İniş Sırası: 23
NECM SURESİ
Sure No: 53
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. İhtiyaç anında ayetler parça parça; grup grup indiğinde,
2. Arkadaşınız Muhammed şaşırmadı ve bir yanılgıya sapmadı.
3. Kendi arzusundan; kendi kafasından da bir şey konuşmadı.
4. O ayetler, sadece vahyedilmş bir vahiydir, bir bilgidir. 37
37 (23:1-4.) “Öbek öbek” anlamına gelen sözcüğün Arapçası, “Necm” dir. Bu sözcük, aynı zamanda gökteki yıldız anlamına gelir. Yıldızların ışık saçtığı gibi, insanları aydınlatan Kur’an ayetlerine de “Necm” denir. (Bak. Vâkıa Suresi 75.ayet)
Günlük yaşantımızda da önemli kişiler için “yıldız” ifadesi kullanılır. Örneğin; mesleğinde zirve yapmış bir kişi öldüğü zaman, “bir yıldız daha kaydı” dendiği gibi. Rahman Suresi 6; Târık Suresi 3; Nahl Suresi 16; Sâffât Suresi 88; Vakıa Suresi 75. ayetleri inceleyiniz. Ortak koşucuların, “Muhammed kendisi uyduruyor” şeklindeki yakıştırmalarına verilen cevap, Kur’an’ın başka surelerinde de tekrar edilir, Bak. Hud Suresi 13; Yunus Suresi 38; İsrâ Suresi 88; Tür Suresi 33, 34. Bakara Suresi 23. ayetleri inceleyiniz.
5-6-7. O bilgiyi arkadaşınız Muhammed’e, tüm varlığı gücüyle kuşatan, bütün her şeyde kudretini gösteren gücün sahibi Allah öğretti ve arkadaşınız, yüceler yücesi sonsuzluğun sahibine yöneldi, nebilik / peygamberlik makamına yükseldi.
8-9. Sonra yaklaştı, daha da yakınlaştı, öyle ki, aynılık derecesinde, hatta daha da yakın.
10. Böylece Allah, kuluna verdiği bilgiyi vahyetti. 38
38 (23:9-10) Kelimeler harika benzetmelerle ifade buyrulmaktadır. Allah, tüm elçilerine vahyini, doğrudan ve bizzat kendisi ilka ettiği gibi, son peygamberine de bizzat ve aracısız kendisi öğretmiştir. Çünkü Allah, işinde kimseyi aracı yapmaz. Bak. bu sureden önceki İhlas Suresi’ne. Orada Allah, kendisinin, “samed” olduğunu, yani,” hiç kimseye muhtaç olmadığını, her şeyin kendisine muhtaç olduğunu söylüyor. >>
>> Buna rağmen, “Peygamber’e vahyi Cebrail getirdi” yanlışına devam ediliyor. “Cibril”, “Cebrail” aynı kökten türetilmiş sözcüklerdir, ve “Samed”, “Rab”, “Rahman” ve bu ayetlerde geçen, “İstiva”, “Şedidü’l-Quva”, “Zu Mirra” vs. gibi kavramlar, Allah’ın sıfatlarındandır; güzel isimlerindendir. “Cibril”in anlamı, Allah’ın gücü, kudreti, gücüyle kudretiyle var ettiği şeyler demektir ki, “Kerim, Furkân, Hadis, Nûr” vs. gibi “Cibril” de Kur’an’ın isimlerindendir ve Kur’an’da Cebrail olarak geçmez, “Cibril” olarak, Bakara Suresi 97 ve 98. ayetlerde geçer, lütfen bu ayetlerin dipnotunu okuyun.
Sanıldığı gibi Cebrail diye bir melek, bir varlık yoktur. Allah, işinde kimseyi aracı kullanmadığı gibi, kulu ile kendisi arasına aracı konmasına da şiddetle karşı çıkar ve zaten, surenin 19-23. ayetlerinde Lât, Menāt, Uzza gibi, varlıkları, aracı, koyanları eleştirir. 9 ve 10. ayetle de “Allah kuluna vahyettiğini, vahyetti” buyuruyor ve Allah, ne vahyettiğini, ilk gelen Alak Suresi’nin ilk beş ayetiyle açıklıyor. Alak Suresi 4 ve 5. ayetlerde “Rab, kalem ile öğretendir; insana bilmediği şeyleri öğretti” buyurarak neyi vahyettiğini bildiriyor. Ayrıca, Rahman Suresi 1.ve 2. ayette, “Rahman, Kur’an’ı öğretti” ve A’lâ Suresi 6’da “Biz sana Kur’an’ı öğreteceğiz…” buyurmuştu. Allah’ın, nasıl iletişim kurduğunu, Musa Peygamber’e vahyin nasıl geldiğini, Muhammed Peygamber’e ilk vahyin gelişiyle ilgili benzerlik için şu ayetleri inceleyiniz, düşününüz: Tâ-Ha Suresi 9-15; Kasas Suresi 30; İsrå Suresi 2; Tekvîr Suresi 19-25; Şûrâ Suresi 51; Hacc Suresi 52, 53, ve Şuarâ Suresi 193-195 ayetleri ve dipnotu.hakkında bir delil indirmiş de değildir. Ortak koşanlar sadece asılsız söylentilere ve nefislerin isteklerine tabi oluyorlar.” Halbuki onlara, doğruyu gösteren gerçekler Rablerinden geldi. 39
11. Muhammed’in, gördüğü şeyi kalbi yalanlamadı.
12. Şimdi siz tanık olduğu şey üzerine, onu mu eleştiriyorsunuz?
13-14. Andolsun! Arkadaşınız o vahyin ilk inişine, Sidret’ül müntehā’da / sınırdaki kiraz ağacının yanında tanık olmuştu.
15. Orada cennet’ül me’vâ / oturmaya değer bir bahçe, bir park yeri vardı.
16. İlk vahyin geldiği bu yer, ağaçlarla kaplıydı.
17. Arkadaşınız o zaman da, aklî dengesini kaybetmedi, aşırıya da kaçmadı.
18. Ant olsun o, Rabbinin yüceliğini kanıtlarından gördü.
19-20. Taptığınız, Lât, Uzzâ ve diğer üçüncüsü olan Menât hakkında ne düşünüyorsunuz?
21. Erkekler size, dişiler Allah’a mı?
22. İşte cahilce, saygısızca bir paylaşım!
23. Lât, Uzzâ ve Menât sadece sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Onlara tapacaksınız diye Allah onlar
hakkında bir delil indirmiş de değildir. Ortak koşanlar sadece asılsız söylentilere ve nefislerin isteklerine tabi oluyorlar.” Halbuki onlara, doğruyu gösteren gerçekler Rablerinden geldi. 39
39 (23:19-23) Lât, Menât ve Uzzâ, müşrik Arapların, Allah’a varmaları için şefaat umdukları putlaştırılmış üç isimdir. Mekkeli müşrik Araplar, bunları kendi aralarında erkek ve dişi olarak sınıflıyorlar, dişileri Allah’a, erkekleri kendilerine ayırıyorlardı. Ortak koşucu Araplar, saygı gösterdikleri söz konusu isimlere şefaat bulma amacıyla bağlanıyorlar ve kendilerinin onlar vasıtasıyla Allah’a ulaşacaklarını umuyorlardı. (Bak. Zümer Suresi 3.) Hz. Peygamber zamanındaki, ortak koşucular böyle, Allah ile iletişimde aracılar kullanırken, Allah’ın da kullarıyla iletişim kurarken aracı kullandığını zannediyorlardı. Onun için bu sureden önce İhlås Suresi geldi ve orada “Allah Samed”tir, yani, “Allah, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan”dır buyrularak, Allah’ı kendileri gibi algılamamaları ilkesi gönderildi. Peygamber’in, vefatından sonraki, ortak koşucular da ne yazık ki, Allah’ın “Samed” sıfatına rağmen, Allah’a aracılar yapma inanç ve kültürünü devam ettirdiler ve bu bağlamda, sanki Allah’ın aracıya ihtiyacı varmış gibi, sanki Allah vahyini doğrudan peygamberine ilka edemezmiş gibi, Cebrail diye bir meleği aracı yaptılar. Halbuki bu isim, sizlerin ve atalarınızın taktığı bir isimden başka bir şey değildir, Allah kendi işi olan vahiy için, bir aracıya yetki vermemiştir. Bu yanlışı sürdürenler, sadece asılsız rivayetlere ve nefislerinin isteklerine tabi olanlardır. Kur’an’da Cebrail diye bir şey geçmez. Allah’ın gücü, kudreti ve iradesi anlamına gelen sıfatlarından olan “Cibril” sözcüğü için, Bakara Suresi 97-98 ve dipnotu okuyunuz.
24. Yoksa insan doğruyu, gerçeği anlamak istemiyor mu?
25. Bakın! Dünya yaşamı için de, ahiret yaşamı için de tek yetkili Allah’tır.
26. Göklerde, Allah’ın yarattığı güçlerden o kadar çok var ki, o güçlerden şefaat bekleyenler, onları anlamada başarılı olamazlar. Ancak her şeyde yetkili olan Allah’tan şefaat isteyen kimseler, gerçekleri anlar ve huzur bulur.
27. Ahrete bilinçli olarak inanmayanlar da, Allah’ın yarattığı o güçlere dişilik atfederler.
28. Ortak koşanlar, melek kavramı konusunda hiçbir bilgiye sahip değiller. Onlar sadece zanna / asılsız rivayetlere tabi olurlar; halbuki zann’ın / asılsız rivayetlerin, gerçekler karşısında hiçbir değeri yoktur.
29. Sen, Kur’an’ı anlamaktan yüz çeviren ve dünya hayatının çıkarından başka bir şey istemeyen kimselerden uzak dur.
30. İşte o durumda olanların ilim diye bildikleri şey dünya hayatının çıkarlarıdır. Kuşkusuz senin Rabbin evet O, gerçeklerin yolundan sapan kimselere de, gerçeklere yol bulmak isteyen kimselere de ilmiyle yol gösterendir.
31. Göklerde olanların ve yerde olanların hepsi, Allah’a aittir. Yaptıkları kötülükler içinde olan kimselere, yaptıkları kötülüğün karşılığı vardır, yaptıkları iyilikler, güzellikler içinde olan kimselere de, yaptıkları iyiliğin karşılığı vardır.
32. Güzel davranan kimseler, ufak tefek kusurlar dışında, büyük hatalardan ve aşırı iğrenç davranışlardan kaçınırlar. Kuşkusuz Rabbin çok affedicidir, sizi en iyi bilen O’dur. Hatta, O, sizi topraktan yaratırken ve annelerinizin karınlarında cenin halindeyken bile, sizi en iyi bilendir. O halde dürüstlük taslayarak kendinizi temize çıkarmaya kalkmayın. Allah, kimin ne olduğunu çok iyi bilir.
33. Gerçeklere yüz çevirip sürekli engelleyen kimseyi gördün mü?
34. Azıcık veriyor, arkasını vermiyor.
35. Acaba geleceğin bilgisi ona mı ait ki, ondan dolayı böyle düşünüyor?
36-37. Yoksa haber mi verilmedi, Musa’ya ve sözüne sadık İbrahim’e verilen sayfalar içinde yazılı olan gerçeklerden?
38. Gözünüzü açın, o sayfalarda şunlar vardı: Hiçbir kimse bir başkasının suçundan sorumlu değildir.
39. İnsan için, sadece çalıştığının karşılığı vardır.
40. Muhakkak ki o emeğinin karşılığını elbette görecektir.
41. Sonra neyi hak etmişse karşılığını eksiksiz olarak bulacaktır.
42. Muhakkak sonunda Rabbine varılacak.
43. Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.
44. Muhakkak ki, ölüm de, yaşam da O’ndandır.
45-46. Hiç kuşkusuz, ana rahmine atıldığı zaman, bir nutfeden, bir oluşumdan, erkek ve dişi olarak çiftleri yaratan Allah’tır.
47. Muhakkak sonraki diriliş de O’na aittir.
48. Doğrusu tüm değerlerin sahibi olan ve varlıklı kılan da Allah’tır.
49. Kuşkusuz şuurlandıran, bilgilendiren Rab da O’dur.
50-51. Doğrusu geçmişte Ad halkı O’nu anlamadı, helâk oldu Semûd halkından geride hiçbir şey kalmadı.
52. Onlardan önce Nüh’un halkı, Kuşkusuz onlar da, haksızlık ve taşkınlık içinde oldular.
53-54. Alt-üst olmuş şehirlerin yerle bir olması, oraların felaketlerle yok olması, hep haksızlık ve taşkınlıkları yüzündendi.
55. Şimdi Rabbinin anlattıklarının hangisinden kuşku edebilirsiniz?
UYARI
56. İşte Kur’an’da açıklanan bu uyarılar, daha öncekilere de yapılmış uyarılardı.
57-58. Kaçınılmaz olan kıyamet yaklaştıkça yaklaşıyor. Onu Allah’tan başka uzaklaştıracak yoktur.
59. Şimdi siz bu Hadis’e mi/bu Kur’an ayetlerine mi hayret ediyorsunuz?
60. Önemsemiyorsunuz ve gerçeği aramıyorsunuz.
61. Siz meydan okurcasına gaflet içinde oyalanıp duruyorsunuz.
62. Gelin, iş işten geçmeden, Allah’a teslim olun, uyarılarına kulak verin ve O’nun kulu olduğunuzu anlayın.