutluyken ve hem de umutsuzken bizimle sürekli iletişim kurarlardı ve kesinlikle Bize derin saygı duyarlardı.
MERYEM VE OĞLU İSA
91. O, kötülüklerden en güzel bir şekilde korunan, Meryem, Biz onu vahiy ile bilgilendirdik. Onu ve oğlu İsa’yı tüm insanlar için bir ayet / bir delil kıldık.796
92. Muhakkak ki, bu sizin milletiniz tek bir millettir. Ben de sizin Rabbinizim. Artık sizler, benim kulum olduğunuzu anlayın.
93. Ama onlar, buyruklarımın anlayışı hakkında kendi aralarında bölündüler. Ama hepsi bize dönecekler. 797
94. Artık kim birlik, barış ve güzellik yolunda çalışırsa, o mü’minlerden olur. İşte o yolda çaba içinde olanlar gerçekleri görmezlikten gelmezler. Muhakkak ki, yazıcılarımız yapılanları onun için kaydederler.
95. Ama mezheplere, cemaatlere vs. bölünerek, yıkıma uğramış bir memleket halkının, orada huzur bulması haramdır / olanaksızdır. Çünkü onlar bu koşullarda asla huzur bulamazlar.
96. Hatta bölünmüş bir yerde, kanun-nizam tanımayan, yakıp-yıkıcı hareketler ortaya çıkar ve onlar, bütün her yere acımasızca saldırırlar. 798
97. Hakk söz ortaya çıktığında, gerçekleri görmezlikten gelen kimselerin durumları gözlerinden belli olur. Onlar: “Yazıklar olsun bize, gerçekten biz, bunlardan duyarsızlık içindeymişiz. Ne yazık ki, biz zalimlerden olmuşuz.”
98. Doğrusu sizin durumunuz ve Allah’ı bırakıp da kulluk ettiğiniz efendileriniz, kendi gafletinizin cehenneminde sizi yakar; sizler hep beraber orada yanacaksınız.
99-100. Eğer onlar ilah / efendi olsalardı, onların cehenneme girmemeleri gerekirdi. Halbuki durumlarını değiştirmedikleri sürece, hepsi oraya girecekler ve sonsuza dek kalacaklardır. Öyle ki, onlar orada inim inim inleyecekler ve hiçbir şey de işitmeyecekler.
101-102. Kuşkusuz, yaptıkları iyi ve güzel şeylere karşılık, bizden kendilerine güzellikler takdir edilen kimseler, cehennemden uzaklaştırılacaklardır. Onlar cehennemin uğultusunu duymayacak, canlarının istediği nimetler içinde sonsuza dek kalacaklardır.
103. O en büyük korku onları endişelendirmeyecek, çünkü onlar varlıktaki tüm güçlerin sahibine bağlanmışlardır. Size vaat edilen gününüz işte bu!
104. Günü geldiğinde, kitap yapraklarının dürüldüğü gibi, göğü düreceğiz. Tıpkı ilk yarattığımız gibi, tarafımızdan verilen bir söz olarak, onu yeniden düzenleyeceğiz. Kuşkusuz tüm bunları yapacak olan Biziz.
ELÇİ MUHAMMED, TÜM İNSANLARIN PEYGAMBERİDİR
105. Doğrusu, Tevrat’tan sonra, Zebur’da da yazmıştık. Muhakkak ki, yeryüzünde salih kullar, Allah’ın buyruklarının varisleridir, diye.
106. Muhakkak ki, bunların içinde kulluk bilincine erişmiş bir toplum için elbette bir mesaj vardır.
107. Biz seni de, tüm insanlara bir rahmet / bir tebliğci, olmaktan başka bir şey için göndermedik.
108. De ki: “Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu bildirildi. Artık O’na teslim olup, barış ve huzur içinde olmaz mısınız?”
109. Eğer kabul etmezlerse de ki: “Hiçbir ayırım yapmadan gerçekleri size bildirdim. Artık, size vaat edilen şey, yakın mı uzak mı bilemem!”
110. “Muhakkak ki O, açıkladığınızı da gizlediklerinizi de bilir.”
111. “Bilmiyorum; belki de tehdit olunduğunuzun geciktirilmesi, sizin için, bir gerçeği açığa çıkarmadır ya da belli bir süreye kadar yararlanmadır.”
112. De ki: “Rabb hak ile hükmeder; Rabbimiz esirgeyen, bağışlayandır; sizin nitelendirmiş olduğunuz şeylere karşı kendisinden yardım istenecek olandır.”