İniş Sırası: 52
HUD SURESİ
Sure No: 11
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. Elif, Lâm, Râ. Bir kitap ki, ayetleri sapasağlam ilkeler haline getirilmiş, sonra da, her şeyden haberdar olan ve en doğru kararı veren Allah tarafından, aralıklarla açıklanmıştır. 478
2. Gözünüzü açın! Allah’ı bırakıp da başkalarına kul olmayın. Doğrusu ben, o kitabın gerçekleriyle sizleri uyaran ve müjdeleyenim. 479
3. Rabbinizin / sizi koruyup-kollayanın, bağışladığını anlayın, sonra da yaptığınız yanlışları bir daha yapmamak üzere O’na tövbe edin. Siz, kalan zamanınızı güzel bir şekilde, gerçeklerden yararlanarak geçirin. Sizi lütuflandıran O’dur ve O her şeydeki lütfun sahibidir. Eğer O’nun gerçeklerine sırtınızı dönerseniz, o zaman, ben sizin çok büyük sıkıntılarda kalmanızdan korkarım.
4. Unutmayın, dönüşünüz Allah’adır ve O, her şeye güç yetirendir.
5. Doğrusu, ondan / elçiden gerçekleri gizlemek için, içlerindekini saklayanlar, ortak koşanlar değil midir? Her zaman içi başka dışı başka görünenler onlar değil mi? Allah onların neyi gizlediklerini, neyi gizlemediklerini çok iyi bilir; çünkü O, kalplerdeki ve düşüncelerdeki ilmin sahibidir.
6. Yeryüzünde, küçük-büyük, hareket eden tüm canlıların rızkını veren, sadece Allah’tır. Ve O, onların tümünün nasıl yaşadıklarını,
nerede barındıklarını ve nasıl öleceklerini bilir. Hepsi, apaçık varlık kitabının içindedir, 480
7. Gökleri ve yeri altı evrede yaratan ve onun her tarafını su ile kaplayan O’dur. Sizler her zaman en güzel bir emekle zorlukları aşın eğer sen onlara: “Muhakkak ki, siz öldükten sonra diriltileceksiniz desen, gerçekleri görmezlikten gelip örtenler, derler ki: “Kesinlikle, bu apaçık bir göz boyamacadır; aldatmacadır.” 481
8. Eğer sizlerden bizi anlamayan bir topluluğun sıkıntıları belli bir müddet ertelenmiş olsa, “onu erteleyen şey de neymiş ki,” diye alay ederler. Aklınızı başınıza toplayın! Sıkıntılar sizlere geldiği zaman, onlar geri çevrilmez ve alay ettiğiniz o azap da sizleri tümüyle sarmış olur. 482
9. Eğer Biz insana, tarafımızdan bir iyilikte bulunsak, sonra da o iyiliği ondan çekip alsak, o insan, kesinlikle umutsuzluğa kapılır ve çılgın bir inkârcı oluverir.
10. Ama eğer insanı, başına gelen sıkıntılardan sonra, o sıkıntıdan kurtarıp, ona yeniden iyiliklerde bulunsak, bu sefer de: “kötü günler geride kaldı” der ve yeniden şımarıklığa ve büyüklük taslamaya devam eder.
11. Ancak sıkıntılara karşı göğüs geren, iyi ve güzel işler üreten kimseler öyle demezler. İşte böylelerine, Allah’tan bir bağışlanma ve büyük bir karşılık vardır.
ORTAK KOŞANLAR ELÇİYİ BUNALTIYORLAR
12. Şimdi sen, ortak koşucuların senin için, “Kendisine hazineler indirilmeli ya da ona bir melek eşlik etmeli değil miydi?” demelerinden ötürü, bunalıyorsun, göğsün daralıyor; bu yüzden de neredeyse
sana vahyedilenlerin bir kısmını duyurmayı terk edeceksin; şunu bil ki, sen, sadece bir uyarıcısın; her şeyde yetkili olan Allah ‘tır. 483
13. Bir de onlar senin için, “Kur’an’ı kendi uydurdu” mu diyorlar. Onlara de ki: Eğer sizler söylediklerinizde samimi iseniz, haydi Allah’tan başka, istediğiniz kimseleri de çağırın; onun benzeri 10 sure de siz getirin bakalım.”484
14. Kesinlikle, onlar size getiremeyeceklerdir. Artık biliniz ki, Kur’an, Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve ilah / efendi yok, sadece O var. Artık sizler, tüm varlığınızla teslim olmayacak mısınız?
15. Her kim sadece dünya hayatını ve onun cazibesini isterse, biz onlara çalışmalarının karşılığını, dünyada tam olarak veririz ve bu hususta kendilerine hiçbir haksızlık yapılmaz.
16. Ama onlar, sonraki hayatta öyle değil, onlar için orada, ancak can yakıcı sıkıntı vardır ve onların dünyada kazanmış oldukları şeyler orada bir hiç olmuştur ve bütün yaptıkları boşa gitmiştir. 485
17. Artık bundan sonra, Rabbinden bir kanıt üzere olan kimse, sadece dünyayı isteyen kimse gibi olur mu? O, daha önceden bir önder ve bir rahmet olan Musa’ın kitabını ve onun tanıklık ettiği Kur’an okuyup araştırıyor. İşte onlar inanmış olanlardır. Kim gerçekleri görmezlikten gelip örterse, onlar ayrılıkçılardandır. Böylece onlarına içinde olma. Çünkü onlar, senin Rabbinden gelen gerçeklerdir. Fakat insanların çoğu inanmıyorlar. 486
18. Allah hakkında asılsız şeyler söyleyenden ve onları yayandan daha zalim kim olabilir? Onlar Rabblerine arz olunacaklar ve tanıklar Rabbleri hakkında asılsız yalan söyleyenler işte şunlardır,” diyecekler. Allah’ı anlamayıp rahmetten uzaklaşanlar kendilerine yazık edenler değil mi?
19. Onlar insanları Allah’ın dosdoğru yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu yalanlarla çarpıtırlar; ve onlar sonunda gerçekleri görmezlikten gelip örterler. 487
20. Onlar yeryüzünde aciz olduklarının farkında değillerdir ve onlar Allah’ı bırakır, O’ndan başkalarını evliya edinirler, onların sıkıntıları artıkça artar. Onlar Kur’an’ın anlaşılmasını işitmeye tahammül edemiyorlar ve gerçekleri de görmüş değiller.
21. İşte bunlar, kendilerini zarara uğratan kimselerdir ve onlar uy- durdukları rivayetlerle gerçeklerden uzaklaşanlardır.
22. Kuşkusuz onların gerçeklerden bir karşılıkları yoktur ve onlar sonunda en çok zarara uğrayanlardandır.
23. Muhakkak ki, inanıp, iyi ve güzel işler üretenler ve Rablerine içtenlikle bağlı olanlar, işte onlar huzur ve mutluluk içindedirler ve durumlarını değiştirmedikçe de devamlı o durumdadırlar.
24. İnanan ve inanmayan olarak, bu iki gurubun örneği, göremeyen
ve işitemeyen kimselerin durumu ile, gören ve işiten kimselerin durumu gibidir. Bunlar biyolojik olarak, hiç aynı olur mu? Öyleyse hala düşünüp ibret almaz misiniz? 488
TUFAN
25. Dikkatinizi çekerim! Biz Nûh’u halkına elçi olarak görevlendirdik de Nuh halkına: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım,”
26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Üzerinize korkunç bir azabın gelmesinden korkarım,” demişti, 489
27. Halkından, gerçekleri reddeden ileri gelenler; “Nuh, sen de bizim gibi bir insansın. Senin bizden farklı herhangi bir üstünlüğün de yoktur. Senin bu söylediklerine, alt tabaka insanlardan başkasının İnandığını da görmüyoruz. Hem biz senin yalan söylediğini düşünüyoruz.” dediler.
28. Nuh dedi ki: “Ey kavmim, siz hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden gelen apaçık bir bilgiye, bir kanıta sahip isem ve O, bana bir bilgi vermiş de siz bunları kavrayamıyorsanız? O zaman ne olacak? Siz Rabbimden gelen bir iyiliği istemiyorsanız, sizi ona ben mi zorlayacağım?”
29. “Ey halkım, Allah’ın bana bildirdikleriyle sizi uyarmam karşılığında, sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’tan gelir. Siz küçük görüyorsunuz diye inananları da kovamam; çünkü onlar, Rableriyle karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar. Ama, ben sizi bilgisiz ve bilinçsiz kimseler olarak görüyorum. 490
30.”Ey halkım, siz istiyorsunuz diye Allah’a gönülden inananları kovarsam o zaman O’na karşı kim bana yardım edebilir; siz hiç düşünmez misiniz?”
31. “Hem Ben size, Allah’ın hazinelerinin yanımda olduğunu söylemiyorum, gaybı da bilmiyorum, melek olduğumu da ileri sürmüyorum. Sizin horlayıp küçük gördüğünüz kimseler için, ‘Allah bunlara bir iyilik vermeyecek’ de diyemem. Onların kalplerinde olan gizli düşüncelerini Allah daha iyi bilir. Ben inananları yanımdan kovarsam, Allah’a karşı nankörlük etmiş olurum.491
32. Halkının ileri gelenleri; “Ey Nuh! Sen bizimle tartıştın ve bizimle tartışmayı oldukça uzattın. Bu anlattıkların gerçek ve sen de yalan söylemiyorsan, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir de görelim bakalım,” dediler.
33. Nuh; “O azabı ben değil, dilediği takdirde, sizin başınıza ancak Allah getirebilir. Ve azap gelince de siz ona asla engel olamazsınız;”
34. “Ey halkımın ileri gelenleri! Sizlere öğüt vermek istesem de, sizler Allah’ın gerçeklerinden saptıkça o öğütlerin size hiçbir faydası olmayacaktır. Sizin Rabbiniz Allah’tır ve siz sonunda O’na döndürüleceksiniz.” dedi.
ORTAK KOŞUCULAR BU ANLATILAN
TARİHSEL OLAYA İNANAMADILAR
35. Ortak koşanlar bu aktarılan gerçekleri, senin uydurduğunu mu söylüyorlar? De ki: “Eğer onları ben uydurduysam, o zaman benim suçum bana aittir ve ben sizin günahlarınızdan sorumlu değilim.”
36. Nuh’a şöyle vahyedildi: “Kuşkusuz halkından şu ana kadar inanmış olanların dışında hiç kimse, asla sana inanmıyor / güvenmiyor. O bakımdan sen, onların yapmış oldukları tutumlardan dolayı umutsuzluğa kapılma.”
37. “Gözetimimiz altında sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; inanmayarak kendilerine yazık edenler hakkında bana başvuruda bulunma; hiç kuşku yok ki, onlar suda boğulacaklardır.”
38. Nuh gemiyi yaparken halkının ileri gelenleri her geçtiklerinde, Nuh ile alay ediyorlardı. Nüh onlara; “Şimdi siz bizimle alay ederseniz, o zaman bizi alaya aldığınız gibi, biz de sizi alaya alacağız.” dedi.
39. “Artık o rezil edici azabın kime geleceğini ve mahvedici azap kimin başına geleceğini yakında göreceksiniz.
40. Nihayet emrimizle sular gökten ve yerden coşup, yükselmeye başlayınca, Nuh’a dedik ki: “Ey Nüh! Evcil hayvanlarından, her türden birer çifti; daha önce aleyhinde hüküm verilmiş olan hariç, aileni ve inananları gemiye bindir.” Zaten Nûh’a inanmış olanlar çok az kişiydi.
41. Nuh, inananlara dedi ki: “Gemiye binin. Geminin gitmesi de durması da tamamen Allah’ın kontrolündedir. Rabbim çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”
42. Gemi, içindekileri dağ gibi dalgaların arasından geçirirken, bir kenarda tek başına duran oğluna, Nûh şöyle seslendi: “Yavrum! Gel bizimle birlikte gemiye bin, gerçekleri görmezlikten gelip örtenlerle beraber olma.”
43. Oğlu dedi ki: “Beni sudan koruyacak bir tepeye sığınırım, onlar beni korur.” Nüh dedi ki: “Oğlum bugün, Allah’ın azabından koruyacak hiçbir şey yoktur; ancak O’nun rahmetine sığınanlar hariç,” Dalgalar Nüh ile oğlu arasından geçti; Nûh’un oğlu da boğulanların arasındaydı
44. Sonunda; “Ey yer suyunu yut, ey gök sen de tut,” denildi. Su çekildi, karar yerine getirildi, gemi de Cudi üzerine oturdu ve gemidekiler “Allah’ın ayetlerini karartıp alaya alanlar, bizden uzak olsunlar!” diye haykırdılar. 492
45. Nuh Rabbine yakardı: “Ey Rabbim, oğlum benim ailemdendi, senin verdiğin söz ise elbette gerçektir ve Sen en doğru kararı verensin.”
46. Allah buyurdu: “Ey Nûh, o senin ailenden olamaz, çünkü onun yaptığı iyi bir amel değildir. Bilmediğin bir konuda benden istekle bulunman makbul bir davranış değildir. Ben seni cahillerden olmaman için, gerçeklerle uyarıyorum.” 493
47. Nuh dedi ki: “Rabbim, bilgim olmayan bir konuda senden istekte bulunduğum için beni bağışla. Sen beni bağışlamaz ve bana acımazsan kaybedenlerden olurum.”
48. Allah buyurdu: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte olan topluluğa bizden selam / esenlik ve bereketlerle gemiden inin. İleride kendilerini bol nimetlerle yararlandıracağımız, fakat nankörlükleri yüzünden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunduracağımız nice topluluklar gelecektir.”
49. İşte bu olaylar, sana vahyettiğimiz / bildirdiğimiz geçmişin haberleridir. Bundan önce ne sen ne de senin halkın bundan haberliydi. Sen tüm güçlüklere göğüs gererek uyarmana devam et. Muhakkak ki, kötülüklerden sakınan, ortak koşmayanlar için, sonunda Allah’ın koruması vardır.
HUD
50. Ad halkına kardeşleri Hûd’u elçi olarak gönderdik. Hûd halkına dedi ki: “Ey halkım! Yalnızca Allah’a kul olun. Sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizler asılsız rivayetler söyleyenlere inanıyorsunuz.”
51. “Ey halkım, Allah’ın bana bildirdikleriyle sizi uyarmam karşılığında, sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim beni yaratan üzerinedir. Buna akıl erdiremiyor musunuz?”
52. Ey halkım, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da kulluk için O’na yönelin ki, gökten üzerinize bol rahmet yağdırsın ve size verdiği nimetlerini bereketlendirdikçe bereketlendirsin. Sakın yanlışlarınızda ısrar edip size tebliğ ettiklerime arkanızı dönmeyin.”
53. Hud’un halkı dediler ki: “Ey Hûd, sen bize inandırıcı kesin bir kanıt getirmedin. Biz, sırf senin sözünle ilahlarımızı / efendilerimizi bırakacak değiliz. Zaten senin anlattıklarına da inanmıyoruz.
54-55. “Ancak, biz sana galiba bizim ilahlarımızdan / efendilerimizden biri, seni fena halde hırpalamış, diyebiliriz.” Bunun üzerine Hud dedi ki: “Ben Allah’ı tanık tutuyorum, siz de tanık olun ki, ben O’ndan başkasından, sizin ortak koştuğunuz efendilerinizden uzağım. Hepiniz bana yalanlar düzdünüz, sonra da, benim gösterdiklerimi göremediniz.”
56. “Ben yalnızca, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. Tüm yaratıklar Allah’ın kontrolü altındadır. Rabbimin yolu dosdoğru yolun ta kendisidir.”
57. “Ben size, Rabbimin bana gönderdiği gerçekleri apaçık tebliğ ettim. Bundan sonra, eğer gerçeklerden yüz çevirirseniz ve inkârda ısrar ederseniz, Rabbim isterse sizin yerinize başka bir halk getirir ve siz Allah’a hiçbir zarar da veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetip kontrol edendir.”
58. Emrimiz gelince Hûd’u ve beraberindeki inananları Allah’tan bir rahmetle, dehşetli bir azaptan kurtardık.
59. İşte Âd halkı böyleydi. Rablerinin ayetlerini reddettiler, elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın peşinden gittiler.
60. Onlar hem dünya hayatında ve hem diriliş gününde rahmetten uzak kaldılar. Kısacası, Âd halkı, Rablerinin gerçeklerini görmezlikten gelip örtenlerden oldular. Dikkat edin, Hûd’un kavmi Âd, yaptıkları yüzünden yok olup gitmedi mi? 494
SALİH
61. Semûd halkına da kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. Salih halkına dedi ki: “Ey halkım, sadece Allah’a kul olun, sizin Allah’tan başka ilah yoktur. O sizi yeryüzünde yarattı ve sizi orada geçimlendirdi. Artık ondan bağışlanma dileyin sonra da hatalarınızdan pişmanlık duyarak bir daha yapmamak üzere O’na tövbe edin Muhakkak ki, benim Rabbim kullarına çok yakındır ve tövbeleri kabul edendir.”.
62. Halkı dediler ki: “Ey Salih! Kesinlikle sen, bundan önce, içimizde gelecek için umut vadeden, güvendiğimiz biriydin. Şimdi sen bize atalarımızın kulluk ettiklerine, bizim kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Doğrusu senin, bize kulluk etmemizi önerdiğin şey hakkında kuşku içindeyiz.”
63. Salih dedi ki: “Ey halkım, ya ben Rabbimden gelen apaçık bir kanıt üzerindeysem ve Allah bana bir elçilik görevi vermişse? Bu durumda O’nun bana verdiği bu görevi yapmaz, O’na isyan edersem Allah’tan başka bana yardımcı olacak kimdir, hiç düşündünüz mi? Demek ki, bu tutumunuzla siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz.”
64. “Ey halkım! İşte Allah’ın size sunduğu, kamuya ait dişi deve, sizin için onda ayetler / ibretler vardır. Artık onu bırakın Allah’ın arzında yayılsın ve ona kötülük için dokunmayın, sonra sizi bir felaket yakalayıverir.
65. Fakat uyarılara rağmen Salih’in halkı, dişi deveyi / kamuya ait olanı, zorla kendilerine mal ettiler. O zaman Salih dedi ki: “Ey halkım! Yurdunuzda sayılı günlerinizi çıkarınız için harcayın bakalım. Böylece yalan olmayan sözler yerine gelecektir.”
66. Emrimiz gelince, Salih’i ve beraberinde inanmış olanları Allah’tan bir rahmet ile o günün felaketinden kurtardık. Kuşkusuz senin Rabbin çok güçlü ve mutlak galip olandır.
67. Ve o zorbaları, sarsıntılı korkunç bir ses yakalayıverdi de evlerinde korkudan ödleri patlayıp yüzüstü yığılıp kaldılar.
68. Sanki orada daha önce hiç oturmamışlar ve eğlenmemişlerdi.
Dikkat edin, Semûd halkı Rablerinden gelen gerçekleri örtbas ettikleri için böyle oldu. Aklınızı başınıza toplayın! Semud halkı bir daha gelmemek üzere kaybolup gitti. 495
İBRAHİM’E ÇOCUK MÜJDESİ
69. Doğrusu elçilerimiz, İbrahim’e müjde veren haberler ile geldiklerinde dediler ki: “Selâm olsun”. İbrahim de, “Size de selâm olsun” dedi. Sevinçle hemen değerli bir armağan takdim etti. 496
70. Ama, elçiler ona hiç itibar etmeyince, İbrahim şaşırdı ve içinde bir korku hissetti. Elçiler İbrahim’in telaşlandığını görünce, “Korkma! Biz esasen Lût kavmine gönderildik,” dediler.
71. Sonra da İbrahim’e, İshak’ı ve İshak’ın oğlu Yakup’u müjdelediler. O esnada, yanlarında ayakta duran İbrahim’in hanımı, bu habere gülüverdi;
72. “Yok canım, daha neler! Benim yaşım ilerlemiş ve şu kocam da ihtiyarlamış iken, ben mi, çocuk sahibi olacağım! Bu kesinlikle şaşılacak bir şey.” dedi.
73. Elçiler: “Şaşırma, her iş Allah’tandır. Allah’ın rahmeti ve bereketi Hak ehlinin üzerinedir. Muhakkak ki, Allah övgüye en layık olandır, cömertliği de en bol olandır.” 497
74. Böylece İbrahim’e bir çocuk müjdesi verilince, onun korkulan kaybolup gitti ve Lût kavmi ile ilgili gerçeklerimiz hakkında tartışmaya başladı.
75. Gerçekten İbrahim, çok yufka yürekli ve kendisini içtenlikle Allah’a adamış biriydi.
76. Elçiler, “Ey İbrahim! Bundan vazgeç, muhakkak ki, onunla ilgili Rabbinin emri geldi ve kesinlikle Lût halkı, geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azabı hak etmişlerdir,” dediler. 498
LÛT VE HALKI
77. Ne zaman ki, elçilerimiz Lût’a geldiler, Lût’un onlar yüzünden içi daraldı, kaygılandı ve onlara da bir açıklama yapmaktan çekinerek, “Bu çok zor bir gün,” diye kendi kendine mırıldandı.
78. Önceden beri kötülükler içinde olan kavminin adamları ona geldiklerinde, Lut onlara: “Ey halkım! İşte şunlar halkımın kızları, onlar sizin için daha temiz ve daha meşrudur. Allah’tan korkun, konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. Lütfen! İçinizde aklı başında bir adam yok mu?” dedi. 499
79. Dediler ki: “Doğrusu sen de biliyorsun ki, gerçekten, senin halkının kızlarıyla bizim bir işimiz olmaz. Muhakkak ki, sen bizim ne istediğimizi elbette biliyorsun.”
80. Lût dedi ki: “Keşke, size karşı koyabilecek bir güce ya da bana destek olacak güçlü bir taraftara sahip olsaydım,”
81. Dediler ki: “Ey Lût! Muhakkak ki, biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen, gecenin bir yarısında ailen ile birlikte burayı terk et; inananlardan hiç kimse geride kalmasın ancak kendi hanımın hariç, kuşkusuz onların başına gelecek bela, hanımının başına da gelecektir. Muhakkak ki, onlara belirlenen belanın vakti sabahtır; sabah vakti yakın değil mi?”
82. Böylece emrimiz geldiğinde, üzerlerine yağmur gibi taşlar yağarak, oranın altını üstüne getirdiler.
83. Onlar senin Rabbin nezdinde ayarlanmıştır. Buna benzer olaylar, zalimlerden hiç de uzak değildir. 500
ŞUAYB VE MEDYEN HALKI
84. Ve Medyen halkına da kardeşleri Şuayb elçi olarak gönderdik, Şuayb halkına dedi ki: “Ey halkım! Sadece Allah’a kul olun sizin Allah’tan başka bir ilahınız / bir efendiniz, yoktur. Ölçerken ve tartarken, hile yapmayın. Ben sizleri hep mal-mülk peşinde görüyorum ve ben sizin haksızlıkla elde ettiğiniz kazancın, bir gün sizi çepeçevre saran bir azap olmasından korkuyorum.”
85. “Ey halkım, ölçerken ve tartarken ölçeği tam ve doğru olarak ayarlayın. İnsanların ürettiklerini yok pahasına almayın, çalmayın ve yeryüzünde / ülkede bozgunculuk çıkaran olmayın.”
86. “Eğer, gerçekten inanıyorsanız çabanızla, alın terinizle kazandıklarınızın helal kârı sizin için daha hayırlıdır / daha iyidir. Ben sizi uyarıyorum ve ben sizin üzerinize bir denetçi, bir koruyucu da değilim.”
87. Halkı; “Ey Şuayb! Atalarımızın kulluk ettiği şeyleri terk etmemizi ve mallarımızı istediğimiz gibi alıp-satmamızın yasaklanmasını sana salatın mı / dinin mi, düzenin mi emrediyor? Sen aslında yumuşak huylu ve aklı başında birisin,” dediler.
88. Şuayb dedi ki: “Ey Halkım! Siz benim Rabbimden apaçık kanıtlar üzere olduğumu ve benim onun tarafından güzel bir rızıkla rızıklandırıldığımı görüyorsunuz. Benim sizlere “yapmayın” dediğim şeyleri, kendim yapmak istemiyorum. Sizden istenilen ticaretinize mâni olmak değil, sadece, ona karıştırdığınız hile-hurdayı, gücümün yettiğince düzeltmeye çalışıyorum. Bunda başarılı olabilmem de ancak Allah’a bağlıdır. Çünkü ben işin sonucunu sadece O’na havale ediyorum ve yalnızca O’na sığınıyorum.”
89. “Ey Halkım! Ben size Allah’ın buyruklarını bildirdiğimden dolayı,
bana karşı çıkışınız, sakın sizi, Nuh halkının veya Hud halkının yahut Salih halkının başına gelenler gibi bir felakete uğratmasın. Üstelik Lut halkının başına gelen korkunç felaketin yankıları da hala sürüyor.
90. Ey halkım! Rabbinizden bağışlanma dileyin, yaptığınız hatalardan pişmanlık duyarak, bir daha yapmamak üzere tövbe edin. Muhakkak ki, Rabbim çok affedicidir, tövbe edenleri sevendir.
91. Halkı: “Ey Şuayb! Senin söylediklerinin birçoğundan, hiçbir şey anlamıyoruz. Hem sen aramızda, önde gelen insanlardan biri de değilsin. Kaldı ki, senin bizden farklı bir üstünlüğün de yok. Eğer, kabilenden çekinmeseydik, kesinlikle, seni recm ederdik / kafanı taşlarla ezerdik.” dediler, 501
92. Şuayb dedi ki: “Ey halkım! Kabilem size göre Allah’tan daha mi güçlüdür ki, Allah’ın buyruklarını göz ardı ediyorsunuz? Rabbim, sizin tüm yaptıklarınızı kuşatandır.”
93. “Ey halkım, siz, elinizden geleni arkanıza koymayın; kuşkusuz ben görevimi yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim. Mahvedici azabın kimin başına geleceğini ve kimin yalancı olduğunu hep beraber göreceğiz. Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekleyeceğim.”
94. Ve emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla birlikte olan inanmış kimseleri, Allah’tan bir iyilik olarak kurtardık. Allah’ın ayetlerini karartanları korkunç bir gürültü yakaladı ve yurtlarında / evlerinde dizüstü çöküp kaldılar.
95. Sanki orada hiç yaşamamışlar gibi. Aklınızı başınıza toplayın! Semüd halkı neden yok edildiyse, Medyen halkı da aynı gerekçeyle yok edildi. 502
MUSA VE FİRAVUN
96-97. Doğrusu Musa’yı kanıtlarımızla ve apaçık bir yetkiyle firavun ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar firavunun emirlerine tabi oldular. Halbuki firavunun emirleri akla ve mantığa tamamen tersti. 503
98. Bu yüzden firavun kıyamete giden yolda kavmine öncülük etmektedir. Böylece onları ateşe götürüyor ve götürdüğü yer ne kötü bir yerdir.
99. Böylece onlar dünyada rahmetten uzaklaştılar, kıyamete giden yolda onların birbirlerine yardımı ne kötü bir yardımdır. 504
TARİHSEL OLAYLAR DERS ALMAK İÇİNDİR
100. İşte bunlar geçmiş medeniyetlerden haberlerdir. Sana onların öykülerinden bildiriyoruz. Onların kalıntılarından bugüne kadar ayakta kalanlar da var, tamamen kaybolup gitmiş olanları da vardır.
101. Biz onlara haksızlık yapmadık; onlar kendi kendilerine haksızlık ettiler. Onlara gerçeklerimiz anlatıldığında onlar, Allah’ı bırakıp, O’na ortak ettikleri şeylere yöneldiler. Böylece onlar edindikleri ilahlar / efendiler yüzünden gerçeklere ulaşamadılar, aslında onlar, kendilerinin yok oluşlarını hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı.
102. Rabbini anlamayıp, O’na ortak koşmakta olan halkların kentleri, işte böyle yok oldular. Muhakkak ki, o zalimler can yakıcı ve şiddetli sıkıntılara yakalandılar. 505
103. İşte bu anlatılanlarda öte dünyanın azabından korkan kimseler için dersler vardır. İşte o gün insanlar toplanmış olacak ve işte o gün hesaplar görülmüş olacaktır.
104. Biz o günü ancak, belli bir süre için erteliyoruz.
105. O gün geldiğinde hiç kimse söz söyleyemeyecek, bütün her şeyde yetkili sadece O’dur. Ve o gün, bir araya toplanan insanlardan bir kısmı mutsuz, bir kısmı da mutlu olacaktır.
106. İşte o mutuz olanlar cehennemi sıkıntılar içindedirler. Onların nefes alışverişlerinde bile, korkunç hırıltılı bir inleme vardır. 506
107. İşte dünyada, gökler ve yer durdukça, Rablerinin istediği şekilde bir azap içinde olacaklardır. Kuşkusuz Rabbin, dilediği her şey için, en doğrusunu yapandır.
108. Mutlu olanlar ise, huzur içindedirler. Onlar da dünyada, gökler ve yer durdukça, Rablerinin istediği şekilde hareket etmelerinden dolayı, orada sürekli ve böylesi bir mutluluk içinde olacaklardır. Bu onlara Rabbin tükenmez bir lütfudur.
ALLAH, MUHAMMED PEYGAMBER’İ UYARIYOR
109. Bundan sonra şunların / ortak koşanların ibadet ettikleri şey hakkında içinde bir kuşku kalmasın. Onlar ancak önceki atalarının ibadet ettikleri gibi ibadet ediyorlar. Muhakkak ki, biz, onların hak ettiklerini de eksiksiz olarak vereceğiz. 507
110. Doğrusu Biz Musa’ya da kitap verdik, fakat ondaki gerçekler hakkında ayrılığa düştüler. Geçmişten beri gelen Rabbine ait kelimeleri yok saydılar, elbette onlar kendi aralarında kararsızdılar Doğrusu onlar, o gerçekler hakkında kuşkular içinde kaldılar. 508
111. Muhakkak ki, Rabbin her birine onların yaptıklarının karşılığını elbette verecektir. Çünkü O, onların yapmakta oldukları şeyleri ne sebeple yaptıklarından haberdardır.
112. Bundan sonra sen, emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Seninle beraber tabi olan kimseler de öyle olsunlar ve haddi aşmayın. Muhakkak ki, O, yapmış olduğunuz şeyleri ne sebeple yaptığınızı görmektedir.
113. Ortak koşarak kendilerine zarar veren kimselere eğilim göstermeyin. Sonra size de onların sıkıntısı dokunur. Sizin Allah’tan başka evliyanız / efendiniz yoktur. Sonra size yardım edilmez.
114. Gündüz, sabahtan akşama kadar ve gece, akşamdan sabaha kadar, her an Hakk’a bağlılık bilinciyle hareket edin. Muhakkak ki, İyilikler kötülükleri giderir. İşte bu, düşünenler için; idrak edenler için bir hatırlatmadır. 509
115. Sabırlı ol / güçlüklere karşı göğüs ger. Muhakkak ki, Allah İyilikler ve güzellikler üretenlerin karşılığını boşa çıkarmaz.
116. Aslında, sizlerden önceki kuşaklardan aklı başında olanlar, yeryüzünde kargaşayı önlemeye çalışsalardı olmaz mıydı? Ancak onlardan kurtuluşu Bizde bulanlardan çok azı öyle yaptı. Ortak koşarak kendi çıkarlarına hareket eden kimseler ise, mal, mülk, makam şımarıklığına tabi oldular ve onlar mücrimlerden oldular.
117. Rabbin o memleket halklarına durup dururken zulmeden, helâk eden değildir. O, insanların düzeltici, iyi kimseler olmasını ister.
118. Eğer Rabbin dileseydi, elbette insanları tek bir inanç topluluğu yapardı. Ama onları iradelerinde özgür kıldığı için, onlar ayrılık içinde olmayı bırakmazlar. 510
119. Ancak Rabbinin rahmetini / gerçeği bilinçli olarak kavrayanlar ayrılığa düşmezler. İşte onlar yaratılışı tam olarak anlamak için çaba harcarlar ve zaten bu hususta Rabbinin kelimesi / Kur’an’ı tamamlanmıştır. Elbette onu anlamayanlar, kendi cehaletlerinin cehenneminde kalırlar ve tanıdığınız, tanımadığınız insanlardan çoğu da o durumdadırlar.
120. İşte geçmiş elçilerin haberlerinden sana hepsini aktarıyoruz.
Onların içindeki haberlerle senin kavrayışın daha da sağlamlaşıyor ve bunların içinde sana gerçekler, öğütler ve inananlar için de hatırlatmalar geldi.
121-122. İnanmayan kimselere de ki: “Siz bildikleriniz üzere amel ediyorsunuz, biz de bildiklerimiz üzere amel ediyoruz. Siz de düşünün, biz de düşünelim, 511
123. Göklerde ve yerde görünmeyen ve bilinmeyen ne varsa hepsi Allah’a aittir ve tüm işler-oluşlar sonunda Allah’a döner. Artık Allah’ın kulu olduğunuzu anlayın. Rabbin, yapmış olduğunuz şeylerden habersiz değildir.