İniş Sırası: 45
TA-HA SURESİ
Sure No: 20
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. Ta.Ha
2. Kur’an’ı sana, umutsuzluğa kapılman, sıkıntılarda kalman için indirmedik. 249
249 (45:2) Bak. Şuara Suresi 3; Gâşiye Suresi 22; Kehf Suresi 6; En’âm Suresi 107.
3. Ancak, Allah’ı bilinçli olarak kavramak isteyen kimseler için, bir öğüt, bir uyarı olarak indirdik.
4. O Kur’an, yeri ve görkemli gökleri yaratan Allah tarafından parça parça indirilmiştir.
5. O Rahman olan Allah, tüm varlığı kudretiyle sarmıştır
6. Göklerde ve yerde olan ne varsa ve onların arasındaki her şey ve toprağın altındaki şeyler hep O’nun kontrolü altındadır. 250
250 (45:5-6) “Sarandır” diye anlamlandırdığımız” “istiva” sözcüğü ile ilgili. A’raf Suresi 54; Bakara Suresi 29, Necm Suresi 6; Yunus Suresi 3; Ra’d Suresi 2; Furkan Suresi 59; Secde Suresi 4; ayetlerini inceleyiniz.
7. Siz gönlünüzdekini sözle açıklasanız da, içinizde gizleseniz de, Muhakkak ki Allah, gizliyi ve gizlinin gizlisini bilir.
8. Allah, O’ndan başka ilah yok, sadece O var. Tüm güzel isimler O’na aittir.251
251 (45:8) A’raf suresi, 180; ve Haşr suresi, 24, ayetleri inceleyiniz.
MUSA’NIN HADİSİ
9. Musa’ın haberi sana geldi mi? 252
252 (45:9) Bak. Neml Suresi 7-14; Kasas Suresi 3-21; 29, 30; Nâziât Suresi 15-17; A’raf Suresi 142-155.
10. Hani Musa, bir ışık görmüştü de, ailesine; “Ben bir ışık görür gibi oldum,
gibi oldum, siz bekleyin, belki ondan size bir ateş közü getiririm ya da yol gösterecek biri vardır.” demişti.
11. Böylece Musa oraya ulaşır ulaşmaz, seslenildi: Ey Musa!
12. Benim, Ben! Senin Rabbin! Artık bundan sonra kendine ait takıntılarını bırak. Çünkü sen kutlu bir yolun aralığındasın.
13. Ben seni nebî seçtim; şimdi vahyolunacak şeylere iyi kulak ver, algıla.
14. İlah olarak sadece ben varım, muhakkak ki, Allah Benim. Artık bundan sonra benim kulum olduğunu bil ve salatı ikame et / bana bağlı olmanın bilinciyle hareket et, Beni anlama ve anlatma gayreti içinde ol. 253
253 (45:14) Kur’an’ da geçen “salat ve türevleri”nin hepsi, “namaz kıl” diye çevrilmiştir ve bu büyük yanlış devam etmektedir. Burada geçen ve Musa Peygamber’e söylenen “ekimis-salat” kelimesi de “namaz kıl” diye çevrilmektedir. O zaman; Musa Peygamber zamanında, şu an uyguladığımız şekilde, namaz var mıydı? Varsa, Musa Peygamber ve ona inananlar nasıl namaz kılıyordu? Hani namaz, Muhammed Peygamber’e Miraç’ta hediye edilmişti?!
Musa Peygamber’in namazı ile, Muhammed Peygamberin namazı farklı mıydı? Farklıysa nasıl? Kaldı ki, Kur’an’da, tüm peygamberlerle ilgili salat kelimesi ifade ediliyor. Örneğin, İsa Peygamber ile ilgili, Meryem Suresi 31. ayette: “ve evsänî bis-salati” “bana namazı tavsiye etti” diye çevriliyor. İsa Peygamber zamanında, namaz var mıydı? Varsa, İsa Peygamber ve ona inananlar nasıl namaz kılıyordu? İsa Peygamber’in namazı ile, Muhammed Peygamber’in namazı farklı mıydı? (Şu ayetlere bakınız: İsrailoğulları için, Mâide Suresi 12, İbrahim Peygamber için, İbrahim Suresi 40, Şuayb Peygamber için, Hûd Suresi 87; İsmail Peygamber için, Meryem Suresi 55 vs.) Hz. Muhammed’e, namazın nasıl kılınacağını Cebrail öğretti diye anlatılır; Müslümanlar da öyle olduğuna inanırlar. O zaman, Cebrail Musa’ya İsa’ya ve diğer peygamberlere de namazın nasıl kılınacağını öğretti mi? Bilinçli bir mü’min bütün bunları sorgular. Bilindiği gibi, “namaz” kelimesi, Arapça değil, Farsçadır.
Kur’an’da geçen “salat” kelimesinin, Türkçe karşılığı şöyle: “Dua etmek. desteklemek, hareket ettirmek, ayağa kalkmak, çabalamak, şirke ve tağuta karşı çıkmak, çok çalışmak, bağlantı kurmak, inanmak, sosyal yardım yapmak, tebrik etmek, ilahi yardım, vahiy / eğitim çalışması yapmak; Kur’an’ı anlayarak okumak, uygulamak,” vs. İlk aklıma gelenler. İşte bütün bunlar Kur’an’da geçen “salat” kelimesine yüklenmiş anlamlardır. Kur’an’da geçen “salat” >>
>> kelimesine, anlatmak istediği konuya göre, bu anlamlardan hangisi uygunsa o anlam verilmelidir.
Kur’an’ın omurgasını teşkil eden salatının bütün bu anlamlarını bir tarafa atarak, Farsça bir kelime olan namaz sözcüğüne indirgemek, Allah’a, Kur’an’a ve Peygamber’e iftiradır diye düşünüyorum. Salatın özünü, insanların toplumla olan çok yönlü ilişkileri oluşturur. Salat sadece dört duvar arasında yapılan bir eylem değildir. “Dinin direği” olarak, toplumsal ve bireysel yaşamın tüm alanlarını kapsar. Örneğin sanat, ekonomi, çevre, siyaset, ahlak, eğitim, hukuk, askeri, sağlık aile gibi, toplumsal yapının tüm kurumları ile ilişkilidir. Salat, toplumsal alandaki olumlu değişimleri etkiler. Salat, toplumsal sorumluluk bilinci verir. Vahiy gelirken, mescitler, eğitim-öğretim, idari, mali, siyasi ve kültürel mekanlar idi ve sahabe için, sosyal dayanışma ve destek kurumlan mekanları olan mescitler, Peygamber’in vefatından 150-200 yıl sonra, Yahudi -Hristiyan ve Fars kültürünün etkisiyle tapınma yerleri haline getirildi, kutsal mekânlar(!) oldu, görevlileri de kutsal kişiler(!) yapıldı.
Farsçada “namaz” sözcüğü, Farsların ateşgedelere tapınma şekline verdikleri isimdir. Vahiy gelirken, münafıklar, kurumsal bir mekanı, tapınma yeri yapmak istediler, Allah izin vermedi. (Zararlı mescid; bak. Tevbe Suresi 107, 108) Ama Peygamber’in, Medine’ye geldiği günlerde, yapılan mescid (Kuba Mes cidi) ise, tapınma yeri değil, gelen vahiyleri öğrenme-öğretme mekânı idi. Yani eğitim-öğretim, ekonomi ve sosyal destek kurumu idi. Bugün, mescidlerin yaptığı işlevi, devletin kurum ve kuruluşları üzerine almıştır.
15. Muhakkak ki, bu dünyanın sonu gelecektir, neredeyse o gizlendi ki, herkes çalışmalarının karşılığı için gayret göstersin.
16. Dikkat et! Dünyanın sonunun gelmesine inanmayıp, arzulan peşinde giden kimseler, seni gerçeklerin arayışından alıkoymasın Sonra kendine yazık edersin
SORULU CEVAPLI ÖĞRETME-EĞİTME YÖNTEMİ
17. Şu elindeki şey nedir? Ey Musa!
18. Musa dedi: “O, bastondur; yürürken ona dayanırım, onunla davarlarıma ağaçlardan yaprak çırparım ve onun bana daha başka yararları da var.”
19. Denildi: Artık o bastonu at; çobanlığı bırak, Ey Musa!
20. Böylece Musa, bastonu attı, çobanlığı bıraktı. Artık bundan sonra onun dayanağı / bastonu bilgilenmektir, Rab adına çalışmaktır.
21. Denildi: Sen bilgiye dayan, Ey Musa! Korkma bilgilenmekle sen, önceki çobanlık halinden başka bir hale döneceksin.
22. Diğer kanıtlarınızla birlikte, kendini ayetlerimiz doğrultusunda geliştir ve her türlü kötülüklerden temizlenerek o gücü lekesiz olarak ortaya çıkar.
23. Sana yüce ayetlerimizden anlatacağız.
24. Sen firavuna git, çünkü o büyüklük taslayanlardan oldu. 254
254 (45:21-24) Yüce Allah, 14. ayette Musa’ya “salatı ikame et” diye buyurmuştu. Salat kelimesinin birçok anlamı olduğunu, 14. ayetin dipnotunda açıkladık. Bunlar arasında, “eğitim-öğretim” ve “tağuta karşı mücadele etme” anlamları da vardı. İşte burada Allah, 17. ayetten 24. ayete kadar Musa’ya, “salat” nasıl “ikame edeceğini” sorulu cevaplı olarak anlatıyor, onu eğitiyor ve tağutla / firavunla mücadele yöntemini gösteriyor. (Bak Bakara Suresi 79-101; Neml Suresi 10, 11; Kasas Suresi 30-32.)
MUSA’NIN İSTEĞİ
25. Musa dedi: “Rabbim! Gerçeklerinle gönlümü genişlet.”
26. “Görevimde bana kolaylık sağla.”
27. “Gerçeklerini anlatmam için konuşmama akıcılık ver ki,”
28. “Sözlerimi iyi anlasınlar.”
29. “Ailemden birini bana yardımcı yap,”
30. “Kardeşim Harun’u.”
31. “Onunla beni güçlendir.”
32. “Görevimde onu bana ortak et ki,”
33. “Seni çokça noksan sıfatlardan uzak tutalım.
34. “Senin buyruklarını başarıyla yerine getirelim.”
35. “Muhakkak ki, Sen bizi görmektesin.”
ALLAH’IN MUSA’YA YANITI VE YAŞAMINDAN HATIRLATMALAR
36. Allah buyurdu: İstediklerin sana verilmiştir, ey Musa!
37. Doğrusu Biz sana, genellikle daha başka iyiliklerde de bulunmuştuk, ey Musa!
38. Hani bir zaman, bilip yapması gereken şeyi. Biz annene vahyetmiştik.255
255 (45:36-37) Bak. Kasas Suresi 35; Allah, Musa’nın annesine vahyettiği gibi, arıya da vahyetti (Nahl Suresi 68), İsa Peygamber’in, havarilerine de vahyetti (Mãide Suresi 111), Göklere de vahyetti (Fussilet Suresi 12).
39. Bebeği sandığın içine koy, sonra sandığı nehire bırak; böylece nehir onu sahile atar. Bana düşmanlık eden ve ona / Musa’ya da düşman olacak olan sandığı alır. Benim gözetimim altında, rahat bir şekilde yetiştirilsin diye üzerine tarafımdan bir muhabbet, bir sevgi koydum.
40. O zaman nehir boyu sandığı takip eden kız kardeşin de firavuna gidip, “Bu çocuğa bakacak birisini size bulayım mı?” diye sordu. Böylece, içi rahatlasın ve üzülmesin diye seni annene tekrar kavuşturduk. Sonra sen, bir kişiyi öldürmüştün de Biz seni sıkıntıdan, endişeden kurtarmış ve çeşitli denemelerden geçirmiştik. Sonra yıllar boyu Medyen halkı arasında kaldın. İşte bu duruma, Hakk’ın takdiri üzere geldin, ey Musa!
41. Sen, Benim ayetlerimi anlatman için seçildin.
42-43. Sen ve kardeşin, ikiniz ayetlerimle firavuna gidin, ona ayetlerimi anlatmayı ihmal etmeyin, çünkü o büyüklük taslayanlardan oldu.
44. Ona gerçekleri anlatırken nazik bir dil ile anlatın. Umulur ki o, gerçeği anlamak için düşünür ya da saygı duyar. 256
256 (45:44) En âm Suresi 12, 54, Nahl Suresi 9, 125; Bakara Suresi 83; Ål’i Imran Suresi 159, Zuhruf Suresi 46-56. ayetleri inceleyiniz.
45. Bunun üzerine Musa ve kardeşi; “Ey Rabbimiz! Firavunun bize karşı taşkınlık etmesinden ya da öfkelenmesinden korkuyoruz,” dediler.
46. Buyurdu: Korkmayın, muhakkak ben sizinle beraberim. Sizi görüyorum ve işitiyorum. 257
257 (45:46) Bak. Kasas Suresi 35.
47. Hadi ona gidin ve deyin ki: “Biz ikimiz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarına yaptığın işkenceye son ver ve onları bizimle beraber gönder. Biz sana, Rabbinden bir kanıt ile geldik. Dosdoğru yolu izleyenlere selam olsun;”
48. “Bize bildirilen buyruk kesinlikle şöyle: Kim Allah’ın ayetlerini yalanlar, onlara sırtını dönerse, muhakkak, başı beladan, sıkıntıdan kurtulmaz.”
49. Firavun dedi ki: “Ey Musa. Sizin Rabbiniz de kimmiş?”
50. Musa: “Bizim Rabbimiz, her şeyi yaratan sonra da yolunu gösterendir.” dedi.
51. Firavun: “Peki önceki nesillerin durumu ne olacak?” dedi.
52. Musa dedi ki: “Onların durumlarıyla ilgili bilgi Rabbime aittir ve bir kitapta kayıtlıdır. Benim Rabbim asla yanlış yapmaz ve asla unutmaz.”
İŞTE RAB İÇİN KANITLAR
53. “O Rab ki, yer küresini sizin yaşam koşullarınız için yayan ve sizin için orada yollar açılmasını oluşturan ve gökten yağmur yağdıran ve o yağmur suyu ile çeşit çeşit, erkekli dişili bitkiler çıkarandır.”
54. “Siz onlardan besleniyorsunuz, hayvanlarınızı da otlatıyorsunuz. Eğer aklınız varsa, işte bunlar sizin için birer ayettir, birer göstergedir. “258
258 (45:53-54) Bak. Nebe Suresi 6,7; Nûh Suresi 19, 20; Zuhruf Suresi 10; Bakara Suresi 22, 14: En-am suresi 99. Enbiya Suresi 31, Fâtır Suresi 27; Neml Suresi 60; Ra’d Suresi 3.
55. “O Rab ki, sizi o yer yüzünde yarattı, orada öleceksiniz ve bir kez daha sizi oradan diriltip çıkartacaktır.”
FİRAVUN SUNULAN KANITLARI POLİTİK
BULDU MUSAYA MEYDAN OKUDU
56. Doğrusu tüm kanıtlarıyla ayetlerimiz ona sunuldu. Fakat o yalanladı ve atalarının inancında diretti.
57. Dedi ki: “Ey Musa! Sen büyücülük yaparak, bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?”
58. “O halde, biz de senin karşına senin benzerin büyücüleri getireceğiz. Şimdi sen bir tartışma yeri ve zamanı belirle de, sana da bize de uygun olsun.”
59. Musa: “Sizinle buluşma zamanı sizin bayram gününüz olsun, zamanı da, her yerin aydınlanıp insanların dışarıya çıktıkları kuşluk vakti olsun,” dedi.
60. Bunun üzerine firavun oradan ayrıldı. Sonra tartışmaya girecek olanları topladı, sonra da onları tartışma yerine getirdi. 259
259 (45:60) A’raf Suresi 109-114; Şuarâ Suresi 34-51; Yunus Suresi 75-89. ayetleri inceleyiniz.
61. Musa, gelen tartışmacılara dedi ki: “Allah hakkında iftira uydurmayın, yalan söylemeyin, size yakışmaz. Böyle yaparsanız siz bir felaket ile yok olursunuz. Kim iftira ederse kesinlikle perişan olur.
62. Onlar hiç oralı olmadı, kendi aralarında ve kapalı bir şekilde fısıltılı olarak konuşarak görüştüler.
63. Sonra seyircilere dönüp; “Bunlar, Musa ve Harun, iki büyücüdür; sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyorlar ve büyüleriyle sizin örnek olan tarikatınızı, inancınızı ortadan kaldırmak istiyorlar;”
64. “Haydi, bunlara karşı birleşin ve tek yumruk halinde bizi destekleyin. Çünkü bugün üstün gelen başarmış olacaktır,” diye halkı tahrik edici bir konuşma yaptılar.
65. Sonra da; “Ey Musa! Önce sen mi bildiklerini ortaya koyarsın, yoksa biz mi koyalım,” dediler.
66. Musa; “Hayır, bilakis, önce siz ortaya koyun,” dedi. Bunun üzerine sihirbazlar, ellerindeki araçlarla ve zihinlerindeki düşüncelerle ortaya koydukları performansla gerçekten oradakileri büyüle diler; hareketlendirip coşturdular. 260
260 (45:66) A’raf Suresi 116-122; Şuara Suresi 43-48. ayetleri inceleyiniz.
67. Bu yüzden Musa, içinde bir korku, bir çekinme hissetti.
68. O zaman biz, ona “Muhakkak ki sen yüce olanı bilensin korkma, çekinme,”
69. “Sen bildiğin o yüceliği doğruluk içinde ortaya koy. Onların ortaya attıkları şeyleri çürütecektir. Onlar gerçek değildir, sadece insan ürünü
şeylerdir. Gerçek dışı ortaya atılan şeyler nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz.” diye hissettirdik.
70. Böylece sihirbazlar, kendi bildiklerini bırakarak teslim oldular, yarışmadan çekildiler. Dediler ki: “Biz Musa ve Harun’un anlattıkları Rabbe inandık,”
FİRAVUN KUDURDU
71. Bu durum karşısında firavun, hiddetlenerek; “Ben size izin vermeden mi yarışmayı bırakıyorsunuz? Üstelik bir de Musa’nın Rabbine inandık diyorsunuz. Anlaşılan size bu bilgileri öğreten büyüğünüz Musa olmalı. Şimdi sizin görevlerinize son vereyim; ellerinizde avuçlarınızda ne varsa, tüm mal varlığınıza el koyayım ve sizi hurma ağaçlarına asayım da hangimizin cezası daha şiddetli ve daha sürekliymiş görün bakalım!” dedi.261
261 (45:71) Ayrıca bak. A’raf Suresi 124; Şuarâ Suresi 49; Mâide Suresi 33: ve dipnotu.
72. O zaman inanmış sihirbazlar; “Biz, tanık olduğumuz gerçeği ve apaçık kanıtları ve bizi yoktan yaratanı bırakıp, asla seni tercih etmeyeceğiz. Bizimle ilgili ne karar verirsen ver; bizim için önemli değil. Çünkü senin verdiğin karar sadece, bu dünya için geçerlidir!”
73. “Biz, Rabbimize inandık. Biz O’ndan, hatalarımızdan dolayı ve senin bize zorbalıkla yaptırdığın yanlışlardan dolayı, af dileyeceğiz, bağışlanma isteyeceğiz. Kuşkusuz, Allah’ın ödülü daha iyi ve cezası daha kalıcıdır,” diye firavuna rest çektiler.
74. Kuşkusuz kim Rabbine karşı günahlarda kalırsa, artık o cehaletin cehennemindedir. Böyle bir ortamda o, ölse ölemez, yaşasa yaşayamaz.
75. Kim iyi ve güzel işler üretir, mümin olarak O’nun yolunda hareket ederse, işte onlar için en yüksek dereceler vardır.
76. Orada su gibi akıp giden yaşamları huzurlu ve mutludur ve daima o haldedir. İşte günahtan temizlenen kimselerin karşılığı böyledir.
77. Dikkatinizi çekerim! Biz Musa’ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar,
denizin çekildiği zamanki sığ bir yoldan geçeceklerini onlara vurgula, anlat. Yakalanmaktan korkma, boğulmaktan endişelenme diye vahyettik. 262
262 (45:77) Bak. Şuara Suresi 52-67; A’raf Suresi 138-147.
78. Firavun, Musa ve adamlarının gittiğini haber alınca, askerleriyle birlikte peşlerine düştü, ne var ki, denizin dalgaları onları içine alıverdi, hepsi boğuldu.
79. Firavun, halkını saptırdı, kandırdı ve doğru yola götürmedi
İSRAİLOĞULLARI
80. Ey İsrailoğulları! Doğrusu Allah sizi düşmanınızdan kurtardı, Tur’un sağ taraflarına yerleşmenizi size vaat etti ve tarımsal ürünler ve bıldırcın besinleri lütfetti. 264
264 (45:80) Bak. Bakara Suresi 40-53.
81. Allah’ın size rızık olarak vermiş olduğu şeylerden tertemiz olarak yiyin ve orada taşkınlık yapmayın, O’nun öfkesini üzerinize çekmeyin. Kim Allah’ın öfkesini üzerine çekerse, bundan sonra o kesinlikle mahvolur gider.265
265 (45:81) Bak. Mäide Suresi 66. ayet.
82. Yaptığı hatalardan pişmanlık duyup dönen kimseler için, elbette Allah mağfiret edendir. İman edenler, iyi ve güzel işler üretenler, hep doğru yoldadır.
83. Kavmin hakkında seni acele ettiren şey nedir, ey Musa?
84. Musa dedi ki: “Rabbim! Senin hoşnutluğunu kazanmak için ve onlar da beni izlesinler diye acele ettim.”
85. Ama sen ayrıldıktan sonra kavmin, bizim gerçeklerimize başkaldırdı ve Sâmirî onları saptırdı.
86. Böylece Musa kavmine öfkeli ve üzgün olarak döndü. Dedi ki: “Ey halkım! Size söz ettiklerimde, Rabbinizden güzellikler bulmadınız mı? Size söylediklerimin yerine gelmesi yoksa uzun mu sürdü?
Yoksa siz Rabbinizden o sıkıntılı hallerinizi mi istiyorsunuz da, bana verdiğiniz sözden döndünüz?” 266
266 (45:86) Bak. A’raf Suresi 150-157.
87. Bunun üzerine halkı: “Ey Musa! Biz sana verdiğimiz sözden, kendi isteğimizle dönmedik. Mısır’dan ayrılırken yanımıza zinet / değerli eşyalardan almıştık, Samiri onları bizden topladı, böylece tüm değerli eşyalarımızı ona bıraktık.”
88. Böylece onlar için ses getiren değerli bir madde / sermaye birikimi ortaya çıkardı, sonra da dedi ki: “İşte sizin ilahınız budur; Musa’nın ilahı da bu, ama o bunu unuttu. “267
267 (45: 88) Bizim burada “değerli bir madde / sermaye” diye anlamlandırdığımız Kur’an ayetinin Arapçası, “iclen ceseden” tamlamasıdır. Burada “iclen” sözcüğüne, “buzağı”, “ceseden” sözcüğüne de “heykel” anlamı verilerek, meallerde, “buzağı heykeli” olarak yer almaktadır. Kelimeler, sözcük anlamları ile çevrilince doğal olarak bu anlam ortaya çıkar. Ancak bu sözcüklerin Kur’an da mecaz anlamları ile geçtiği düşüncesindeyim. Dolayısıyla anlamlandırmanın mecaz anlamlarının Kur’an ruhuna daha uygun olduğunu düşünüyorum. Eski müfessirlerin bu Kur’an ayetlerini anlamlandırırken İsrailiyat kültürünün etkisi altında oldukları çok açık. Zira bu olay, Kutsal Kitap, Mısır’dan Çıkış, 32/1-35te, konu edilir. Orada “Harun altınları topladı. Oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı” der. Yani buzağıdan heykel anlamı Tevrat kaynaklı. Eski müfessirler, Tevrat’taki, altınları toplayanın Harun olduğu yanlışını düzeltiyorlar ama “altından buzağı” yorumlarını olduğu gibi alıyorlar. Sonra gelenler, bizler de düşünmeden aynen taklit etmişiz. Lütfen Tevrat, Çıkış, 32/1-35 inceleyiniz, Kur’an tefsir ve meâlleriyle karşılaştırınız. “Altından buzağı” ifadesini birebir göreceksiniz.
“Buzağı” diye çevrilen, “ıclen” kelimesi, Zâriyât Suresi 26. ayet; A’raf Suresi 148. ayet ve Hûd Suresi 69. ayette de geçmektedir. Bu kelimenin anlamları ile ilgili Hûd Suresi 69. ayetin dipnotunu lütfen okuyunuz. Dikkat! Tekelleşen sermaye kapitalizmi ortaya çıkarır. Bu bağlamda tekelleşmenin ya da maddeyi ilahlaştırmanın fikir ve eylem babasının, Samiri olduğunu düşünebiliriz.
89. Denildi ki: İyi de, o değerli eşyaların, size hiçbir şekilde konuşamadığını, hareket edemediğini, ya da bir yarar veya bir zarar veremediklerini görmüyor musunuz?
90. Doğrusu Harun önceden onları; “Ey halkım! Maddeyi / eşyayı, ilah edinmekle kendinizi yaktınız. Muhakkak ki sizin Rabbiniz, ilahınız
esirgeyen bağışlayan Allah’tır. Gelin beni dinleyin! söyle diklerime kulak verin,” diye onları uyarmıştı.
91. Fakat halkı; ” Musa gelinceye kadar biz odaklandığımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.” dediler.
MUSA KAVMİNE DÖNÜNCE
92-93. Musa döndüğünde Harun’a dedi ki: “Ey Harun! Gerçeklerden saptıklarını gördüğünde, sen neden onlara engel olmadın? Neden söylediklerime uymadın? Yoksa, benim söylediklerime sen de mi başkaldırdın?”
94. Harun dedi ki: “Ey anamın oğlu! Sakalımı ve saçımı çekme Emin ol ben senin, ‘Neden sözümü tutmadın da, İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın,’ demenden korktum.”
95. Sonra da Musa; “Ey Samiri! Sen ne yapmaya çalışıyorsun, derdin ne senin?” diye ona çıkıştı.
96. Samiri; “Ben onların düşünemediği şeyleri düşündüm. Elçi olarak senin anlattıklarından bir miktarını aldım, gerisini attım, sonra da onu kendi düşünceme göre uyguladım. Bu da nefsime hoş geldi,” dedi.
97. Musa dedi ki: “Öyleyse git buradan. Bundan sonra yaşadığın müddetçe sen, “bana yaklaşmayın” diyeceksin ve muhakkak ki, senin sözüne uyanlar da asla başarılı olamayacaklar. İlahına da bak ki, onu sen var ettin, hep ona odaklandın / bağlandın. Elbette onu paramparça edeceğiz, toz duman haline getireceğiz, sonra da onu savurup atacağız.”
98. Muhakkak ki, sizin ilahınız Allah’tan başkası değildir ki, O’ndan başka İlah yoktur. O, bütün her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
KUR’AN, GEÇMİŞ PEYGAMBERLERE GELEN
VAHİYLERİ İÇİNDE TOPLAYAN BİR KİTAPTIR
99. Böylece, Biz sana, daha önce geçmiş olanların haberlerini aktarıyoruz. Doğrusu biz sana, tarafımızdan geçmişte olanları hatırlatan bir Kur’an sunduk.
100. Kim Kur’an’dan yüz çevirirse, Muhakkak ki, ölünceye kadar büyük bir vebal içinde olur.
101. Durumlarını devam ettikleri sürece de büyük vebal altında kalırlar ve onlar ölünceye kadar o kötü yükü taşırlar.
102. Yeniden diriliş duyurusu yapıldığı gün, hepsi Bizde toplanacaklar. O gün, mücrimlerin gözleri donakalmıştır. 268
268 (45:102) Bak. İbrahim Suresi 42; Fâtır Suresi 37; Neml Suresi 87, 88.
103. Suçlular: “Siz sadece on gün filan kaldınız” diye kendi aralarında fısıldaşacaklar.
104. Onların benzeri suçlular da; “Sadece bir gün kaldınız” diyecekler. Konuştukları şeydeki bilginin sahibi biziz, 269
269 (45:103-104) Bak. Mü’minûn Suresi 112-114; Naziât Suresi 46; Rûm Suresi 55,56
105-106. Yeniden diriliş duyurusu yapıldığında, bu kadar görkemli dağlar ne olacak? diye sana soruyorlar. Söyle onlara: “Rabbim onları un ufak edip savuracak, böylece onları dümdüz edip, yerlerini bomboş bırakacaktır.”
107. “Orada ne küçük bir çukur ne de en ufak bir tümsek görebileceksiniz.270
270 (45:107) İnşikâk Suresi 3; İbrahim Suresi 48; Tekvîr Suresi 6; Me’âriç Suresi 9; Karia Suresi 5: Müzzemmil Suresi 73; Nebe Suresi 20.
108. O gün insanlar, en ufak bir kaytarma göstermeden diriliş duyurusuna uyarlar. Bütün her yeri rahmetiyle kaplayanın dışındaki tüm sesler kısılır, artık gizli bir seslenişin dışında bir şey işitemezsin.
109. O gün esirgeyen bağışlayan Allah’tan başkasının yetkisi, şefaati yoktur. Ancak verdiği sözü tutanlarda bir huzur, bir hoşnutluk vardır. 271
271 (45:109) Bak. Bakara Suresi 48; Furkan Suresi 30; Enbiya Suresi 28; Sebe Suresi 23; Zuhruf Suresi 86; Necm Suresi 25, 26; Nebe Suresi 37; Meryem Suresi 87, ayetleri inceleyiniz.
110. Çünkü Allah, herkesin geçmişini ve geleceğini bilir. İnsanlar ise, bilemez, çünkü onların bilgisi sınırlıdır; herkesin geçmişini ve geleceğini kapsayamaz.
111. Ve o gün, tüm yüzler, hayy / diri olan, kayyum / tüm yarattıklarını
gözetip, koruyan Allah’ın huzurunda yere inmiştir. Ve o gün, şirk yükü taşıyan kimseler perişan olacaklardır. 272
272 (45:111) Bak. Hud Suresi 16; Kehf Suresi 105; Al’i İmran Suresi 91.
112. O gün, kim inanmış olarak iyi ve güzel işler yapmışsa, işte o, herhangi bir haksızlıktan ya da hakkının yenilmesinden endişe duymayacaktır. 273
273 (45:112) Bak. Cinn Suresi 13; Nahl Suresi 95-97, İsrå Suresi 19; Enbiya Suresi 94.
113. İşte Biz Kur’an’ı / toplanmış haberleri, Arabiyyen / kolayca anlaşılır bir şekilde sunduk ve içindeki ikazları, uyarıları ayrıntılı olarak açıkladık. Umulur ki, sizler kötülüklerden sakınır, Allah’a şirk koşmazsınız. Böylece sizler gerçekleri anlama ve anma üzere olursunuz. 274
274 (45:113) Allah vahyini, Arapça yazarak göndermedi. Bak. Yusuf Suresi 1,2. ayetleri ve dipnotu okuyunuz.
114. Gerçek yönetici hükümdar, yüceler yücesi Allah’tır. Kur’an ile / toplanmış haberler ile ilgili, hüküm vermede acele etme. Öncelikle, O’nun sana her varlıktan vahyettiği, haber verdiği gerçekleri anlamaya gayret göster ve Rabbim ilmimi arttır, de.
YARATILIŞTAKİ TEMSİLİ SÖYLEŞİ
115. Gerçek olan şu ki, Biz Adem’i / hiç yoktan var ettiğim insanı, yaratırken, fıtratı ile vaatlerimizi uyumlu oluşturduk. Fakat o bu uyumu unuttu ve bunu anlamak için onda bir kararlılık da bulamıyoruz. 275
275 (45:115) Bak: A’raf Suresi 172; Tevbe Suresi 31.
116. Biz Ademe / hiç yoktan var olan insana, evrendeki tüm güçleri anla ve bir teslimiyet içinde ol, dediğimiz zaman, o bir teslimiyet içinde oldu. Ancak iblisi / vesvesesi, teslim olmaktan kaçındı. 276
276 (45:116) “Evrendeki tüm güçler” diye anlamlandırılan kavramın Arapçası, “meläike”, “melekler”dir. Melek kavramıyla ilgili, Fâtır suresi, 1. ve dipnotu okuyunuz.
117. O zaman biz de, “Ey Adem / ey yoktan var olan insan, işte kendi
vesveseniz, sizin düşmanınızdır. Sakın o sizi huzurlu ve mutlu ortamınızdan çıkarmasın, sonra perişan olur sıkıntı çekersiniz “
118. “Muhakkak ki, huzur ve mutlulukta senin için sıkıntı ve perişanlık olmaz,”
119. “Muhakkak ki, o huzur ve mutlulukta senin için hoş olmayan bir durum ve cehaletin sıkıntısı da yoktur,” dedik.
120. Fakat şeytanî halleri onu vesveselendirdi ve dedi ki: “Ey Adem / ey yoktan var olan insan! Sana tükenmez bir mal-mülkün ve yıkılmaz bir saltanatın yolunu göstereyim mi?”
121. Böylece vesveselerinin tuzağına düşerler, kul hakkına, haksız mala-mülke tamah ederler ve hemen içlerindeki mal ve saltanat hırsı depreşiverir, hakları olmayan mal ve mülkü yığmaya, toplamaya başlarlar. Böylece, Adem / insanoğlu, şaşırır, dengesi bozulur. Artık Rabbinin buyruklarını unutup O’na karşı asi duruma düşer. 277
277 (45:120-121) Burada “tükenmez bir mal-mülk” olarak anlamlandırdığımız kelimelerin Arapçası “şecer”dir. Bunun sözcük anlamı “ağaç” olarak meşhur olmuştur. Ancak Kur’anda geçtiği anlamı başkadır. (Bak. Nisa Suresi 65. ayet) “Hicazlılar buğday, arpa ve hurmaya secer derler. “Secer’ sözcüğü “ihtilaf’ ve ‘sarf etme’ anlamlarında da kullanılır. Çünkü ihtilafların, problemlerin çoğu mal yüzündendir. En çok harcaması yapılan da maldır.” (İbni Manzur. Li- sanü-l-Arab, c. 5, s. 32, 33, ŞCR. Mad.)
122. Sonra aklı başına gelir Rabbine sığınır. Böylece yaptıklarına pişman olup tövbe eder ve Hakk’a yol bulur.
123. Bildirildi ki, şeytanî hallerde olanların seviyesi düşük olur, gerçeklerin idrakinden düşerler, hepsi birbirlerine düşman olurlar. Ancak her kim Allah’ın gönderdiği Kur’an’a uyarsa, işte onlar şaşırmazlar, sıkıntı çekmezler, birbirlerinin düşmanı olmazlar. 278
278 (45:123) Kur’an’da yaratılışla ilgili Adem sözcüğü ve Adem kıssaları, Sád Suresi 71-74; A’raf Suresi 11-25, 26, 27, 31, 35; Hicr Suresi 26, 28, 43; Kehf Suresi 50; Bakara Suresi 30-37; Al’i İmrân Suresi 33, 59; Mâide Suresi 27; İsra Suresi 61-65 ve Tâ-Hà Suresi 115-123. ayetlerde geçmektedir. Kur’an’da geçen Adem ile ilgili kıssalar, hep yaratılışla ilgilidir. Bu kıssaları anlamada dikkat edeceğimiz en önemli husus, kıssaların anlatımı, tamamen mecazidir, temsilidir, semboliktir. Sanıldığı ve düşünüldüğü gibi, Allah, İblis’i ve melekleri karşısına alıp bir söyleşi yapmış değildir. >>>
>> “Her şeyi konuşturan Allah onları da konuşturdu.” (Bak. Fussilet Suresi 10, 11, 21); Yoksa gerek yönetim güçleri olan melekler, gerek evrendeki yaratıklar (melekût âlemi) ve gerekse elçi melekler olsun, onların düşünme ve irade özellikleri yoktur. Yüce Rab, onları nasıl programlandırdıysa, aynen onu uygulamakla mükelleftirler.
Kıssalarda geçen, “melek” anlayışının da, kültürümüzde anladığımız, melek anlayışı gibi olduğu düşünülmemelidir. (Fâtır Suresi 1. ayet ve dipnotu okuyun!) Bu kıssalarda Yüce Allah, henüz daha insanı yaratmadan, yaratacağı “beşer” ile ilgili, temsili bilgilendirme yapıyor.
Yüce Allah’ın, insan yaratılışı ve görevleriyle ilgili yarattığı varlıklar / melekler ile kendisi arasında karşılıklı bir tiyatro sahnesini andıran bir canlandırma yapması, âdemoğlunun / insanın, evrenle, çevresiyle ve kendisiyle olan ilişkisini en baştan haber vermek ve her çağın insanına, ilk yaratılış olayını, sanki, ilk oluştaki gibi yaşatmak ve bizim bunu iyice anlayıp kavramamızı sağlamak içindir.
Yoksa, Yahudi ve Hıristiyan kültür kaynaklarının etkisiyle, Kur’an ayetlerindeki insanın ilk yaratılışı anlatımlarını, mecazi olarak ele almazsak,
İblis’in karşı çıkma olayını, Allah’a, bir karşı çıkış olarak değerlendirir ve sanki İblis, Allah’ın bir rakibiymiş gibi anlarız. Sanki Allah ile İblis karşı karşıya geçip bir çekişme yapmış gibi olur ki, asla böyle bir şey söz konusu olamaz.
Kur’an’da okuduğumuz bu olayları, geçmişte olup-geçmiş bir olay olarak değerlendirirsek, okuduğumuz o Kur’an ayetlerinden kendimiz için hiçbir ders çıkaramayacağımız gibi, Yahudi ve Hıristiyan yorumcuların “İblis in meydan okuduğu” şeklindeki yanılgılarına, biz de düşmüş oluruz. Bak. Tekvir/1/1-13; Tekvir:2/1-25; Tekvir: 3/1-24.
124. Kim de Kur’an’ımı anlamaktan yüz çevirirse, elbette ki onun yaşamı sıkıntılar içinde geçer ve ölünceye kadar gerçekleri anlamada körlük içinde kalır.
125. Der ki: “Rabbim! Ben gören biri olduğum halde, neden senin birliğinin gerçeklerini göremedim?”
126. Bildirildi: Ayetlerimiz sana geldi, fakat sen onu görmeyi unuttun ve işte böylece yaşamın gerçeklere kapalı olarak geçti.
127. İşte Rabbinin ayetlerine inanmayanlara, yaşamını boş şeylerde harcayanlara şiddetli sıkıntılar vardır. Sonunda karşılığı da çok sıkıntılı ve kalıcıdır.
128. Hâlâ onlar doğru yolu bulamıyorlar mı? Onlar, daha önce gerçeklerden yüz çevirip helâk olmuş nice medeniyetlerin kalıntıları içinde
dolaşırlarken hiç düşünmezler mi? Herhalde aklıyla düşünenler için buradan çıkarılacak dersler vardır.
129. Eğer Rabbinden, süresi belirlenmiş bir buyruk olmasaydı, kesinlikle bunlar için de helâk kaçınılmaz olurdu.
130. Artık söylenen şeylere göğüs gererek mücadeleye devam et. Güneşin doğuşundan önce ve batmadan önce, Rabbinin, tüm varlığın sahibi olduğunu anlamaya çalış, tüm noksan sıfatlardan arınık olduğunu idrak et. Gecenin her anında ve gündüz vakti de O’nu sürekli anlat, O’nun noksan sıfatlardan uzak olduğunu öğret. Umulur ki sen, bilgi ve kavrayış bakımından olgunluğa ulaşırsın.
131. Verdiğimiz dünya hayatının cezbedici metalarıyla yaşamlarında çıkar peşinde olanlardan bakışını çevir, onların durumuna özenme. Onların durumu sıkıntılar içindedir. Çalışarak elde ettiğin Rabbinin rızkı daha mutluluk vericidir, daha kalıcıdır.
132. Sen insanlara salatı / çalışarak elde etmeyi ve güçlüklere karşı dirençli olmayı anlat. Biz senden bir rızık istemiyoruz, seni de rızıklandıran Biziz. Sonuç, kötülüklerden sakınmak, Allah’a ortak koşmamak içindir.
EN BÜYÜK KANIT KUR’AN
133. Dediler ki: “Muhammed Rabbinden bize bir ayet, bir kanıt getirmeli değil miydi?” Peki, daha önce gelen sayfaların içinde olan açıklamalar onlara gelmedi mi? 279
279 (45:133) Nisâ Suresi 166; İsrå Suresi 15; Kasas Suresi 47,48; En’äm Suresi 131; Hicr Suresi 4; Şuarâ Suresi 208, 209; Kamer Suresi 26; Yunus Suresi 15, 16; ayetleri inceleyiniz.
134. Eğer onlar, ayetlerimizi göndermeden önce, bir azap nedeniyle yok edilmiş olsalardı; “Rabbimiz, ne olurdu bize bir elçi gönderseydin de böyle alçak ve rezil olmadan senin ayetlerine uysaydık olmaz mıydı!” diyeceklerdi.
135. De ki: “Hepimiz gerçekleri arayıp gözlemlemekteyiz. Siz de arayıp gözlemleyin. Dosdoğru yolun yolcularının kimler olduğunu ve kimlerin dosdoğru yol üzerinde olduğunu yakında öğreneceksiniz.”