İniş Sırası: 47
ŞUARA (Şairler) SURESİ
Sure No: 26
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla..
1. Tâ. Sin. Mim.
2. İşte, açıklanmış Kitap’ın ayetleri…
3. Onlar inanmıyorlar diye üzüntüden kendini mahvediyorsun. 291
291 (47:3) Bak. Ta-Ha Suresi 2: Gâşiye Suresi 22. Kehf Suresi 6; En’âm Suresi 107. Fåtır Suresi 8.
4. Eğer Biz istersek yukarıdan üzerlerine bir alâmet indiriveririz de onlar inanmak zorunda kalırlar. 292
292 (47:4) Bak. Yunus Suresi 99; Hud Suresi 118,119; Yusuf Suresi 103.
5. Durum böyle iken, esirgeyen ve bağışlayan Allah’tan gelen bir öğüt, bir uyarı onlara söz edilmiş olmasın ki, onlar hemen ondan yüz çevirir oldular.
6. Böylece kendilerine sunulan gerçeklerin haberlerini yalanladılar. O gerçekleri alaya aldılar. 293
293 (47:6) Bak. Kamer Suresi 17-33; Neml Suresi 49, 50; Hicr Suresi 79. Rum Suresi 47, Mäide Suresi 95, İbrahim Suresi 47; Zümer Suresi 37; Duhân Suresi 16; Secde Suresi 22.
7. Onlar yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Biz orada tüm türleri, bir güzellik ve uyum içinde nasıl var etmişiz?
8. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
9. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir.
10. Bir zaman Rabbin Musa’ya, gerçekleri anlatması için zalim kavime gitmesini bildirmişti.
11. Firavunun kavmi ortak koşuyordu, kötülüklerde aşırı gitmişlerdi
12. Musa dedi ki: “Rabim, onların beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.”
13. “Rabbim, benim göğsüm daralır; dilim tutulur, konuşamam: bundan dolayı kardeşim Harun da benimle gelsin.”
14. “Hem onlar için ben suçluyum, O bakımdan onların beni öldürmelerinden de korkuyorum, 294
294 (47:14) Bak. Kasas Suresi 15. Ve bu surenin 18-22. ayetlerinde bu durumdan söz ediliyor.
15. Dedi ki korkmayın! İkiniz beraber ayetlerimle gidin, muhakkak ki beraberiz, olup bitenleri işitmekteyim.
16-17. Haydi firavuna gidin, sonra da deyin ki: “Biz, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.”
18. Musa, Allah’ın buyruklarını tebliğ edince, firavun dedi ki: “Musa, sen küçücük bir bebekken, biz seni yanımıza alarak büyütmedik mi? Yıllarca içimizde kalmadın mı?”
19. “Üstelik, bir de adam öldürerek, yapacağını da yaptın. Şimdi sen, tüm bunları görmezlikten geliyorsun.”
20. Musa dedi: “Ben o işi yaptım, ama o zamanlar ben kendi anlayışımın sapkınlığında idim.”
21. “Sonra da sizden korktuğum için buraları terk ettim. Sonra Rabbim bana hükümlerini lütfetti ve onları tebliğ etmem için beni elçi yaptı.”
22. “O başıma kaktığın, ‘beni bebekken yanınıza alma’ durumu da
aslında, yeni doğan tüm bebekleri öldürüp, İsrailoğullarını kendine
köle yapma girişimin yüzündendi!”
23. Firavun, “Peki şu, Alemlerin Rabbi’ dediğin de nedir? dedi
24. Musa: “Eğer siz, kanıta dayanan bir bilgiye itibar etmek isterseniz,
O göklerin, yerin ve aralarında bulunanların, yaratıcısı yöneticisi ve koruyup gözeticisidir.”
25. Firavun, yanında bulunanlara dönerek, “Duyuyor musunuz, neler saçmalıyor?” dedi.
26. Musa devamla, “O, sizin de Rabbiniz / efendiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir / efendisidir,” deyince,
27. Firavun yanındakilere döndü: “Size, elçi olduğunu söyleyen şu adam, kesinlikle aklını oynatmış.”
28. Musa hiç bozuntuya vermeden devam eder: “Eğer kafanızı çalıştırır biraz düşünürseniz O, doğunun da, batının da ve aralarındakilerin de Rabbidir / efendisidir.”
29. Firavun çıldırıp; “Şayet sen, benden başka birini ilah / efendi, edinirsen, yemin olsun seni, hapse atarım!” dedi.
30. Musa sakin bir şekilde; “Şayet sana, elçiliğimi kanıtlayan apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” dedi.
31. Firavun: “Doğru söylüyorsan haydi göster bakalım neymiş o getirdiğin?”
32. Bunun üzerine Musa, Allah’ın kendisine öğrettiklerini, açık- seçik ortaya koydu; o zaman, onların tüm düşünceleri alt-üst oluverdi. 295
295 (47:32) Bak. A’raf Suresi 17-22; Tâ-Hå Suresi 17-24. Asa ile ilgili, A’raf Suresi 160 ve dipnotu okuyun.
33. Dinleyenler için bu anlatılanlar, lekesiz, tertemiz yepyeni düşüncelerdi.
34. Bunun üzerine firavun etrafındaki ileri gelenlere; “Gerçekten Musa bilgili bir sihirbaz,”
35. “Anlaşılan sizi etkileyerek, yerinizi-yurdunuzu eline geçirmek istiyor. Bu durumda sizler, ne yapmamı önerirsiniz?” dedi.
36. Firavunun adamları dediler ki: “Musa’yı ve kardeşini gözaltına al, beklet;”
37. “Tüm şehirlere araştırmacılar gönder, bütün üst düzey bilgisi olan, etkileyici sihirbazları sana getirsinler.”
38. Böylece, belirlenmiş bir günün, kararlaştırılmış bir saatinde, üst düzey sihirbazlar kongre alanında bir araya geldiler.
39. İnsanlara da, “Sizler toplanmayacak mısınız?” denildi;
40. Onlar da, “Biz sihirbazları destekleyeceğiz, umarız onlar kazanırlar.” dediler.
41. Sihirbazlar geldiklerinde firavuna; “Biz kazandığımızda bizim için bir ödül var mı?” dediler.
42. Firavun; “Evet! Kuşkusuz sizler, kesinlikle, benim en yakınlarımdan olacaksınız.” dedi.
OTURUM BAŞLIYOR
43. Musa onlara; “Sizler bildiğiniz, taşıdığınız şeyleri sunun, ortaya koyun,” dedi.
44. Sihirbazlar; “Firavunun onuru ve yüceliği adına, kesinlikle biz, evet biz kazanacağız,” diye söze başladılar; böylece onlar bildiklerini, görüşlerini sundular, ortaya attılar.
45. Sonra Musa, Allah’ın öğrettiklerini sundu, ortaya attı; böylece onların ortaya attığı düşüncelerin, görüşlerin tümünü çürüttü, silip süpürdü.
46. Böylece üst düzey sihirbazlar, bu gerçekler karşısında, yanıldıklarını anladılar, teslim oldular, oturumu terk ettiler ve,
47. Dediler ki: “Biz âlemlerin Rabbine iman ettik;”
48. “Musa’ın ve Harun’un Rabbine iman ettik.”
49. Firavun hiddetle; “Benim izinim olmadan mı ona inandınız? Anlaşıldı, demek ki size bu bilgileri öğreten Musa imiş. Ant olsun!
kesinlikle hepinizi astıracağım!” diye bağırdı. 296
296 (47:49) Ayrıca bak. A’raf Suresi 124; Tâ-Hå Suresi 71, Mâide Suresi 33 ve dipnotu.
50. Sihirbazlar dediler ki: “Önemi yok. Biz Rabbimize döndük, bağlandık;”
51. “Bizim isteğimiz; öncelikle inananlardan olmak ve Rabbimizin hatalarımızı bağışlamasıdır.”
MISIR’DAN ÇIKIŞ
52. Dikkatinizi çekerim! Biz Musa’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, şunu da bil ki, kuşkusuz siz, takip edileceksiniz.” diye bildirdik. 297
297 (47:52) Bak. Duhân Suresi 23-24.
53. Firavun ise, intikam peşine düştü, tüm şehirlere toplayıcılar gönderdi,
54. “Kuşkusuz onlar burada azınlık gruplarıdır,”
55. “Böyle iken onlar bize karşı kin ve öfke besliyorlar,”
56. “Biz ise yerli, ülkenin ve devletin sahipleriyiz,”
57-58. “Böylece onları bahçelerinden, sahildeki yerlerinden çıkaracağız, paralarına ve önemli makamlarına el koyacağız,” dedi.
59. İşte böyle! İsrailoğullarının Mısır’a ilk geldiklerinde kendilerine miras olarak verilen tüm imkânları ellerinden geri alındı.
60. Sonra da onları güneş doğuncaya kadar takip ettiler.
61. Böylece iki topluluk birbirini görünce, Musa’nın adamları; “İşte kesinlikle yakalandık” diye telaşlandılar. 298
298 (47:61) Hicret ederken, ortak koşucu Mekke yöneticileri, Hz. Muhammed’i de takip etmişlerdi, Muhammed Peygamber, gizlice Mekke’yi terk edip. bir mağaraya gizlenmişti, Müşrik Araplar, mağara yakınlarına kadar gelmişlerdi. Ortak koşucu Mekkeli müşriklerin seslerini duyan, yanındaki yol arkadaşı da aynı endişeyi duyuyor ve İsrailoğullarının Musa’ya söylediği “Eyvah! İşte şimdi kesinlikle yakalanıyoruz” ifadesinin aynısını söylüyor. Buna karşılık Muhammed Peygamber de, aynen Musa Peygamber’in “Hayır, hayır! Telaşlanmayın! kesinlikle, Rabbim benimle beraberdir” ifadesinin aynısıyla yanıt veriyor. Bak. Tevbe Suresi 40. ayet.
62. Musa, “Hayır, hayır! Telaşlanmayın! Kesinlikle, Rabbim benimle beraberdir ve mutlaka bana bir kurtuluş yolu gösterecektir. dedi
63. böylece biz Musa’ya nehrin suyunun çekildiği vakitle ilgili öğrettiklerimizi vurgulamasını vahyettik / bildirdik. Böylece nehrin suyunun çekildiği vakit geldi. Sonra da her grup, büyük bir kararlılıkla oradan geçmiş oldu.
64. Sonra, firavun ve askerleri de oraya yaklaşınca;
65. Musa ve kendisiyle beraber olan herkes kurtuldu.
66. Sonra nehrin suları kavuşunca, firavun ve askerleri sularda boğuldu.
67. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
68. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir. 299
299 (47:68) Şuara Suresi 10-68. ayetlerinde anlatılan Musa ile ilgili olaylar. Ta-Ha, A’râf, Kassas, surelerinde değişik bir üslupla anlatılır. Lütfen adı geçen sureleri inceleyiniz. Ayrıca, Kutsal Kitap, Çıkış, 4/1-7 ve 14/21-31 bölümlerine bakınız, Kur’an ayetleriyle karşılaştırınız.
ELÇİ İBRAHİM
69. Onlara, İbrahim’in haberlerini de anlat, 300
300 (47:69) İbrahim Peygamberle ilgili, bak. Bakara Suresi 258-260; En’âm Suresi 75-83; Meryem Suresi 41-50; Enbiyâ Suresi 51-70; Sâffät Suresi 83-113; Zuhruf Suresi 26-28; Yunus Suresi 71, 72; Hûd Suresi 69-76. ayetlerini inceleyiniz. Ayrıca, Kitab-ı Mukaddes’te, İbrahim ile ilgili, Tekvin, 20/1-18. Bölümünü inceleyiniz. Kur’an ayetleri ile karşılaştırınız.
70. Hani İbrahim babasına ve halkına, “Sizler neye kulluk ediyorsunuz?” demişti,
71. Onlar da, “Birtakım putlara kulluk ediyoruz; böylece hep onlara bağlanırız, odaklanırız,” demişlerdi.
72. İbrahim: “Peki, siz dua ettiğinizde, onlar sizi işitiyorlar mı?”
73. “Yahut onların size, yararları ya da zararları dokunuyor mu?”
74.” Yok, hayır! Ama, biz atalarımızı böyle inanıp, böyle uygular bulduk.”
75-76. İbrahim: “İyi ama, gelip-geçmiş atalarınızın ve sizin, neye kulluk ettiğinizin farkında mısınız?”
77. “Muhakkak ki onlar, benim için boş şeylerdir, ben yalnız âlemlerin Rabbine kulluk ederim.”
78. “Çünkü Beni yoktan var eden ve dosdoğru yola yönelten O’dur.”
79. “Bana, yememde ve içmemde güç veren O’dur.”
80. “Hastalandığım zaman, O’dur beni sağlığıma kavuşturan,”
81. “Vakti geldiğinde, beni öldürecek ve sonra, yeniden diriltecek olan O’dur.”
82. “Hesap günü, kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.”
83. Ben ona şöyle dua ederim: “Rabbim, bana doğruyu kavrama yeteneği ver ve beni iyi ve güzel işler üreten kullarından eyle.”
84. “Beni, gelecek kuşaklar için, iyi bir örnek kıl.”
85. “Beni, nimeti bol bahçenin mirasçılarından kıl.”
86. “Babamı da doğru yola ulaştır; zira o, hak yoldan uzaklaşanlardan oldu.”
87. “Diriliş gününde beni üzüntülü bırakma.”
ÇOK ÖNEMLİ UYARILAR
88. Kıyamet günü servetin ve çocukların yararı olmayacaktır.
89. O gün, Allah’a ortak koşarak kirlenmemiş, tertemiz bir kalple gelenler yarar göreceklerdir.
90. Ve o gün mutluluk bahçesi, Allah’a ortak koşmayanlar için yaklaştırılır.
91. Can yakıcı sıkıntı yeri de azgınlaşıp, ortak koşanlar için gösterilir ve
92-93. “Allah’tan başkasına her şeyinizle bağlanıp, kulluk ettikleriniz hani nerede? Onlar, şimdi size yardım edebiliyorlar mı ya da kendilerine yardımları dokunabiliyor mu?” denilir.
94-95. Sonra da onlar, bağlanıp, kulluk ettikleri bütün o iblis ordusu / azdırıp haktan uzaklaştıran grup, hep birlikte cehenneme atılacaklardır, 301
301 (47:94-95) Bak. Zuhruf Suresi 67.
MÜRİTLERİN CEHENNEMDEKİ İTİRAFLARI
96. Onlar cehennemde birbirleriyle şöyle çekişecekler: 302
302 (47:96) Bak. Såd Suresi 64.
97. “Allah’a yemin olsun ki, biz size bağlanmakla, açık bir sapkınlık içindeymişiz?”
98.99, “Çünkü, biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutmuşuz. Bizi saptıranlar, kendilerinden şefaat beklediğimiz suçlulardır.”
100-101. “Şimdi bizim ne şefaatçimiz var ne de yakın bir dostumuz.”
102. “Keşke dünyaya dönmek için bir şansımız daha olsaydı da Allah’a ortak koşmadan inananlar olsaydık.”
103. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
104. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir
ELÇİ NÜH
105. Nuh’un kavmi de elçileri yalanladı. 303
303 (47:105) Nûh Peygamberle ilgili, A’raf Suresi 59-64; Yunus Suresi 71- 73; Hud Suresi 25-48; Enbiya Suresi 76, 77; Müminûn Suresi 23-28; Furkân Suresi 37; Ankebüt Suresi 14, 15; Sâffât Suresi 75-82; Kamer Suresi 9-15 ayetlerini inceleyiniz. Ayrıca, Tufan ile ilgili, Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 6/1-22; 7/1-24; 8/1-21; bölümünü inceleyiniz. Kur’an ayetleri ile karşılaştırınız.
106. O zaman, kendi vatandaşları olan Nuh, onlara dedi ki: “Dikkat edin! Allah’ın azabından sakının!”
107. “Kuşkusuz ben size, Allah tarafından görevlendirilmiş, güvenilir bir elçiyim.”
108. “Bundan sonra Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin !
109. “Ben bu söylediklerime karşı, sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, sadece, âlemlerin Rabbindendir.”
110. “Bundan sonra artık, kötülüklerden sakının, Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin.”
111. Dediler ki: “Nuh, sana aşağı tabakadan basit insanlar tabi olmuşken, biz sana inanır mıyız?”
112. Nuh dedi ki: “Onların yapmış olduğu şeylerle ilgili benim bir bilgim olmaz.”
113. “Eğer, bilinçli olarak düşünseydiniz, onların hesabının ancak, Rabbim tarafından değerlendirileceğini bilirdiniz.”
114. “Ben, içtenlikle inanan hiç kimseyi küçümseyemem ve kesinlikle kovamam.”
115. “Ben, sadece Rabbimin buyruklarını aynen bildiren apaçık bir uyarıcıyım.”
116. Bu sefer onlar dediler ki: “Ey Nuh! Bu tutumundan vazgeçmezsen, kesinlikle sen, taşlananlardan olacaksın. “ 304
304 (47:116) Dikkat edin, tarih boyunca, Recm / taşlama ile cezalandım müşriklerin yöntemidir. (Bak. Ya-Sîn Suresi 18.) Recm / taşlama, olayım Peygamber’in vefatından sonra, müşrik din adamları İslam’a soktular. Bizim kültürümüzde de “İslam Fıkhı”(!) adı altında kuşaktan kuşağa aktardılar.
117. Bunun üzerine Nuh, “Rabbim! halkım buyruklarına inanmadı ve beni yalanladılar,”
118. “Artık Sen, benimle onlar arasında gerçeği açığa çıkar. Beni ve benimle beraber olan inanan kimselere bir kurtuluş kapısı aç.”
119. O zaman biz, Nûh’u ve yanındakileri bir gemiye yükleyerek, onları suda boğulmaktan kurtardık.
120. Sonra da geride kalan yalanlayıcıların tümü suda boğuldular.
121. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
122. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir.
ELÇİ HUD
123. Ad kavmi de elçileri yalanladı. 305
305 (47:123) Ad kavmi ile ilgili, Fecr Suresi 6-14; A’raf Suresi 67-70; Fussilet Suresi 15; Hud Suresi 50-60. ayetleri inceleyiniz.
124. O zaman, kendi vatandaşları olan Hud, onlara şöyle demişti: Dikkat edin! Allah’ın azabından sakının!”
125. “Kuşkusuz ben size, Allah tarafından görevlendirilmiş, güvenilir bir elçiyim.”
126. “Bundan sonra Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin!”
127. “Ben bu söylediklerime karşı, sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, sadece, âlemlerin Rabbindendir.”
128. “Hepiniz bir büyüklük içindesiniz, ayetleri alay konusu yapıyorsunuz.”
129. “Sonsuza kadar yaşamayı umuyor, kendinizi yüksek makam sahibi görüyorsunuz.”
130. “Zorbalıklara sarıldıkça sarılıyorsunuz.”
131. “Artık Allah’a ortak koşmayın, kötülüklerden sakının, gelin beni dinleyin!”
132-133. “O size hayvanlar, çocuklar, bahçeler, bağlar ve pınarlar verdi.”
134. “Muhakkak ki, büyük bir günün azabından, ben sizin adınıza korkuyorum.”
135. “Çünkü ben, sizin üzerinize çok büyük bir azabın geleceği bir günden endişe ediyorum.”
136. Dediler ki: “Hûd, sen ne öğüt verirsen ver; bizim için bir anlamı yok, sen bize öğüt veren olamazsın.”
137. “Bunlar sadece öncekilerin ortaya koydukları adetlerdir
138. “Biz, azaba uğrayacak da değiliz.”
139. Böylece Hûd’u yalanladılar, sonra da onlar ayetlerimizi yalanlamaları yüzünden, helâk olup gittiler. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders inanmış olamadılar.
140. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özün var edendir, engin merhamet sahibidir
ELÇİ SALİH
141. Semûd halkı da elçileri yalanladı.
142. O zaman, kendi vatandaşları olan Salih, onlara şöyle demişti: “Dikkat edin! Allah’ın azabından sakının!”
143. “Kuşkusuz ben size, Allah tarafından görevlendirilmiş, güvenilir bir elçiyim.”
144. ” Bundan sonra Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin!
145. “Ben bu söylediklerime karşı, sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim sadece, âlemlerin Rabbindendir.”
146-147-148. “Siz buralarda, bahçeler, pınarlar, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklar arasında güven içinde yaşarken, bu nimetleri vereni terk mi ediyorsunuz?”
149. “Dağlardan yonttuğunuz taşlarla yaptığınız lüks evlerde, bir gurur, bir şımarıklık içindesiniz.”
150. “Artık bundan sonra Allah’ı terk etmeyin, kötülüklerden sakının ve beni dinleyin.”
151. “Aşırı derecede savurganlığı teşvik edenlere uymayın,”
152. “Öyle kimseler yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltici olmazlar.”
153. Semûd halkı dediler ki: “Salih, sen kendini iyice büyüye kaptırmışsın.”
154. “Senin bizden farkın ne ki, sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Eğer söylediklerinde doğruluk payı varsa haydi, elçiliğinle ilgili, bize bir kanıt getir.”
155. Salih dedi ki: “O kanıt, kamuya ait olan bu dişi devedir. Onun yaşama hakkını koruyun. Siz de bilinen haklarınızı koruyun.”
156. “Kendi çıkarınız için ona zarar vermeyin. Sonra sizi çok büyük bir günün azabı sarıverir. 306
306 (47:155-156) Kur’an ayetinde geçen, “nâkâh” sözcüğünün anlamı “dişi deve”dir. A’raf Suresi 73; Şems Suresi 11-15. ayetlerde “Nâkâtullah” “Allah’ın devesi” tamlaması şeklinde geçer. Kur’an’da, Allah’a izafe edilen şeyler, özelde halka ait şeyler, genelde ise, tüm insanlığın ortak değeri olarak geçer. Örnek: “Beytullah”, “Allah’ın evi” tüm insanlığın ortak alanıdır ya da “Ayetullah” “Allah’ın ayetleri” Kur’an ayetleri ya da evren ayetleri, tüm insanlığın yararlanması gereken ayetlerdir.
Salih Peygamber’in elçilik yaptığı Semüd kavminde ayette geçen dişi deve, o günkü toplumda, ihtiyacı olanların, sütünden, gücünden vs. ortaklaşa yararlandığı halka ait bir kaynaktır. Ancak Semûd kavminin çeteleri, yoksullar için olan halka ait bir kaynağı pek hoş karşılamıyordu. Çünkü kamudan yararlanan insanların, kendilerine kul olmayacağı endişesini taşıyorlardı. O bakımdan kamu mallarını gasp ediyorlardı ki insanlar kendilerine kul, köle olsunlar. Günümüzde kelimeyi mecaz anlamda, kamu malı, sosyal güvenlikle ilgili kamu kurum ve kuruluşları, hayır kurumları vs. olarak düşünebiliriz. Günümüzde, kamu malına zarar verenler, gasp edenler vs. Semûd kavminin kodamanlarıyla aynı durumdadırlar. Kur’an’ın anlatımı genelde mecazlıdır. Târık Suresi 1, 2 ve dipnotu okuyunuz.
157. Uyarılara rağmen onlar onu kestiler kanunun gelir kaynağını yok ettiler, sonra da pişmanlık duyarak sabahladılar.
158. Ama, uyarıları dinlemediklerinden dolayı müthiş bir felaket onları yakalayıverdi. Muhakkak ki, düşünenler için bunda kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
159. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir
ELÇİ LUT
160. Lût kavmi de elçileri yalanladı. 307
307 (47:160) Lût Peygamber, kavmi ve hanımıyla ilgili: Såd Suresi 13; A’raf Suresi 80-84; En’âm Suresi 86; Hûd Suresi 70, 74, 77, 83, 89; Ankebût Suresi 36; Hicr Suresi 59, 77; Enbiyâ Suresi 71,74; Sâffât Suresi 133, 138; Hacc Suresi 43; Neml Suresi 54-56; Kamer Suresi 33, 39; Kâf Suresi 13; Tahrîm Suresi 10. ayetleri inceleyiniz.
161. O zaman, kendi vatandaşları olan Lût, onlara şöyle demişti: “Dikkat edin! Allah’ın azabından sakının!”
162. “Kuşkusuz ben size, Allah tarafından görevlendirilmiş, güvenilir bir elçiyim.”
163. “Bundan sonra Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin !
164. “Ben bu söylediklerime karşı, sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim sadece, âlemlerin Rabbindendir.”
165-166. “Sizler, Rabbinizin sizin için var etmiş olduğu meşru aile düzeninizden vazgeçip, zekerlerinin / erkeklik organlarının zevkinin peşinden giden insanlardan mısınız? Hayır, hayır, doğrusu siz hiçbir değer tanımayan bir toplumsunuz.”
167. Dediler ki: “Ey Lût! Eğer bu söylediklerinden vazgeçmez sen, kesinlikle kovulanlardan olacaksın.”
168. Bu sefer Lût; “Doğrusu ben, siz yaptıklarınız yüzünden fena halde öfkelenenlerdenim,” dedi.
169. Sonra da, “Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapmış oldukları şeylerden kurtar,” diye yakardı.
170-171. Bunun üzerine Biz de, Lût’u ve ailesinin hepsini kurtardık. Yalnız bir zavallı kadın / Lût’un karısı hariç. O helâk olanlar dan oldu. 308
308 (47: 170-171) Lût’un karısı ile ilgili bak. Tahîm Suresi 10.
172. Sonra da diğerlerinin hepsi helâk olup gittiler.
173. Üzerlerine sağnak halinde öyle bir yağmur boşalttık ki, uyarılanların, fakat uyarıya karşı çıkanların yağmuru ne felaketli bir yağmurdu.
174. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
175. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir
ŞUAYB PEYGAMBER
176. Eykeliler de gönderilmiş elçileri yalanladılar. 309
309 (47:176) Şuayb Peygamber ve kavmiyle ilgili, A’râf Suresi 85-93, Hud Suresi 84-95; Ankebút Suresi 36, 37. ayetleri inceleyiniz.
177. O zaman, Şuayb, onlara şöyle demişti: “Dikkat edin! Allah’ın azabından sakının!”
178. “Kuşkusuz ben size, Allah tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim.”
179. “Bundan sonra Allah’a ortak koşmayın ve beni dinleyin!
180. Ben bu söylediklerime karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim sadece, âlemlerin Rabbindendir.”
181. “Sizler, ölçüyü tartıyı dosdoğru uygulayın. Kimsenin hakkını yemeyin,”
182. “Sağlam ölçek ile tartın.”
183. “İnsanların eşyalarını değerinden düşürerek, onları zarara uğratmayın. Yeryüzünde / ülkede bozgunculuk, karaborsacılık yaparak aşırı gitmeyin.”
184. “Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah’ın buyruklarına kulak verin, kötülüklerden sakının.”
185. Dediler ki: “Şuayb, sen kendini iyice büyüye kaptırmışsın.”
186. “Senin bizden farkın ne ki, sen de bizim gibi bir insansın. Biz senin kesinlikle yalan söylediğini düşünüyoruz.”
187. “Eğer söylediklerin doğru ise, elçiliğini kanıtlamak için, yukarıdan üzerimize bir gök cismi düşür bakalım.”
188. Şuayb dedi ki: “Bizler bir şey yapamayız, Rabbimdir ilmiyle var eden.”
189. Böylece onlar Şuayb’ı yalanladılar ve bunun üzerine, felaket onları zifiri karanlık bir günde kıskıvrak yakalayıverdi. Gerçekten de o, çok korkunç bir günün felâketiydi.
190. Muhakkak ki, düşünenler için bunda, kesinlikle bir ders vardır. Ama, onların çoğu, ders alıp inanmış olamadılar.
191. Muhakkak ki, senin Rabbin, elbette tüm var oluşu özünden var edendir, engin merhamet sahibidir.
RUHU-UL EMİN CEBRAIL(!) Mİ?
KUR’AN’I CEBRAIL(!) Mİ İNDİRDİ?
192. Muhakkak ki, bu Kur’an haberleri, kesinlikle âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
193. O Kur’an haberleri, güvenilir, sapasağlam bilgi olarak indi.
194-195. Senin kalbine; uyarıcılardan olman, apaçık, kolayca anlaşılır bir lisan ile gerçekleri anlatman için. 310
310 (47:193-195) Burada geçen “Ruhul Emin” ifadesini, geçmiş mütercimlerin hemen hemen tamamı, “Güvenilir ruh cebrail” diye anlamlandırmışlardır. Bu doğru değildir. Bu Yahudi kültüründen İslam’a sokulmuş ve hiçbir eleştiriye tabi tutulmadan, kitaplarda kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
“Ruhul Emin”in Cebrail değil, bizzat vahyin kendisi olduğunu ve Ruh’un da bizzat, Allah’ın kendi işi olduğunu Kur’an açıklar. Şöyle ki İsra Suresi 85 ayet, “Sana Ruh’ tan sorarlar, de ki, Ruh, Rabbimin işindendir…” “Ruh” kelimesi, Kur’an’da “can, bilgi, vahiy” vs. anlamlarında geçmektedir. Şu ayetleri inceleyiniz: İsrâ Suresi 85; Mü’min Suresi 15; Bakara Suresi 37, Mücadele Suresi 22, Sad Suresi72; Hicr Suresi 29; Secde Suresi 9; Enbiya Suresi 91; Tahrim Suresi 12; Nisâ Suresi 171.
Bilindiği gibi “can” vücudu canlı tutan cevher anlamına geldiği gibi, insan ve toplumları yaşamda canlı ve sağlıklı tutan en önemli unsur da bilgidir. Çünkü toplumlar sağlam ve güvenilir bilgi ile cehaletten kurtulur. İşte tüm peygamberler gibi son peygamber de “Ruh’ul Emin” Allah’tan gelen sapasağlam ve güvenilir bilgi, vahiy ile insanları uyarmış ve aydınlatmıştır. (Ayrıca daha geniş bilgi için, Tebyinnül Kur’an, c. 1, s. 485, vd. ve c.4., s. 88.)
Şimdi insan bilgiye nasıl ulaşır, bu hususta bilimin vardığı sonuçlar nedir kısa bir bilgi sunalım. İnsan, bilgiyi nasıl edinir? Bunu bilirsek, peygamberlere gelen vahiy ile ilgili bir düşünceye sahip olabiliriz. Bilimin ortaya koyduğu gelişmelere göre, insanın bilgi edinme ve işleme sistemi şöyle çalışır: “İnsanın zihin dünyasına malumat dış dünyadan gelir ve zihnimize sürekli malumat akıtır. Zihinsel sistem, çevreden, uyaranı alması, algı yoluyla tespit etmesi, depolaması bellekte biçimlendirmesi ve tepkide bulunması gibi, aşamalardan geçer. Dışarıdan gelen malumat, bilgi haline gelene kadar algı, hafıza, düşünce ve dil gibi süreçler tarafından işleme tabi tutulur ve bu işlemler birbirine çok sıkı örülü bir vaziyette gerçekleşir.
Böylece, insan zihni, bir sistem; uyaranlar girdi; içerideki süreç işleme ve davranışlar ise, çıktılar olarak ele alınır. Belirli anda insan zihni, bir uyaran dizisinin çeşitli yönlerini, farklı alt sistemlerde alıp işleyebilmektedir. Yani >>
Bellek, tek bir yerde depolanmak yerine beynin birçok bölümüne yayılmış bir nöronlar topluluğunun tamamında depolanmaktır.
Özetle. Allah’ın yaratış sistemi gereği insan zihni, çevreden aldığı karma-karışık malumatı işlemek çürüğünü, sağlamını ayırmak üzere, belleğimizin ilgili bölümünde depolar. Sonra bu karmakarışık uyarı malumatı, zihinsel sistemin doğal yapısı ve işleyişi yönünde ayıklanır ve algı durumuna getirilir, biçimlendirilir ve bir düşünce olarak davranışlarımıza yansıması bakımından bir çıktı durumuna getirilir. Sonra bu düşünce sesli iletişim aracı olan lisan vasıtasıyla (artık o düşünce sahibi insan hangi lisanı konuşuyorsa, Türk ise, Türkçe olarak, Arap ise, Arapça olarak, Fransız ise, Fransızca olarak) aynı lisanı konuşan topluma tebliğ edilir, açıklanır.
İşte bilimsel gelişmelerden öğrendiğimiz ve kabaca açıklamaya çalıştığımız, biyo-psiko-sosyolojik izahat doğrultusunda, insanın bilgi edinme sistemi böyle. Şimdi gelelim esas konumuzla ilgili bağlantısına. Yüce Allah, bir uyaran olarak, toplum içinden seçtiği bir kulunun / uyarıcının / peygamberin kalbine / belleğine, vahyini / mesajını, bilgisini doğrudan indirir, ilka eder / atar, depolar. Bu durum nasıl olur? Yüce Allah, vahyini / mesajını peygamberin kalbine / belleğine indireceği zaman, bir beşer olan peygamberin, beşerî bir sistem olarak çalışan zihinsel sistemini, çevresel ve her türlü etkilerden arındırır. (Bak. Şuâră Suresi 210-212; Hacc Suresi 52. ayetler) ve vahyini, saf, net, sağlam ve güvenilir bir şekilde uyarıcının kalbine / belleğine indirir. (Bak. 193 ve 194. ayetler) Uyarıcı da / peygamber de, (Son uyarıcının / son peygamberin, lisanı Arapça olduğu için) bu güvenilir bilgiyi, Arapça lisanıyla, apaçık ve hiçbir katkı yapmadan, Arapça konuşan toplumuna tebliğ eder. (Bak. 195. ayet.) Burada çok önemli olan, Allah (uyaran) ile nebî / Peygamber (uyarıcı) arasında üçüncü bir unsurun olmamasıdır.
Uyaran olarak Allah, vahyini / mesajını, uyarıcı olan peygamberin kalbine / belleğine, bizzat, hiçbir beşerî ve çevresel etki olmaksızın, saf, net, sağlam ve güvenilir bir ruh / bir bilgi olarak, bizzat ve doğrudan, indiriyor, ilga ediyor / atıyor. Kur’an’ın Şuarâ Suresi’nde zikredilen “Ruhu’l Emin” tamlamasını, “Cebrail” olarak anlamlandıran görüşlerin hiçbirisi ne Kur’an’ım ne de bilimin ortaya koyduğu gerçeklerle örtüşmez ve en ufak bir ihtimalle dahi, destek bulmaz. Cibril ile ilgili, Bakara Suresi 97-98. ayetlerin dipnotunu okuyunuz.
Kur’an Arapça yazılı olarak mı geldi? Bak. Yusuf Suresi 2. ayetin dipnotu.
196. Muhakkak ki, bu Kur’an haberleri, önceki milletlere gelen kitaplarda da vardı.
197. İsrailoğulları bilginlerinin bu durumu bilmiş olmaları, Kur’an haberlerinin Allah’tan geldiğine dair, onlar için bir kanıt olmuyor mu?
198-199. Biz o Kur’an haberlerini İsrailoğullarından başka, yabancı birine / Muhammed’e indirince ve o da, onlara okuyup tebliğ edince, bu sefer onlar bildikleri gerçeğe inanmış olamadılar. 311
311 (47:198-199) Bak. Fussilet Suresi 44.
200. İşte böylece, Kur’an haberleri, kötü kalpli olanların içinde daima endişe konusudur.
201. Hatta çok acı sıkıntılar çekseler bile onlar, Kur’an gerçeğine inanamadılar.
202. Böylece onlar hiç farkında olmadan ve beklemedikleri bir anda başlarına bir felâket gelince;
203. O zaman da derler ki: “Biz neden gerçek olana inanmayıp kendi bildiklerimizde kaldık?”
204. Böylece onlar bizim azabımızı mı çabuklaştıracaklar?
205-206. Hiç düşündün mü? Yıllarca onlara ne faydalar sağladık Sonra gerçekler onlara gelince, sözlerine uymadılar.
207. Onlar zenginliklerinin sahibini anlayamadılar, verilen nimetlerden Hak adına yararlanamadılar.
208. Biz, uyarıcılar tarafından oranın halkı uyarılmadan, hiçbir kenti yok etmeyiz.
209. Mutlaka uyarmışızdır. Biz haksızlık yapmayız.
KUL SÖZLERİNİ KUR’AN’A EŞ TUTANLAR
KUR’AN’IN ANLAMINI SUNAMAZ
210. Kur’an’ı şeytanlaşmış / Hak’tan uzaklaşmış kimseler sunamaz.
211. Gerçeği sunmak o halde olanlara ait değildir. Onlar bunu yapamazlar,
212. Çünkü onlar, gerçeği işitmekten, anlamaktan uzaklaşmışlardır.
213. Bundan sonra sakın Allah ile beraber başka bir ilaha / başka bir efendiye bağlanma. Sonra sıkıntılarda kalmışlardan olursun.
214. Yakınlarına ve bir arada yaşadığın insanlara gerçekleri tebliğ ederek uyar.
215. İnananlardan seni izleyen kimselere, gerçekleri alçak gönüllülük içinde anlat.
216. Eğer sana karşı gelenler olursa, o zaman de ki: “Ben sizin yapmakta olduğunuz yanlışlardan sorumlu değilim.”
217. Sen, her şeyden üstün ve merhamet sahibi olan Allah’a güven.
218-219. O Allah ki, senin elçilik görevini yaptığını da, Allah’ teslimiyet içinde olanlarla dolaştığını da görendir.
220. Çünkü Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.
221. Şeytanlaşmış / Hak’tan uzaklaşmış kimseler kimin kafasını bulandırır, size haber vereyim mi?
222. Onlar, iftira etmeyi alışkanlık haline getirmiş her bir günahkârın kafasını bulandırırlar.
223. Onların dinledikleri hep söylentidir ve çoğu yalancıdırlar.
İYİ ŞAİR, KÖTÜ ŞAİR
224. Saptırıcı şairler, onlara hayalperestler, yoldan sapmaya eğilimli olanlar uyarlar.
225. Görmez misin onlar yararlı yararsız her konuyu abartırlar?
226. Doğrusu onlar olmayacak şeyleri söylerler.
227. Ancak, güven veren, Allah’ı sıkça hatırlatan, toplum yararına iyi ve güzel şiirler üreten. Sonra da ortak koşmayan şairler başka. Ortak koşucu şairler nereye dönecekler, döndükleri yer neresi olacak yakında bilecekler.312
312 (47:227) Bak. Lokman Suresi 13. ayet, “Ortak koşmak zulümdür, zalimliktir.”