İniş Sırası: 113
TEVBE SURESİ
Sure No: 9
1. Allah’tan gelen buyrukları tebliğ eden elçisinden, sözleşmeler yaptığınız ortak koşuculara kesin bir tebligattır, ültimatomdur. 1189
2. Ey ortak koşanlar! Bundan böyle bu yerlerde dört ay boyu, serbestçe karar vermeniz için özgürce düşünüp taşının. Artık durumu anlayın,
biliniz ki Allah aciz değildir; aciz olan sizlersiniz. Kuşkusuz gerçeği görmezlikten gelip örtenler. Allah’ı anlama konusunda acınacak bir yanılgı içindedirler.
3. Bir de bu en büyük toplantı günü, Allah’tan gelen buyrukları tebliğ eden elçisinden tüm insanlara bir duyuru var. Ey insanlar! Muhakkak ki şirk koşanlar, Allah’ı ve O’nun elçisini anlamaktan uzak kalırlar. Eğer ortak koşmaktan vazgeçer, bir daha dönmemek üzere tövbe ederseniz, artık onda sizin için bir hayır vardır; yok eğer, Allah’a şirk koşmaya devam ederseniz biliniz ki siz Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçeği görmezlikten gelip şirk koşan kimselere can yakıcı sıkıntılar olduğu duyurulur.
4. Ancak, müşriklerden sizinle antlaşma yapmış olanların, daha sonra onlardan antlaşma koşullarına aynen uyanların ve size karşı saldıranlarla iş birliği yapmamış ve arka da çıkmamış olanların antlaşmalarını süresi bitinceye kadar tamamlayın. Kuşkusuz haksızlıklardan sakınanlarda Allah sevgisi vardır.
5. Verilen dört aylık süre sona erdiğinde de, müşriklere gerçeği anlatmak için, mücadeleye devam edin ve nerede olursa olsun onlara gerçekleri anlatmaya gayret gösterin. Onlarla ilişki kurun, kendinize çekin ve her yerde onları gözetleyin. Eğer onlar bir daha dönmemek üzere tövbe ederlerse, salatı ikame ederlerse, yani barışa, huzura yardımcı olurlarsa ve zekatı, yani vergilerini verirlerse, artık onları Hak yolunda bırakın. Kuşkusuz, Allah çok bağışlayandır; engin merhamet sahibidir. 1190
6. Eğer, ortak koşanlardan biri sizden yardım isterse, Allah’ın kelamını anlatmak için ona yardım edin, sonra da o tatmin oluncaya kadar ona anlatın. Çünkü onlar gerçekleri bilmeyen bir topluluktur.
7. Saldırgan müşrikler için, Allah yanında ve O’nun elçisi yanında nasıl geçerli bir antlaşma olabilir? Ancak güvenli bölgede, saldırmazlık antlaşması yaptıklarınız hariç. Onlar antlaşma koşullarına bağlı kaldıkları sürece, siz de bağlı kalın. Kuşkusuz haksızlıklardan sakınanlarda Allah sevgisi vardır.
8. Evet nasıl olabilir ki, eğer onlar üstün gelselerdi, sizin hakkınızda ne verdikleri söze ve yaptıkları yemine bağlı kalırlardı, ne de geçerli bir antlaşmaya… Şimdi zor durumda iken, onlar konuşmalarıyla sizi inandırmaya çalışırlar. Ama, kalpleri tam tersini ister. Onların çoğu çıkarcı, bozguncu kimselerdir.
9. Onlar, Allah’ın ayetlerini çıkarları için, az bir değere satarlar da, insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Kuşkusuz onların yapmış oldukları çok kötü bir şeydir. 1191
10. Güvenilir kişiler gibi, onların yeminlerine ve antlaşmalarına bağlı kalıp gözetmesi yoktur. İşte onlar hak-hukuk tanımaz saldırganlardır.
11. Ancak, bir daha yapmamak üzere tövbe edenler, salatı ikame edenler, yani barışa, huzura yardımcı olanlar ve zekâtı, yani vergilerini verenler, artık Hak yolda sizinle yoldaş olurlar. Bilgilenmek isteyen bir toplum için, bizim ayetlerimiz son derece açıktır.
12. Eğer onlar, verdikleri sözden sonra yeminlerini bozarlar ve sizinle düzeniniz hakkında inatlaşmaya kalkarlarsa, artık onlar gerçeği görmezlikten gelip örtmede ileri giderek kendilerini mahvetmiş olurlar. Doğrusu onlarda, ettikleri yeminin bilinci yoktur. Umulur ki onlar hatalarının farkına varıp vazgeçerler.
13. Gözünüzü açın! Yeminlerini bozan, elçiyi bulunduğu yerden çıkarmaya kalkışan ve saldırıyı size karşı ilk defa başlatan bir topluluğa karşı
mücadele etmez misiniz? Yoksa onlara içten saygı ve sevgi mi besliyorsunuz? Unutmayın, gerçek olan Allah’tır; eğer inanmış kimselerseniz, öncelikle Allah’a sevgi ve saygı besleyiniz.
14-15. Onlara gerçekleri anlatmak için mücadele edin ki, sizin gayretinizle Allah onları azap verici cehaletten kurtarsın. İnanmış bir topluluğun gönüllerinde iyileştirme vardır. Onlarda ise, cehaletin rezil edici sıkıntısı ve kini vardır. O bakımdan sizler, onlara karşı yardımcı olunuz ki, onların kalplerindeki kin ve nefret gitsin. İçtenlikle hatasından dönmek isteyen kimse yaptığı hatalardan pişman olur tövbe ederse, Allah onun kalbindeki kin ve nefreti giderir. Allah tüm varlığa ilmiyle hakim olandır.
16. Yoksa siz, terk edilmiş olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Sizden gerçekler için çaba harcayan kimseleri Allah bilmiyor mu? Onlar Allah’tan başkasına sığınmazlar ve o elçiden ve inananlardan başkasını da sırdaş, dost edinmezler. Allah yapmış olduğunuz her şeyden haberdardır.
KA’BE’NİN BAKIM VE ORGANİZASYONU TÜM İNANANLARA AİTTİR
GELİRİ İSE, DÜNYADAKİ TÜM YOKSULLAR İÇİNDİR
17. Ortak koşanlar, gerçekleri görmezlikten gelip örttüklerine, kendi vicdanlarında tanıklık edip dururken, Allah’ın mescitlerinin yani kamuya ait yerlerin bakım ve yönetimini sahiplenmeleri olacak şey değildir. Onlar çalışmalarını kendi çıkarları için yaparlar, o yüzden yaptıklarının hepsi boşa gider. Onlar devamlı ateş içindedirler. 1192
HAC ORGANİZASYONUNDA
GÖREV ALACAK ÜYELERİN ÖZELLİKLERİ
18. Kuşkusuz Allah’ın mescitlerini yani kamu adına, insanlık adına olan toplantı yerlerini düzenleyip yöneten kimseler, Allah’a iman eden, sonunda yaptığı işin hesabını vereceğine inanan, salatı ikame eden, yani Allah’a bağlılık bilinciyle topluma, insanlığa hizmet eden ve zekâtı, yani temizlenme içinde olup kazancının vergisini veren ve hiç kimseden korkmadan, çekinmeden Allah’ın buyruklarını uygulayanlardan başkası değildir. İşte bunlar Hak üzere düzenleyip yönetenlerdir.
İSLAM ÖNCESİ VE ÇAĞIMIZDA
HAC TOPLANTISINI YÖNETENLERE UYARI
19. Ey Ka’be’yi yönetenler! Siz hacılara zemzem suyu dağıtmayı ve Mescid’i Haram’ın bakımını yapmayı ve hizmetlerini görmeyi, Allah’a iman eden, sonunda yaptığı işin hesabını vereceğine inanan ve Allah yolunda gerçekleri anlatmak için çaba harcayan kimseler gibi mi tutuyorsunuz? Bunlar, Allah yanında aynı değildir. Şirk koşan, kendi çıkarları için iş yapan zalimler topluluğunu Allah hidayete erdirmez.
20. İman etmiş, Allah bilincine ulaşmak için göç etmiş, malları ve canlarıyla Allah yolunda çaba harcamış kimseler, Allah yanında derece bakımından en büyüktür. İşte, kazançlı çıkanlar onlardır. 1193
21-22. Onlara müjdeler olsun! Onlar Rabblerini tanırlar, rahmeti nedeniyle tüm varlığın ondan olduğunu idrak ederler ve onlar bir huzur ve hoşnutluk içindedirler. Onlar durumlarını değiştirmedikleri sürece, bulundukları yerde tükenmez nimetler içinde devamlı kalırlar. İşte Allah’a ait olan yüce karşılık budur.
23. Ey iman etmiş kimseler! Aile büyükleriniz, çocuklarınız ve kardeşleriniz, eğer gerçekleri görmezlikten gelip örtüyorlarsa, kendi ortak koşucu inançlarının tercihinde ve sevgisindelerse, o yolda onları dost ediniyorlarsa, onların o durumlarından uzak durun. Kim, sizden onların o ortak koşucu anlayışlarına dönerse, işte onlar, evet onlar kendilerine yazık etmiş olurlar.
24. De ki: “Aile büyükleriniz, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, yakınlarınız, kazandığınız servetler, kötüye gitmesinden endişe ettiğiniz ticari işleriniz ve çok sevdiğiniz evleriniz size, Allah’ tan ve o elçinin tebliğ ettiği buyruklardan ve o buyruklar doğrultusunda çaba harcamaktan daha sevimli geliyorsa, o zaman Allah’ın buyruklarını anlayıncaya kadar bekleyin, gözetleyin. Şirke sapan topluluklar, Allah’ın dosdoğru yolunu bulamazlar.”
25. And olsun! Allah her zaman her yerde ve herkese yardım edendir. Size birçok yerde olduğu gibi, Huneyn günü de yardım etti. Hani o zaman siz, Allah’a değil de, sayısal çoğunluğunuza güvenmiştiniz; ama sayısal çoğunluğunuzun size hiçbir yararı olmamıştı ve tüm genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti ve sonunda bozguna uğrayıp geri dönüp kaçmıştınız. 1194
26. Bozgundan sonra Allah, elçisi ve inananlar üzerine, sizin görmediğiniz, azim, güven, cesaret, moral vs. gibi, sakinlik ve cesaret veren güçler, duygular indirdi de, gerçekleri görmezlikten gelip örtenlere karşı sizin direnciniz, onları çok zor duruma düşürmüştü. Böylece gerçeği örtenler cezalarını görmüşlerdi.
27. Bütün olup bitenlerden sonra, isteyen kimse; yaptıkları yanlışlardan pişmanlık duyup, bir daha yapmamak üzere Allah’a yönelirse, Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
ORTAK KOŞUCULUK, PİSLİKTİR
28. Ey iman etmiş kimseler! Muhakkak ki, Allah’a ortak koşma hali bir pisliktir, bir düşünce kirliliğidir. Artık bundan sonra ortak koşanlar Mescid’i Haram’ın yönetiminden uzak dursunlar. Eğer siz, yönetmede bilgisiz olmaktan çekiniyorsanız, Allah dilemesiyle, kendi lütfundan sizi ilmiyle zenginleştirecektir. Çünkü Allah, ilmiyle tüm varlığa hakim olandır.
29. Kitap verilen kimselerden, Allah’a, Ahiret gününe inanmayan ve o elçi tarafından haber verilen yasaklara uymayan, dinin / düzenin yasalarına boyun eğmeyen kimselere, gerçekleri anlatmak için mücadele edin ki, onlar boyun eğsinler ve kendiliklerinden vergilerini versinler.
ALLAH’A ÇOCUK YAKIŞTIRMAK
30. Yol göstericileriz diyen Yahudi din adamları: ” Üzeyr Allah’ın oğludur,” dediler ve yardım edenleriz diyen Hıristiyan din adamları: “Mesih-İsa, Allah’ın oğludur” dediler. Onların ağızlarından çıkan bu sözler, daha önceki gerçekleri örtbas edenleri taklit etmektir. Onlar Allah hakkında nasıl yalanlarda kalıp kendilerine kıyıyorlar. 1195
31. Onlar Kahinleri, Ruhbanları, yani din adamlarını Allah’tan başka Rabler yani koruyucular, terbiye ediciler, itaat ediciler edindiler. Mesih-İsa Meryem’in oğludur. Onlar tek bir ilaha kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. Başka ilah yok, sadece Allah var! O, noksan sıfatlardan arınıktır; Allah, onların ortak koştukları şeylerden çok uzaktır.
ALLAH, IŞIĞINI / KUR’AN’INI TAMAMLADI
32. Onlar ağızlarından çıkan sözlerle, uydurdukları rivayetlerle, Allah’ın ışığını, yani Kur’an’ını karartmaya çalışırlar. Gerçekleri görmezlikten gelip örtenler hiç hoşlanmadıkları halde, Allah, Işığını / Kur’an’ını tamamlamıştır.
33. Allah, ortak koşucular hoşlanmasalar da dinlerinin, yani düzenlerinin bozulması üzerine, dinin / düzenin doğrularını açıklamak ve dosdoğru yolu göstermek için, o elçiyi gönderdi. 1196
DİNİ MESLEK EDİNENLER
HALKI KANDIRARAK PARALARINI YERLER
34. Ey iman etmiş kişiler! Kendini din adamı sayanların çoğu, asılsız bilgiler vererek insanların mallarını, paralarını yerler ve Allah’ın buyruklarının anlaşılmasına engel olurlar ve o kimseler altını, gümüşü, parayı, malı biriktirirler ve Allah’ın buyrukları hakkında, ondan hiçbir şey de vermezler. Onlara can yakıcı bir azabın haberini bildir. 1197
35. Gün gelecek, topladıkları o altınlar, paralar, cehennem ateşi içinde kaynatılarak onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacak ve “İşte bu, kendi çıkarınız için biriktirdiğiniz şeydir; şimdi katlanın biriktirdiklerinizin sonucuna” denecek.
EVREN DE ALLAH’IN BİR KİTABIDIR
36. Kuşkusuz evren, gökler ve yer yaratılırken, Allah’ın yazılımında, ayların sayısı on iki ay olarak kodlandı. Onlardan dördü yasaklı kılındı. İşte bu, koruyucunun koyduğu dindir, yani düzendir, yasadır. Artık yasayı çiğneyerek kendinize zalimlik etmeyin. Ortak koşanlar nasıl ki size karşı hep birlikte cehaletlerinin mücadelesini veriyorlarsa, siz de onlara karşı hep birlikte gerçeklerin mücadelesini verin. Kuşkusuz, ortak koşmaktan sakınanlar, Allah ile beraber olduklarını bilirler. 1198
37. Kuşkusuz, Allah’ın koymuş olduğu düzenin kurallarını, geleneklere uydurup yerlerini değiştirmek, gerçeği örtmede kocaman bir aldatmadır. Böyle yapmakla, gerçekleri örten kimseler kandırılmış olur. Onlar, Allah’ın haram kıldığı, yasak kıldığı şeyleri, zaman zaman adetlerine uydurup, yaşamlarında onları kendilerine helâlleştirirler. Böylece Allah’ın haram saydığı durumları onlar helâl sayarlar. Onların bu aldatmaca tutumları da, kendilerine cazip görünür. Gerçekleri görmezlikten gelip örten topluluklar, Allah’ın dosdoğru yolunu bulamazlar.
“ÖNCE VATAN”
38. Ey iman etmiş kimseler! Size, Allah yolunda hep beraber olun denildiğinde, size ne oldu ki, sonunda, yeryüzündeki dünya yaşamının isteği siz de daha ağır bastı. Oysa, dünya yaşamının zevki, sonraki yaşama göre ancak çok az bir şeydir.
39. Öyle ise sizler, çok acı sıkıntılarla karşılaşsanız bile, gerektiğinde hep beraber seferber olunuz. Yoksa başka bir topluluk gelir sizi yerinizden yurdunuzdan eder ve siz, hiçbir şeyle onun vereceği zarara mani olamazsınız. Allah her şeydeki kudretin sahibidir.
ALLAH ELÇİSİNİ DESTEKLER ELÇİ VE MAĞARA ARKADAŞI
40. Ancak sizler, sefer için, elçiyi desteklemediniz, kesinlikle Allah, ona yardım eder. Hatırlayın, gerçekleri görmezlikten gelip örten ortak koşucular, onu şehirden çıkardıklarında, arkadaşı ile birlikte ikisi mağaraya sığınmışlardı da, üzüntü ve endişe içindeki arkadaşına: “Üzülme muhakkak ki, Allah bizimle beraberdir,” demişti. İşte o zaman Allah, onun üzerine güven, huzur, moral vs. gibi sakinleştirici duyguları indirmiş ve o görmedikleri bu güçler nedeniyle ona yardım etmişti. Gerçekleri görmezlikten gelip örten ortak koşucular, Allah’ın buyruklarını önemsemediler, aşağı kıldılar. Allah’ın buyrukları ise, işte yüce olan odur. Çünkü Allah, her şeyin yüce sahibi ve tüm varlığa hakim olandır.
41. Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla gerek hafif, gerekse ağır koşullarda ve çaba harcayarak hep birlikte seferber olun. Eğer sizler bilirseniz, böyle davranmanızda sizin için bir iyilik vardır.
ÇIKARCI KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ VE ELÇİYE İKAZ
42. Eğer hemen elde edilecek bir dünyalık ve normal uzunlukta bir yolculuk olsaydı, onlar, mutlaka sana tabi olur arkana düşerlerdi. Fakat yolculuk onlara uzak ve sıkıntılı geldi. Ama sanki istekleri varmış gibi, onlar kendilerinden geçercesine: “Eğer gücümüz ve olanaklarımız elverseydi sizinle birlikte sefere çıkardık,” diye Allah adına yemin ederler. Allah da biliyor ki, hiç kuşkusuz onlar yalan söylüyorlar.
43. Doğru kimseler mi yalancılıkları bilinen kimseler mi iyice araştırıp açığa çıkarmadan, sen onlara niçin izin verdin? Neyse ki, Allah seni bağışladı.
44. Allah’a iman eden kimseler senden izin istemezler, onlar mallarıyla ve canlarıyla son anlarına kadar çaba harcarlar ve onlar her şeyi bilen Allah’a karşı kötülüklerden sakınırlar.
45. Kuşkusuz Allah’a içtenlikle iman etmeyenler senden izin isterler, onların kalpleri son anlarına kadar kuşku içindedir ve onlar kuşkuları içinde bocalayıp dururlar.
46. Şayet onlar sefere çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili bir hazırlık içinde olurlardı. Fakat onlar, Allah’ın emir buyurduğu seferi kerih gördüler, iğrenç buldular. Böylece o durumları, onların sefere çıkmalarına engel oldu da, onlara: “Geride kalan kadın ve çocuklar gibi, siz de geride kalın,” denildi.
47. Eğer, onlar sizin içinizde sefere çıkmış olsalardı, bozgunculuktan başka size bir katkı yapmazlar ve içinizde nifak çıkarmak amacıyla ordu bozanlık yaparlardı. Üstelik içinizde, onların fitnesine kulak verecekler de vardı. Kendi zararına iş yapanlar, Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını anlayamazlar.
48. Dikkatinizi çekerim! Onlar daha önce de aranıza nifak sokmak istediler ve senin için ne kumpaslar kurdular. Ama onlar ne kadar engellemeye çalışsalar da, Allah’ın emri açığa çıktı ve hak yerine geldi.
49. Onlardan, “Bana izin ver, ben nifakçı değilim” diyen kimseler, bizzat nifakın içine düşmüş olanlar değil mi? Muhakkak ki onlar, gerçekleri örtüp görmezlikten gelmeleri nedeniyle, cehaletin cehennemiyle kuşatılmışlardır.
50. Eğer sen seferden güzel bir sonuçla dönsen, onlar üzülürler ve eğer sıkıntılı bir durumla karşılaşmış olsan: “Biz zaten önceden işimizi sağlama almıştık,” derler ve sevinerek oradan uzaklaşırlar.
51. De ki: “Allah’ın buyruklarından başka bir şey bizi asla etkilemez. O’dur bizim Mevlamız, koruyucumuz ve yüce olan Allah’tır. Mü’minler her şeyleriyle O’na teslimiyet içindedirler.”
52. De ki: “Siz bizimle ilgili, şehitlik ve gazilik gibi, iki güzel şeyden başkasını mı bekliyorsunuz? Biz sizden, kendinize isabet eden sıkıntıları giderenin Allah olduğunu ve gücümüzün O’ndan geldiğini anlamanızı bekliyoruz. Haydi bekleyin, kuşkusuz biz de, sizinle beraber beklemekteyiz.”
53. De ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz yardımda bulunun, yardımlarınız asla makbul olmayacaktır. Çünkü siz, bozgunculuk eden bir topluluk oldunuz.”
54. Sizin yardımlarınızın kabul edilmeyişinin nedeni, siz, Allah’ın buyruklarını görmezlikten geldiniz ve o elçiye uymadınız, salata yani sefere çıkmadınız, ancak bahaneler ileri sürdünüz ve sefer için yaptığınız yardımı, ancak zorla, gönülsüz yaptınız. 1199
AMAÇSIZ SERVET VE HAYIRSIZ EVLAT SIKINTIDIR
55. Artık bundan böyle, onların ne servetlerinin ne de çocuklarının çokluğu seni imrendirmesin. Kuşkusuz öyle bir duyguya kapılmak, Allah’ın istediği şey değildir; o servet ve çocuklar, dünya hayatında onlar için sıkıntıdan başka bir şey değildir. Kendileri bunun farkında değiller ve onlar, gerçekleri görmezlikten gelip örterler.
56. Onlar, sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler; oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar, bir o yana bir bu yana, ikilikte kalan bir topluluktur.
57. Eğer onlar, sığınacak bir yer ya da bir mağara veya girebilecekleri bir delik bulsalardı, hemen oraya yönelirler ve girmek için koşarak giderlerdi.
KAMU GELİRLERİ NERELERE HARCANIR
58. Sosyal yardımların paylaşımı hakkında, onlardan seni eleştiren kimseler vardır. Eğer o sosyal yardımdan kendilerine de verilmişse gayet memnundurlar; ama verilmemişse, o zaman da onlar öfkelenirler, demediklerini bırakmazlar.
59. Halbuki onlar: “Allah’ın bize verdiklerinden razı olduk ve o elçinin paylaşımından da razı olduk. Allah lütfundan yine verir ve o elçi de bize pay eder. Aslında biz sadece Allah’tan beklemekteyiz,” deselerdi olmaz mıydı?
60. Kaldı ki, sosyal yardımlar, yani kamunun gelirleri; toplum yararına zorunlu bir görev olarak, fakirler, dar gelirliler, işsizler, kamu görevlileri, toplumsal dirliği ve birliği pekiştirecek sosyal kurumlar, zihinleri tutsaklıktan kurtarıp aydınlatacak eğitim kurumları, toplum yararına yatırım yapan borçlular, Allah yolunda, yani halkın can, mal ve güvenliğini koruma yolunda çaba harcayan birimler ve yolda kalmışlar için harcanır. Allah, ilmiyle her şeyi bilen ve en doğru karar verendir. 1200
61. İkiyüzlülerden peygamberi üzen kimseler de vardır. Onlar derler ki: “O safın tekidir, ne dinlerse inanan bir kulaktır.” De ki: “O, kesinlikle sizin için bir hayır kulağıdır. O, Allah’a koşulsuz inanır, mü’minlere tam olarak güvenir ve sizden iman edenlerinize de merhametle, sevgiyle kucak açandır.” Unutmayın, Allah’ın elçisini üzen kimselere, kesinlikle onlara, acı verici üzüntüler vardır.
62. Size hoş görünüp gözünüze girmek için, Allah adına size yemin ederler. Eğer onlar, güvenilir kimseler olsalardı, Allah’ın rızasını ararlar ve o elçinin kişiliğine değil, tebliğ ettiği gerçekler üzere olurlardı. 1201
63. Hâlâ bilmediler mi ki, Allah’a karşı sınırı aşan ve O’nun elçisini anlayamayan kimse, sürekli cehennemi sıkıtılar içindedir ve durumlarını değiştirmedikleri sürece de devamlı o halde kalıcıdır. İşte, kepazeliğin en büyüğü de budur.
İKİYÜZLÜLER
64. İkiyüzlüler, kalplerinde gizledikleri alaycı düşüncelerini ifşa edecek bir Kur’an suresinin, inananlara indirilmesinden de korkuyorlar. De ki: “Alay edin bakalım; kuşkusuz Allah, korktuğunuz o alaycı düşünceleri açığa çıkarıcıdır.”
65. Şayet onlara, neden alay ettiklerini sorsan: “Biz kendi aramızda, öylesine tartışıp şakalaşıyoruz,” derler. De ki: “Siz, Allah hakkında, O’nun ayetleri hakkında ve O’nun elçisi hakkında mı alay ediyorsunuz?
66. Siz inandık diyorsunuz, sonra da gerçekleri görmezlikten gelip örtüyorsunuz, bunun özrü olmaz. İçinizden bir grup bilmeden yaptığı için, özrü kabul edilse de, bilerek yapmış olan grup, suçlarının cezasını çeker.
67. İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerine münkeri, yani kötü olan şeyleri emrederler; ma’rufu, yani iyi ve güzel olan şeyleri men ederler ve kendilerini gücün, kudretin sahibi sayarlar, Allah’ın gücünü, iradesini unuturlar. Böylece onlar, Allah’ı hiçe saymalarından dolayı gerçeklerden saparak, münafıklardan olurlar.
68. Allah’ın vaadidir; ikiyüzlü erkekler, ikiyüzlü kadınlar ve gerçekleri görmezlikten gelip örtenler, davranışlarında ısrar ettikleri sürece, devamlı olarak cehennemi sıkıntılar içindedirler. O da onlara yeter! Onlar Allah’ı gereği gibi anlamayıp rahmetten uzaklaşanlardır ve onlar devamlı sıkıntılarda kalanlardır.
GÜNÜMÜZ MÜNAFIKLARINA UYARI
69. Ey çağdaş ikiyüzlüler! Sizden öncekiler gibi, siz de daha fazla güçlü olmak için, daha çok mal ve daha çok evlat peşinde oluyorsunuz. Öyle ki, onlar sahip oldukları kadarıyla eğlenmeyi sürdürmüşlerdi, siz de sahip olduğunuz kadarıyla eğleniyorsunuz. Sizden öncekilerin o durumları gibi, siz de o durumlardasınız ve onların dünya zevkine,
dünya çıkarına düştüğü gibi, siz de düşüyorsunuz. Ama sizden önceki ikiyüzlülerin tüm yaptıkları işler, dünyada da ahi- rette de boşa gitmiştir ve işte olanlar kaybedenlerdir.
70. Onlardan öncekilerin haberleri sizlere gelmedi mi? Nûh halkının sular altında kalması, Ad kavminin korkunç bir rüzgârla ve Semûd kavminin şiddetli bir depremle yok olması, İbrahim’in puta tapar halkıyla mücadelesi, Medyen sakinleri ve altüst olmuş o şehirler ve halklar… Onlara, kendilerinden olan elçiler apaçık kanıtlarla gerçekleri tebliğ etmişlerdi. Onlar yalanladılar, anlamak istemediler. O bakımdan Allah onlara haksızlık etmiş değildi; fakat onlar şirk koşarak kendileri yok oluşlarını hazırladılar.
GÜVENİLİR KADINLAR VE GÜVENİLİR ERKEKLER
71. Mü’min, yani güvenilir erkekler ve mü’min, güvenilir kadınlar birbirlerine dost olmayı, yardımcı olmayı önerirler, ma’rufu, yani iyi ve güzel olan şeyleri emrederler ve münkeri, yani kötü olan şeyleri men ederler, salatı yani Allah’a bağlılık bilinciyle toplumsal destekleşmeyi ayakta tutarlar ve zekâtı, yani vergilerini verirler ve Allah’a itaat ederler ve o elçiye uyarlar. İşte onlar Allah’ın merhamet edici olduğunu anlayanlardır ve muhakkak ki Allah tüm değerlerin yüce sahibidir, tüm varlığa hakim olandır.
72. Allah’ın vaadidir; o güvenilir erkekler ve o güvenilir kadınlar, durumlarını değiştirmedikleri sürece, su gibi akıp giden yaşamlarında huzurlu ve mutlu olurlar ve bulundukları yerde tertemiz, sorunsuz, en üst seviyede bir huzur ve mutluluk içindedirler. Allah’ın rızasını kazanmak ise en büyük mutluluktur. İşte o yüce kurtuluş budur.
73. Ey Nebî! İkiyüzlülük, gerçekleri görmezlikten gelip örtme ve çirkin sözler söyleme durumunda olanlara, doğruları anlatmak için çaba harca. Onların o durumları cehaletin cehennemidir ve o çok kötü bir durumdur.
74. Onlar: “Biz kötü söz söylemeyiz,” diye Allah adına yemin ederler. Doğrusu onlar, o kötü, çirkin kelimeleri söylediler ve böylece onlar, barış ve huzur sonrası gerçekleri örtbas ettiler ve elçiyi yanıltmaya niyetlendiler ama başarılı olamadılar. Dahası Allah’ın lütfuyla kendilerini zenginleştirdiğini ve o elçinin katkısını anlamada istekli olmadılar.
Artık bundan sonra yaptıklarına pişmanlık duyup, bir daha yapmamak üzere söz verirlerse, kendileri için daha hayırlı olur ve eğer onlar Allah’tan yüz çevirirlerse, dünyada ve ahirette can yakıcı sıkıntılarla zor durumda kalırlar ve onların yeryüzünde ne bir koruyucuları ne de bir yardımcıları bulunur.
75. İkiyüzlülerden pişmanlık duyup Allah’a söz veren kimse, kendisine lütfedilenleri, verilenleri bizim verdiğimizi bilir. Eğer dürüst, özü-sözü bir olursa, elbette o bizi anlayan erdemli kimselerden olur.
76. Ancak onlar, kendilerine lütfedilenlerin sahibini bilip teslim etmediler ve yüz çevirdiler ve onlar eski bildiklerine devam ettiler.
77. Böylece onlar, verdikleri sözde durmayıp Allah adına yemin etmeleri ve yalan söylüyor olmaları nedeniyle, her zaman onların kalplerinde bir nifak, bir ikilik vardır.
78. Hâlâ bilmiyorlar mı? Muhakkak ki Allah, onların gizlediklerini de, fısıltılı konuşmalarını da bilir ve muhakkak Allah görünmeyen, bilinmeyen âlemdeki ilmin sahibidir.
79. Mü’minlerin doğruluk, cömertlik içinde olmalarını alaya alan, küçük gören o kimseler, onların Allah yolundaki çabalarını anlayamazlar. Bu nedenle onlar Allah’ı önemsemezler, aslında onlar kendilerini önemsememiş oluyorlar ve onlar can yakıcı sıkıntılarda kalıyorlar.
80. Onlar için bağışlanma ya da bağışlanmama fark etmez; kaldı ki onlara yetmiş kere af dileyin desen, yine de onlar Allah’ın affediciliğini asla anlamak istemezler. Çünkü onlar, Allah’ın buyruklarını ve o elçiyi görmezlikten geliyorlar. Gerçekleri bırakıp şirk anlayışında olan grup, Allah’a yol bulamaz.
81-82. Onlar Allah’ın elçisine aykırı davranmaktan hoşlanırlar, onunla beraber hareket etmezler, geride kalırlar ve Allah yolunda malları ve canları ile çaba harcayanları hor görürler ve: “Böyle aşırı sıcakta sefere gidilmez” derler. De ki: “Cehennemin ateşi çok daha sıcaktır; keşke iyice kavrayıp anlamış olsalardı.” Artık bundan böyle onlar, tüm bu davranışlarının karşılığı olarak az gülüp, çok ağlasınlar.
83. Eğer Allah’ım izniyle, sen onlardan o grubun yanına döner ve başka bir sefere çıkmak için onlar senden izin isterlerse, onlara de ki: “Artık siz benimle beraber asla sefere çıkmayacaksınız ve asla düşmana karşı benimle birlikte savaşmayacaksınız. Çünkü siz, ilk seferde bizimle gelmeyip, geride kalmaktan hoşlanmıştınız. Öyle ise, şimdi de geride kalan kadın ve çocuklarla beraber oturun oturduğunuz yerde.”
84. O durumdaki ikiyüzlülerden birine ölene kadar asla uyma, ölünce de mezarları başında durma. Çünkü onlar Allah’ın buyruklarını ve o elçiyi görmezlikten geldiler ve Hak yoldan sapmışlar olarak öldüler.
85. Sen onların mallarının ve çocuklarının çokluğuna imrenme, kuşkusuz öyle bir duyguya kapılmak, Allah’ın istediği şey değildir. O servet ve çocuklar, dünyada onlar için sıkıntıdan başka bir şey değildir. Kendileri bunun farkında değiller ve onlar, gerçekleri görmezlikten gelip örterler. 1202
86-87. “Allah’a koşulsuz iman edin, o elçi ile birlikte çaba harcayın” diye bir sure indirildiği zaman, onlardan çok mal ve çok çocuğa sahip olanları sana bahaneler ileri sürerler ve: “Bize izin ver de buralarda kalalım,” derler ve böylece onlar geride kalanlarla birlikte olmaya razı olurlar. Onların bilinçleri gerçeği anlamaya kapalıdır; bu nedenle onlar, gerçek olanı algılayamazlar.
88-89. Fakat elçi ve iman etmiş kimseler hep beraber mallarıyla ve canlarıyla çaba harcarlar. İşte tüm iyilikler, güzellikler onlar içindir ve işte kurtuluşa erenler onlardır. Su gibi akıp giden yaşamlarında, durumlarını değiştirmedikleri sürece, onlar Allah’ta huzur bulurlar ve devamlı o halde kalırlar. İşte yüce kurtuluş budur.
90. Araplardan bazıları, kendilerine izin verilmesi için, sefere gidememe mazeretlerini anlatmak üzere gelirler; Allah adına o elçiye yalan söyleyen kimseler ise, hiçbir gerekçe göstermeden oturup kalırlar. Onlardan gerçekleri görmezlikten gelip örten kimseler, acı verici sıkıntılarla karşılaşacaktır.
91-92. İhtiyar olanlar, hasta olanlar, sefer için yardım edecek bir şey bulamayanlar, Allah için o elçiye bağlı olduklarını etrafındakilere anlattıkları takdirde, onlara bir sorumluluk yoktur. Ayrıca, sefer için, bir binek alabilecek güçleri olmadığından, sana gelip de kendilerine bir binek istediklerinde: “Size yol için binecek bir şey bulamıyorum,” deyince, üzüntüden ağlayarak geri dönenlere de bir sorumluluk yoktur. Hak yolunda tüm özüyle Allah’a bağlı olup da, anılan koşullarda olanların üzerine de bir sorumluluk yoktur. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
93. Sorumluluk ancak, varlıklı ve sağlıklı oldukları halde, yola gitmemek için senden izin isteyenleredir. Onlar, geride kalan kadın ve çocuklarla birlikte kalmaya razı oldular. Bu davranışlarıyla onlar, kalplerini Allah’ın buyruklarına kapatmışlardır, artık onlar başlarına geleceği bilmezler.
94. Siz seferden onların yanına döndüğünüz zaman, size özür beyan ederler. De ki: “Özür beyan etmeyin; biz, Allah’tan gelen haberleri size açıkladık, ama siz asla inanmadınız. Allah sizin amellerinize bakar. O’nun elçisine uyun; sonunda görüneni ve görünmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O zaman yapmakta olduğunuz şeyler size haber verilecektir.”
95. Siz seferden onların yanına döndüğünüz zaman, onlardan yüz çevirdiğiniz için, değişeceklerine dair Allah adına size yemin ederler. Artık onlardan uzak dur. Muhakkak ki onlar; kişiliksiz, düşünceleri kirli ikiyüzlülerdir. Yapmış oldukları şeyin bir karşılığı olarak onların bulundukları durum cehaletin cehennemidir.
96. İkiyüzlüler, kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız da, artık o kişiliksiz, hak yoldan sapmış topluluklar Allah’ın buyruklarından hoşlanmazlar.
ARAPLAR
97. Arapların çoğunluğu, gerçekleri görmezlikten gelip örtmede ve ikiyüzlülükte ve kargaşa çıkarmada en aşırıdır ve Allah’ın elçisine indirdiği Kur’an’ın içeriğini bilmemeye, anlamamaya daha yatkındır. Allah, her şeyi en iyi bilendir, en doğru buyruğu bildirendir.
98. Çoğu Araplar da kamu adına verdiği vergileri, kendisinden zorla alınmış sayar, bu yüzden size karşı kötü niyetler besler ve kendileri de kötü niyetle hareket ederler. Oysa Allah; her şeyi işitendir, her şeyi bilendir, 1203
99. Araplardan öylesi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe içtenlikle inanırlar, kamu adına verdikleri vergileri, Allah’a olan yakınlıklar ve elçinin kamu adına harcamalarına destek sayarlar. Gözünüzü açın! Onlar için o yardımlar Allah’a bir yakınlıktır. O yakınlık onları Allah’ın rahmeti içine girdirecektir. Allah lütuflarını esirgemeyen ve bağışı bol olandır. 1204
100. Gerçeklerin arayışı için bir yerden bir yere göç edenlerden ve onlara yardım edenlerden ilklerin öncüleri ve iyileştirme ve güzelleştirme nedeniyle onları takip edenler, Allah’ın rızasının bilincine varmış kimselerdir. Onlar, O’nun rızasını kazanmak için hareket ederler. Su gibi akıp giden yaşamlarında onlar için huzur ve mutluluk vardır; durumlarını değiştirmedikleri sürece, devamlı o mutluluk içinde kalırlar. İşte yüce kurtuluş budur.
101. Bakın, gerek taşra Araplarından olsun, gerekse şehirdeki Araplardan olsun, etrafınızda dolaşıp duran içi başka dışı başka, son derece uzmanlaşmış ikiyüzlüler ve bozguncular vardır. Kendilerini gizledikleri için siz onları zor tanırsınız, ama biz onları biliyoruz. Onların suçu adi suçların iki katıdır. Sonuçta onlar, çok ağır ceza ile cezalandırılır.
102. Onlardan başka bir grup da, toplum yararına olan iyi bir davranışı çıkar için olan başka kötü bir davranış ile karıştırdılar ve bu konuda hata ettiklerini itiraf ettiler. Umulur ki onlar, yaptıkları hataları bir daha yapmamak üzere Allah’a tövbe ederler. Muhakkak ki Allah, lütuflarını esirgemeyen ve bağışı bol olandır.
103. Hatalarını itiraf edenlerin mallarından kamu yararına bir pay al ki, o nedenle onlar hem maddesel olarak temizlensinler hem de vicdanen rahatlamış olsunlar. Böylece onlarla bağın, ilişkin devam etmiş olur. Kuşkusuz senin desteğin, ilişkin onlar için bir moraldir. Allah her şeyi en iyi işitendir, en iyi bilendir.
104. Kullarının tövbesini kabul edenin ve sosyal yardımların karşılığını verenin, Allah olduğunu bilmezler mi? Muhakkak ki O, tövbeleri kabul eden ve merhametiyle bağışlayandır.
105. De ki: “Allah’ı bilinçli olarak bilmeye çalışın ve o elçiye uyun ve mü’minlerden olun. Artık cehaletinizi görün, görünen ve görünmeyen âlemin bilgisine sahip olan Allah’a döndürüleceksiniz. O zaman yapmakta olduğunuz şeyler size haber verilecektir.”
106. Başka bir grup da var ki, onların işi Allah’a kalmıştır. Ya onlar Allah’ın buyruklarını erteleyip sıkıntılarda kalacaklardır, ya da onlarda tövbe edip Allah’a yöneleceklerdir. Allah ilmiyle var edendir, tüm varlığa hakim olandır.
MÜSLÜMANLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRÜCÜ VE
GERÇEĞİ ÖRTÜCÜ İŞLEV GÖREN ZARARLI MESCİTLERE GİTMEYİN
107. İkiyüzlülerden bazıları da, zarar vermek, gerçeği örtücü propaganda yapmak, halkın arasına nifak sokup bölmek için, bir mescit yaptılar. Burayı daha önceden, Allah’ın buyruklarını tebliğ eden elçisiyle savaşmış bir terörist için, bir gözetleme, bir örgüt yeri olarak hazırladılar ve: “Bizim isteğimiz, amacımız sadece iyiliktir, güzel hizmettir.” diye de yemin ettiler. Allah şahit ki, onlar kesinlikle yalan söylemekteler.
108. Sakın oraya gitme! Elbette, kötülüklerden sakınmak ve Allah’a şirk koşmamak amacıyla, ilk günden itibaren doğruluk üzere kurulmuş bir mescit vardır; oraya gitmen daha doğrudur. Orada Allah’tan gelen vahyi öğrenenler, birbirlerini sevenler ve düşüncelerini şirkten temizleyen adamlar vardır ve o temizlenmede Allah sevgisi, Allah bilinci vardır.
109. Asıl olan; kötülüklerden sakınan, Allah’a şirk koşmayan ve toplum yararına iş yapan kimsenin kişilik yapısı mı iyi? Yoksa inancı çürük, sağlam bir temele dayanmayan, yaptığı amelleri boşa giden kimsenin kişilik yapısı mı daha iyidir? İşte o durumda olanlar cehennemi sıkıntılar içindedirler. Vicdansızlar topluluğu Allah’a yol bulamazlar.
110. Onların kalplerinde kuşkuları var oldukça onların bünyelerinde
sıkıntılar devam edecektir. İkiyüzlülerin kalplerinde sadece birliği ve beraberliği parçalamak vardır. Allah ilmiyle her şeyi kuşatandır ve tüm varlığa hakim olandır. 1205
111. Mü’minlere gelince, onlar mallarını ve canlarını Allah’a teslim ederler. Kuşkusuz bu nedenle huzur ve mutluluk onlar içindir. Onlar, Allah yolunda mücadele ederler; artık kendilerine karşı ölümüne mücadele etseler de, onlar gerçekler üzere mücadele ederler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da, Allah’ın onlara bildirmiş olduğu gerçek bir sözdür; onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren kimselerdir. Artık siz gerçeklerin alışverişiyle sevinin, yaptığınız o alışverişle huzur bulun. İşte en büyük mutluluk budur.
112. Ayrıca, yaptıklarından pişmanlık duyup tövbe edenler, sadece Allah’a kul olanlar, yalnızca Allah’ı övüp yüceltenler, hep O’nun buyruklarını anlamak ve anlatmak için dolaşanlar, Allah’a ortak koşmayanlar, O’na boyun eğip teslimiyet gösterenler, iyi ve güzel şeyleri öğütleyip, çirkin ve kötü şeylerden men edenler ve Allah’ın koyduğu ölçüleri koruyanlar, işte böylesi mü’minlere de sevinç ve mutluluk vardır. 1206
“PEYGAMBERLERİN GÜNAHKÂRLARI BAĞIŞLAMA YETKİSİ YOKTUR”
113. Gerçekler apaçık kendilerine açıklandıktan sonra, akrabaları bile olsa, ne peygamberlere ve ne de iman etmiş kimselere, Allah’a ortak koşanlar için bağışlanma dilemek olacak şey değildir. Çünkü onlar ateş halkındandır.
114. İbrahim, babasının mağfiret bulması için çok çabaladı, ama olmadı. Babası, kendi zamanının müşrik adetlerinden vazgeçmedi. İbrahim’in anlattığı tek Allah inancına karşı, babasının Allah’a düşmanlığı apaçık ortaya çıkınca, İbrahim; sağlam iman sahibi, güzel huylu ve yumuşak kalpli biri olmasına rağmen, hemen ondan uzaklaştı.
115. Allah hiçbir toplumu sapkınlık içinde bırakan değildir; kendileri doğru yola yöneldikten sonra, onların nelerden sakınacakları tam olarak açıklanıncaya kadar, Allah o toplumu sapkınlıkta bırakmaz. Muhakkak ki Allah bütün her şeydeki ilmin sahibidir.
116. Kuşkusuz Allah, gökleri ve yeri yönetendir. Yaşatan da öldüren de O’dur. Sizin için Allah’tan başka bir veli ve bir yardımcı yoktur.
117. Dikkatinizi çekerim! Peygamberin zor durumda kaldığı bir sırada, onunla beraber göç edenlerin ve onlara yardımcı olanların içlerinden bir kısmının kalpleri neredeyse kaymak üzereyken, sonra onlar Allah’a tövbe etmişlerdir. Muhakkak ki Allah, bütün her şeyi şefkatiyle sarandır ve çok merhamet edendir.
118. Aynı şekilde savaşa katılmayıp geride kalan o üç kişi de Allah’a yöneldiler. Yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve iyice bunalmışlardı. Allah’tan başka sığınacakları bir şeyin olmadığını içtenlikle anladılar. Sonra onlar yaptıkları hatalardan pişmanlık duyup tövbe ettiler. Muhakkak ki, Allah tövbeleri kabul edendir, çok merhamet edendir.
119. Ey iman etmiş kimseler! Allah’a karşı kötülüklerden sakının ve O’na ortak koşmayın ve özü-sözü bir olanlarla beraber olun.
120. Bakın, gerek taşra Araplarından olsun, gerekse şehirdeki Araplardan olsun, Allah elçisi, sefere çıkacağı zaman, onu yalnız bırakıp geride kalmak ve kendi canları nedeniyle onun canını hiçe saymak olacak şey değildir. İşte bu nedenledir ki, onlar belâdan, sıkıntıdan kurtulamazlar ve Allah yolunda gerçeklerden mahrum kalırlar, bulundukları yerlerde, gittikleri yerlerde öfkeli halleri, gerçekleri görmezlikten gelme durumları ve düşmanlıklar kazanmaları eksik olmaz. Ancak onlar, kendileriyle ilgili, toplum yararına iyi ve güzel bir amel yazdırmış olurlarsa başka! Muhakkak ki Allah, iyi ve güzel ameller üreten kimselerin karşılığını boşa çıkarmaz.
121. Ama onlar az olsun çok olsun, sefer için bir harcama yapmadılar, Allah için bir yol, bir vadi katetmediler ki, yapmış oldukları şeyin en güzeliyle Allah onların ödüllerini kendileri için yazmış olsun.
122. Öte yandan, mü’minlerin hepsinin birden sefere çıkması da olmaz. Eğer onlardan her kesimden bir grup geride kalmazlarsa, seferden geriye döndüklerinde, düzeni, istikrarı sağlamada derin görüş ve anlayış ayrılıkları içinde olabilirler. Umulur ki, onlar gruplarını uyarırken dikkatli ve bilinçli olurlar.
123. Ey iman etmiş kimseler! Gerçekleri görmezlikten gelip örtenlerden size yakın olmak isteyen kimselere, gerçekleri anlatmak için gayret gösterin, mücadele edin ki, sizin içinizdeki iman gücünü görsünler. Kuşkusuz kötülüklerden sakınıp, ortak koşmayanlar, her an Allah ile birlikte olduklarının bilincindedirler.
124. Ne zaman gerçekleri açıklayan bir sure indirilse, ikiyüzlülerden kimi: “Bu indirilenler ile hanginizin imanı artmıştır,” der. Ama o indirilenlerle iman etmiş kimselerin imanları artar ve onlar gerçekleri öğrenmenin sevincini yaşar.
125. Fakat indirilen her sure, kalplerinde inanmama hastalığı olan kimselerin kararmış kalplerini, kirlenmiş düşüncelerini daha da artırır. Onlar gerçekleri görmezlikten gelip örtenlerdir ve kaybedenlerdir.
126. Onlar bakıp da görmezler mi, başlarına gelen felâketlerle tekrar tekrar uyarıldıklarını? Sonra da yaptıklarından pişmanlık duyup tövbe etmezler mi? Onlar gerçekleri görmek için hiç düşünmezler mi?
127. Gerçekleri açıklayan bir sure indirildiği zaman ikiyüzlüler: “Siz, bu indirileni getiren birilerini görebiliyor musunuz?” der gibi birbirlerine göz kırparlar, sonra da çekip giderler. Onlar anlayışsız, bağnaz bir topluluk olduklarından dolayı, kalplerini Allah’tan çevirmişlerdir.
128. Dikkatinizi çekerim! Sizin sıkıntıda olduğunuz şeyleri gideren, şefkatli, merhametli ve güvenilir kimselerden olmanızı sağlayan o indirilen yüce sureyi size hırsla, heyecanla açıklayan bir elçi, sizin içinizden geldi.
129. Artık, onlar hâlâ kendi bildiklerinde ısrar ederlerse, de ki: “Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur; ben sadece O’na güvenip dayanırım. O, her şeyi var edendir ve görkemli evrenin sahibidir.”