MÜMİNÛN (Güvene Kavuşanlar) SURESİ

İniş Sırası: 74
MÜMİNÛN (Güvene Kavuşanlar) SURESİ
Sure No: 23
Bismillahirrahmanirrahîm

Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…

1. Doğrusu mü’minler kurtulanlardır.
2. O kimseler, salatlarında / yardımlaşmalarında gösterişsiz ve içtenliklidir.799
3. Onlar, boş ve aslı olmayan sözlerden yüz çevirmişlerdir.
4. Onlar ki, temizlenmek ve paylaşmak için çalışırlar.
5. Onlar, namuslarını ve onurlarını korurlar.
6. Onlar, ancak nikah akdi ile / sözleşmeyle sahip oldukları eşleriyle ilişki kurarlar. Bundan dolayı onlar kınanmazlar. 800
7. Artık kim bunun ötesine giderse, işte onlar haddi aşanlardır.

8. Onlar ki, emanetlere ve verdikleri sözlere uyanlardır.
9. Onlar salavatlarını / Hakk’a bağlılık bilinçlerini muhafaza ederler.
10. İşte onlar, Allah’ın buyruklarının varisleridir.
11. Onlar ki, Firdevs cennetinin varisleridir. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
İNSANIN MADDESİ VE YARATILIŞ AŞAMASI
12. Doğrusu Biz insanı toprağın bileşenlerinden / özünden yarattık. 801
13. Sonra, o özü, sağlam, güvenli bir ortamda bir nutfe / döllenmiş yumurta kıldık.
14. Sonra, döllenmiş yumurtayı bir alaka’ya / embriyoya dönüştürdük. Böylece embriyoyu oluşturduk ve embriyoda kemikler meydana getirdik. Kemiğe et giydirdik. Sonunda biz onu bir canlı olarak yarattık. İşte bütün bu aşamaların en güzel şekilde yaratıcısı olan Allah’ın gücü ve şânı ne yücedir.802
15. Bundan sonra siz, vaktiniz gelince, kesinlikle öleceksiniz.
16. Sonra da hiç kuşku yoktur ki, siz, kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz.
17. Dikkatinizi çekerim! Biz sizlerde yedi idrak oluşturduk. Biz boş bir şey yaratan değiliz. 803
18. Biz yukarıdan bir ölçüde yağmur indiririz de, onu yeryüzünde depolarız. Hiç kuşkusuz bizim onu yağdırmamaya da gücümüz yeter.

19. Böylece o yağmur sayesinde sizler, hurma bahçeleri ve üzüm bağları vs. meydana getirirsiniz ve onların meyvelerinden bolca yararlanıp, beslenirsiniz.

20. Bir ağaç ki, Tür-i Sîna’da biter, yağ ve yiyenlere bir katık da sağlar. 804
21-22. Muhakkak ki, hayvanlarda da, sizin için elbette dersler vardır. Onlardan çıkan sütten içersiniz ve onlardan beslenirsiniz ve siz onlardan daha birçok yararlar sağlarsınız, gemiler üzerinde yüklerinizi taşıdığınız gibi, onların üzerinde de taşırsınız.
NÜH’UN GEMİSİ
23. Dikkatinizi çekerim! Biz Nûh’u halkına, elçi olarak göndermiştik de Nûh; “Ey Halkım, Allah’a kulluk ediniz. Sizin için O’ndan başka bir ilah / bir efendi yoktur. Hâlâ, başkalarını ilah edinmekten vazgeçmeyecek misiniz?” demişti.
24. Bunun üzerine halkından gerçekleri kabullenemeyen mevki sahipleri; “Nûh da sizin gibi bir insandan başka bir şey değil; o size karşı üstünlük taslamak istiyor, eğer Allah isteseydi, kesinlikle meleklerden birini indirirdi. Kaldı ki biz, önceki atalarımızdan bu konuda bir şey duymadık; 805
25. “Herhalde Nûh kafasını oynatmış bir adamdır. Hele bir süreye kadar onu gözetleyelim,” diye halkı yanıltmaya çalıştılar.
26. Nûh da; “Rabbim, yalanlamalarına karşılık bana yardım et,” dedi.

27. Biz de Nûh’a şöyle vahyettik: “Bizim gözetimimiz ve bilgilendirmemizle gemiyi yap ve hareket emrimiz gelip de geminin kazanı kaynamaya başlayınca, evcil hayvanlarından birer çift ile, ailenden reddedenler hariç diğerlerini geminin içine al. Reddederek kendi zararlarına iş yapmış olanlar hakkında bana başvuruda bulunma; çünkü onlar, yaptıkları yüzünden suda boğulacaklardır.” 806

28. Sen ve beraberindekiler gemiye bindiğinizde deyin ki: Tüm övgüler, ortak koşarak kendilerine yazık eden topluluktan bizi kurtaran Allah’a olsun!”

29. De ki: Rabbim, beni bereketli bir yere indir. Sen, nereye indirileceğini en iyi bilensin.”
30. Kuşkusuz, Nûh ve kavminin başına gelenlerde, ibret alacaklar için dersler vardır. Muhakkak ki, biz kesinlikle, ortak koşanları açığa çıkaranlarız.
31. Sonra Biz, onlardan sonra, başka bir kuşak var ettik.
32. Yeni gelen kuşağa da kendi içlerinden bir elçi gönderdik. O da halkına; “Allah’a kulluk ediniz, sizin için, O’ndan başka bir ilah / bir efendi yoktur. Hâlâ başkalarını ilah edinmekten vazgeçmeyecek misiniz?” demişti.
33-34. Fakat, dünya hayatında kendilerine nimetler verdiğimiz halde, gerçekleri reddedip, ahiret hayatını umursamayan kavminin ileri gelenleri şöyle dedi: “Bu da sizin gibi bir beşerden başka bir şey değil, yediğiniz şeylerden yiyor; içtiğiniz şeylerden içiyor. Şayet kendiniz gibi bir beşere tabi olursanız kesinlikle kaybedenlerden olursunuz.”
35. “Bu adam, siz öldükten toprak ve kemik haline dönüştükten sonra mı, sizin mezardan çıkarılacağınızı vadediyor?
36. Heyhât! Sizin için va’dedilen bu hikâye, kesinlikle imkânsızdır, imkânsız!”
37.”Yaşantımız sadece dünya hayatından ibarettir; yaşarız ve ölürüz o kadar. Biz öldükten sonra bir daha dirilecek de değiliz.”
38. “Elçiyim diyen o kişi, Allah üzerine iftira eden, yalancı bir adamdır. Biz o yalancı adama inanacak değiliz.”

39. Elçi de; “Rabbim, halkın yalanlamalarına karşılık bana yardım et,” diyordu.

40. Allah buyurdu: “Kesinlikle onlar, kısa bir zaman sonra pişmanlık duyanlardan olacaklardır.”

41. Nitekim, söz verilen korkunç ses onları hak ettikleri şekilde yakaladı ve böylece onları süprüntü yığını haline getiriverdi. Böylece, ortak koşarak kendi zararlarına iş yapan toplum mahvolup gitti.

42. Sonra, onların ardından başka kuşaklar var ettik.

43. Hiçbir toplumun, kendi yok oluş süresi öne alınmaz ve ertelenmez de.

44. Sonra biz, birbiri ardından elçilerimizi gönderdik. Ama her bir topluma elçileri geldiğinde, onu yalanladılar; onlar, bizim buyruklarımıza değil, kendi ürettiklerine tabi oldular da, ibret teşkil edecek şekilde yok olup gittiler. Böylece buyruklarıma inanmayan topluluklar mahvolup gitti.
MUSA VE HARUN
45-46. Sonra Biz, Musa’yı ve kardeşi Harun’u, ayetlerimizle ve apaçık bir yetkiyle, firavun ve adamlarına, elçiler olarak gönderdik; ama firavun ve adamları büyüklendiler ve ululuk taslayan bir topluluk oldular.

47. Bu yüzden dediler ki: “Musa ve Harun’un halkı bize kölelik ederken, şimdi bizler, elçi diye bizim gibi iki beşere mi inanacakmışız?”

48. Böylece her ikisini yalanladılar da bu yüzden helâk edilenlerden oldular.
49. Dikkatinizi çekerim! Biz Musa’ya, o kitabı / Tevrat’ı verdik ki, kendi halkı, doğru yola girsin diye…
50. Ve Meryem oğlu İsa’yı ve annesini de bir ayet kıldık ve ikisini yaşamaya elverişli ve suyu olan bir tepeye yerleştirmiştik.
KUR’AN BİRLEŞTİRİCİ, MEZHEPLER AYIRIMCI
51. Ey Elçiler! Tertemiz haller üzere olun ve insanlık yararına işler üretin. Kuşkusuz ben, yapmış olduğunuz şeyleri çok iyi bilmekteyim.

52. Siz, insanlık olarak tek bir ümmetiniz; ben de sizin Rabbinizim. O halde hepiniz, bana karşı ortak koşmaktan sakının.

53. Ama insanlar, emrolundukları gerçekler hakkında bölündüler / mezheplere, tarikatlara, cemaatlere ayrıldılar ve her grup kendi inandıklarıyla avunup övünür. 807

54. Şimdi sen onları bir zamana kadar kendi yanılgılarıyla; kendi cehaletleriyle baş başa bırak.

55-56. Acaba onlar, mallarıyla ve çocuklarıyla destekleneceklerini, yardım bulacaklarını mı zannediyorlar? Ne yazık ki onlar işin farkına varamıyorlar.

57. İşin aslı şu: Rablerine olan saygıdan dolayı, O’na karşı bir kusur işlemekten, titizlikle sakınanlar;
58-59. Rablerinin ayetlerine içtenlikle inananlar ve Rablerine ortak koşmayanlar…
60. Rablerine kesinlikle döneceklerinin bilinciyle, verdiklerini gönülden verenler…
61. İşte onlar, iyiliklerde yarışanlardır ve işte onlar bu yarışta önde olanlardır.
62. Biz, hiçbir kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile sorumlu tutmayız. Gerçek şu ki, herkesin yaptığı iş, tarafımızdan anında kaydedilir ve işte bu yüzden onlar, asla haksızlığa uğratılmazlar. 808
63-64. Ne var ki, servetleri ve çocuklarıyla şımaranların akılları, yaptıkları yanlışların kayda alındığının farkında değildir. Bu yüzden onlar
yaptıkları yanlışlara devam ederler. Ama biz, onların mallarını ve çocuklarını ellerinden alıverdiğimizde, hemen feryadı basarlar.

65. Boş yere feryat etmeyin; bu durumda siz bizden hiçbir yardım göremezsiniz.

66-67. Size gerçekleri anlatan ayetlerim okunduğu / anlatıldığı zaman, büyükleniyor; anlamak istemiyor ve hiç oralı olmuyorsunuz ve gece-gündüz, hezeyanlar / asılsız hikayeler savuruyorsunuz.

68. Peki, onlar bu Kur’an’ı anlamaya hiç çalışmıyorlar mı? Yoksa daha önce atalarına gelmeyen bir şey mi kendilerine geldi?

69. Ya da kendilerine gönderilen elçiyi doğru olarak bilemedikleri için mi, onlar onun getirdiğini anlamaya çalışmıyorlar?
70. Yoksa elçide bir anormallik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, elçi onlara doğru olanı getirmişti. Ne var ki, ortak koşucuların çoğu gerçeklerden hoşlanmazlar.
71. Eğer gerçekler, ortak koşucuların arzularına göre uygulansaydı, gökler, yer ve içlerindeki kimseler kesinlikle kargaşa yaşardı. Aslında, biz onlara, öğüt alacakları Kur’an’ı gönderdik, ama onlardan çoğu, kendi iyiliklerine olan Kur’an’dan yüz çeviriyorlar; anlamak istemiyorlar
72. Yoksa sen, Allah’ın ayetlerini tebliğ etmekle, onlardan bir maaş mı istiyorsun? Rabbinin vereceği çok daha hayırlıdır. Çünkü O, rızık verenlerin en iyisidir.
73. Gerçek şu ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
74. Ama, bilinçli olarak öte dünya sorumluluğunu taşımayanlar dosdoğru yoldan sapıyorlar.
75. Eğer Biz, mal ve çocuklarıyla şımaranlara acıyıp başlarına gelen sıkıntıları gideriversek, yine de onlar kesinlikle azgınlıklarında inat eder, hiçbir şey görmezler.
76. Dikkatinizi çekerim! Biz onları, akılları başlarına gelir diye sıkıntıya düşürsek, yine de onlar ders alıp, Rablerine içtenlikle boyun eğerek yakarmazlar.
77. Hatta Biz, onları içinden çıkılmaz bir sıkıntıya düşürüversek, bu sefer şaşırıp ümitsizliğe kapılıverirler.

78. Halbuki, ders alasınız diye Allah size, işitme, görme duyuları ve akıl vermiştir. Ama Allah’ın verdiği bu nimetlerden ne kadar da az yararlanıyorsunuz!

79-80. Sizi yeryüzünde üretip çoğaltan ve yayan, sizi yaşatan, öldüren Allah’tır. Gecenin ve gündüzün birbirini takip etmesi de O’nun buyruğuyladır. Siz kıyamet günü, O’nun huzurunda toplanacaksınız. Siz hiç düşünüp aklınızı kullanmayacak mısınız?
ORTAK KOŞAN DA “ALLAH” DER
81. Aslında ortak koşucular, öncekilerin söylediklerinin aynısını tekrar ederek şöyle derler:
82. “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi diriltileceğiz?”
83. “Ant olsun! Daha önce atalarımız da aynı şeyle tehdit edilmişti. Bu söylenenler, daha öncekilerin uydurdukları masallardan başka bir şey değildir. ” 809
84. Ortak koşuculara de ki: “Eğer çok biliyorsanız söyleyin bakalım, yeryüzü ve içinde bulunanlar kime aittir?”
85. Onlar, “Allah’a aittir,” diyecekler. O zaman de ki: “O halde var oluşu düşünüp o açıdan bu aleme bakmaz mısınız?”
86. Yine sor: “Yedi göğü programlayıp yasalarını koyan ve yüce yönetimin efendisi kimdir?”
87. Onlar yine, “Allah” diyecekler. O zaman de ki: “Öyle ise, Allah’a ortak koşmaktan sakınmayacak mısınız?”
88. Tekrar sor: “Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım, her şeyin mülkiyeti ve yönetimi elinde olan ve her şeyi koruyup kollayan, herkese mülkünden bol bol veren, fakat kendisi korunup kollanmayan ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan kimdir?”
89. Ortak koşucular yine, “Allah” derler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da O’nun hakkında kuşku duyuyorsunuz?” 810

90. Aslında Biz onlara doğru olanı bildirdik; ama onlar kesinlikle yalan söylemekteler.

91. Allah bir çocuk filan edinmemiştir ve Allah kendisine bir yardımcı ilah / bir yardımcı yönetici de edinmemiştir. Eğer öyle olsaydı, her ilah / her yönetici kendi yarattığı şeyleri yönetmeye kalkardı ve yönetim için birbirlerine üstünlük kurma çekişmesine girerlerdi. Allah, ortak koşucuların yakıştırdıkları şeylerden çok uzaktır. 811

92. Allah tüm gizli olanları da, açık olanları da bilendir; Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir.

93-94. De ki: “Rabbim, eğer onlara verilen tehdit sözünü, ben hayatta iken gerçekleştirirsen, bu durumda beni, ortak koşarak kendilerine zarar veren o toplum içinde bulundurma.”
95-96. Hiç kuşkusuz bizim elbette, vaat edileni / söz verileni sana göstermeye gücümüz yeter. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde defet. Biz ortak koşucuların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi bilmekteyiz.
97-98. De ki: “Rabbim, şeytanların / haktan uzaklaştırıcıların kışkırtmalarından senin buyruklarına sığınırım. Ve onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim.”
99-100. “Öldükten sonra toprak ve kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz?” diyenlerden birine nihayet ölüm gelip çattığı zaman; “Rabbim, beni dünya yaşamına geri döndür de toplum için iyi ve güzel işler yapayım,” der. Hayır. Artık bunlar zamanı geçmiş sözlerdir. Diriltilecekleri güne kadar, onların arkalarında geri dönüşe mâni bir berzah / bir engel vardır.
101. Yeniden diriliş için sûr’a üfürüldüğünde, işte o gün, artık aralarındaki
soy-sop / akrabalık bağı fayda vermez ve onlar birbirleriyle de ilgilenemezler.

102. İşte o zaman kimin iyilik tartıları ağır gelirse, onlar kurtulacaklardır.

103. Kimlerin de kötülük tartıları ağır gelirse, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir. Ve onlar cehennemde ebedi kalacak olanlardır.

104. Onlar orada perişan durumda iken, ateş yüzlerini yalayacaktır.

105. Allah kendilerine soracak: “Ayetlerim size okunurken / anlatılırken siz onları yalanlıyordunuz değil mi?”

106. İnkârcılar; “Rabbimiz! Aşırılığımıza yenik düştük ve yanılgıya düşmüş bir toplum haline geldik.”

107. “Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak, işte o zaman gerçekten biz, nankörlerden oluruz,” diye yalvaracaklar.
108. Onlara denecek: “Durun durduğunuz yerde, artık konuşacak bir şeyiniz yoktur.”
109. “Kuşkusuz kullarımdan bir grup, ‘Rabbimiz, biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en merhametlisisin’ derdi de…”
110. “Siz onları alaya alıyordunuz; işte onları alaya almanız / küçümsemeniz, benim Kur’an’ımı size terk ettirdi / unutturdu.”
111. “Kuşkusuz bugün ben, bana inanan kullarıma, sabretmelerinin / güçlüklere göğüs germelerinin karşılığını verdim. Kazançlı çıkanlar işte bunlardır.”
112. Allah, ortak koşucu inkârcılara sorar: “Yeryüzünde kaç yıl yaşadınız / kaldınız?”
113. Onlar, “Bir gün veya daha az bir süre kaldık,” dediler.
114. Allah dedi ki: “Siz gerçekten çok az bir süre kaldınız, keşke dünyada iken bunun farkına varabilseydiniz.”
115. “Bizim sizi öylesine / boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
116. İşte mutlak mülkün sahibi olan Allah, çok yücedir. O’ndan başka ilah / efendi yoktur ve O, yüce yönetimin Rabbidir / efendisidir.

117. Her kim, hiçbir delile sahip olmadığı halde. Allah ile birlikte başka bir ilaha / başka bir efendiye yakarırsa, bilsin ki o kimsenin hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz inkâr edenler mutlu sona ulaşamazlar.

118. Sen şöyle yakar: “Rabbim, beni bağışla bana merhamet et; sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın / en iyisisin.”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı. İlk yorum yapan sen ol.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir