İniş Sırası: 63
ZUHRUF (Değerler) SURESİ
Sure No: 43
Bismillahirrahmanirrahîm
Esirgeyen, Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
1. Hã, Mîm.
2-3. Açıklanmış bu Kur’an’a and olsun ki, biz onu, kolayca anlaşılan bir Kur’an kıldık. Umulur ki, siz aklınızla düşünürsünüz. 725
4. Muhakkak ki o, tüm indirilen kitapları içinde toplayan ana kitaptır. Kuşkusuz o bizim yanımızda çok yücedir ve o, en doğru, en sağlam yasaları içerir.
5. Ey ortak koşucular! Siz, sınırı aşan bir toplumsunuz diye sizi Kur’an ile uyarmaktan, vaz mı geçelim?
6-7. Biz, sizden evvelki milletlerin her birine de peygamberler gönderdik. Fakat, onlar da sizin gibi kendilerine gelen peygamberlerle alay ettiler.
8. Biz, peygamberlerle alay eden o toplumların sizden daha güçlü olanlarını bile yok ettiğimizle ilgili haberleri kitabın içerisinde verdik.
9. Dikkatinizi çekerim! Sen ortak koşanlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, onlar;” Elbette, en güçlü ve her şeyi bilen Allah yarattı.” derler.
10. O Allah ki, yeryüzünü sizin yaşam koşullarınıza göre var etti ve dolaşıp gitmeniz için de orada yollar kıldı.
11. O Allah ki, gökten bir ölçüye göre su indirip de onunla ölü / kupkuru bir toprağa can verendir. İşte siz de mezarlarınızdan böyle canlandırılıp, çıkarılacaksınız. 726
12-14. O Allah ki, bütün çiftleri yarattı ve binesiniz diye sizin için gemiler ve hayvanlardan binekler var etti ki, onlara bindiğiniz zaman da Rabbinizin size olan nimetini düşünerek; “Bunları bizim buyruğumuza veren çok yücedir. Yoksa bunlara bizim gücümüz yetmezdi ve biz sonunda Rabbimize döneceğiz.” demeniz içindir.
15-16. Böyleyken ortak koşucular, Allah’ın kendilerine verdiği bunca nimetlerin karşılığını ödeme yerine, üstelik Allah’ın yarattıklarından kimilerini, Allah’ın kızları saydılar. Yoksa, Allah yarattıklarından kızları kendisine ayırdı da erkekleri size mi verdi? Gerçekten insan, çok nankördür.
17. Oysa, Rahman olan Allah’a yakıştırdıkları kız çocuğunu, ortak koşuculardan birine “Müjde bir kızın oldu” diye haber versen, hemen morali bozulur, yüzü simsiyah kesilir, utancından yerin dibine girecek olur. 727
18. Kendilerince, kavga-savaş edemeyen, sadece evin erkeğinin süsü olarak düşündükleri kızlarını Allah’a mı yakıştırıyorlar?
19. Onlar, Rahman’ın kulları olan melekleri de dişi yaptılar. O iftiracılar acaba, meleklerin yaratılışlarına mı tanık oldular? Onların bu sözleri, kendi aleyhlerine delil olmak üzere kaydedilecek ve sorguya çekileceklerdir.
20. Hatta onlar, “Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık,” dediler. Onların bu sözlerinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Onlar sadece uyduruyorlar.
21-22. Yoksa, ortak koşuculara, bundan önce bir kitap verdik de bu söylediklerini ona mı dayandırıyorlar? Hayır! Tam tersi, onlar. “Biz atalarımızı bir dini gelenek üzerinde bulduk ve işte biz de onların izinden gidiyoruz,” derler.
23. Biz, senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, tıpkı ortak koşucuların ileri gelenleri gibi, oranın çıkar çevreleri de, “Biz, atalarımızı bir dini gelenek üzerinde bulduk ve işte biz de onların izinden gidiyoruz,” derlerdi.
24. Gönderilen elçi de, “Ben size atalarınızın geleneksel dininden daha doğrusunu getirmiş olsam, yine de mi kabul etmezsiniz?” derdi. Ortak koşucular da: “Evet! Biz sizin tebliğ ettiğiniz dini kabul etmiyoruz.” derlerdi.
25. Bunun üzerine biz de onları yakaladık ve hak ettikleri cezayı verdik. Yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.
İBRAHİM PEYGAMBERİN BIRAKTIĞI
26. İbrahim de babasına ve halkına demişti ki, “Ben, sizin geleneksel atalar dininizi izlemekten vazgeçtim, ondan uzaklaştım.”
27. “Ben, sadece beni yoktan var eden ve hiçbir ortağı olmayana kolluk ediyorum; O, bana doğru yolu gösterecektir.”
28. İbrahim, bu sözünü, kendisinden sonra gelecek kuşaklara, bir ilke kıldı ki onlar, Allah’a ortak koşmaktan dönsünler, vazgeçsinler.
29. Doğrusu Ben, şunları da / ortak koşucu Arapları da ve onların atalarını da kendilerine hakkı tebliğ eden apaçık bir elçi gelene kadar geçindirdim.
30-31. Fakat onlar, Kur’an kendilerine geldiği zaman, “Bu bir büyücü sözüdür ve biz kesinlikle onu kabul etmiyoruz,” ve “Bu Kur’an, şu iki kentin, ünlü ve varlıklı iki adamından birine indirilmeli değil miydi?” dediler. 728
32. Rabbinin kime elçilik verip vermeyeceğine onlar mı karar veriyorlar? Dünyada onların geçim rızıklarını biz veriyoruz; işlerinde birbirleriyle yardımlaşsınlar diye de kimini ötekinden yetenek bakımından farklı kıldık. Rabbinin iyiliği, onların hezeyanlarından çok daha iyidir.
33-34. Eğer insanlar, farklı yetenekte değil de tek düze bir toplum olsaydı, Rahman’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını, kapılarını, binip çıkacakları asansörlerini ve lüks koltuklarını gümüşten donatırdık.
35. Daha nice gösterişli şeylerle cazip hale getirirdik. Ama tüm bunlar bu dünya hayatının geçici konforudur. Ahiret hayatının konforu Rabbinin katında, o, saygılı olan makbul kimseler içindir.
36-37. Kim Rahman’ın Kur’an’ını göz ardı ederek ondan yüz çevirirse, artık onun arkadaşı, şeytanlaşmış, haktan uzaklaşmış biridir ve o, onları yoldan çıkarır. İşin ilginci onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
38. Sonunda, onlar bize geldiklerinde, kendilerini hak yoldan çıkaran arkadaşlarına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı; meğer sen ne kötü bir arkadaşmışsın!” diyecekler.
39. “Hiç kuşkusuz için bugün pişmanlığınız size bir yarar sağlamaz; kesinlikle siz, cezayı hakketmiş olacaksınız,” denecek.
409. Kulaklarını gerçeğe kapatmış sağıra, sen mi işittireceksin yahut gözünü gerçeğe kapatmış körü ya da apaçık bir dalalette olana sen mi yola getireceksin?
41-42. Biz, ya seni vefat ettirdikten sonra, onları cezalandırırız yahut onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Kuşkusuz bizim onlara gücümüz yeter.
43. Şimdilik sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl; çünkü sen dosdoğru yoldasın.
44. Muhakkak ki, sana vahyedilen bu Kur’an hem senin için ve hem de halkın için / insanlar için bir öğüttür; bir uyarıdır. Siz ondan sorumlu tutulacaksınız.
45. Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır bakalım: “Onlara Rahman’ın dışında kulluk edilecek, bağlanılacak ilahlar / efendiler söylemiş miyiz?”
46-47. Örneğin; Musa’yı ayetlerimizle firavuna ve adamlarına gönderdiğimiz zaman Musa, “Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim,” demişti de onlar, Musa’ya gülüşüvermişlerdi.
48. Biz, firavun ve adamlarına, birbirinden büyük işaretler gösterdik ve belki akıllarını başlarına alırlar, dönerler diye de başlarına ibret için çeşitli felaketler getirdik.
49. Başlarına felaket gelince de bu sefer Musa’ya, “Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, bizim için Rabbine dua ediver. Söz veriyoruz; biz bundan sonra doğru yola geleceğiz,” dediler.
50. Fakat, firavun ve adamlarının başlarına gelen felaketi giderdiğimizde, hemen sözlerinden cayıverdiler.
51. Üstelik firavun, halkına: “Ey halkım! Görmüyor musunuz? Mısır’ın tüm mülkü ve yönetimi ve şu akıp giden nehir bana ait değil mi?”
52. “Yahut ben, şu zavallı ve konuşmaktan aciz olan adamdan / Musa’dan daha üstün, daha güçlü değil miyim?”
53. “Musa, kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu söylüyor. Öyle ise, neden ona altınlar dolusu bir hazine verilmiyor yahut neden yanında hizmetinde bulunan melekler yok?”
54. Böylece firavun, halkını yanılttı ve halkı da ona uydu. Zaten onlar yoldan saptırılmış anlayışsız bir topluluktu.
55. Firavun ve adamları, ayetlerimize karşı direnmede ısrar edince, onları yaptıklarının karşılığı olarak cezalandırdık; hepsi suda boğuldular.
56. Ve Biz onları, sonradan gelecek kuşaklar için, ibret verici bir ders kıldık.
57. Senden önce elçi olarak gönderdiğimiz, Meryem oğlu İsa’yı da bir örnek olarak gösterince, senin halkın, tıpkı firavun gibi, çok şiddetli tepki gösterdiler.
58. “Bizim ilahlarımız mı daha iyidir, yoksa Meryem oğlu İsa mı?” diye alay ettiler. Onların sana karşı böyle davranmaları, seni tahrik edip, seninle kavga zemini hazırlamak içindir. Aslında onlar kavgacı bir toplumdur.
59. Meryem oğlu İsa, Bizim kendisine elçilik verdiğimiz ve İsrailoğulları için örnek kılınan bir kuldan başka bir şey değildir.
60. Eğer Biz isteseydik, sizleri, kesinlikle, yeryüzünde birbiri ardına gelen melekler / robotlar kılardık. Buna da gücümüz yeter.
61-62. Hiç kuşkusuz kudretimle, babasız olarak dünyaya getirdiğim İsa, kesinlikle dünyanın sonunu da getirebileceğimin apaçık bir kanıtıdır. Öyleyse, sakın dünyanın sonu hakkında kuşkuya düşmeyin, buyruklarıma uyun. Çünkü dosdoğru yol budur. Sakın şeytan / haktan uzaklaştıranlar, sizi şaşırtmasın. Çünkü onlar sizin için açık bir düşmandır.
63. İsa, apaçık ayetlerimizle İsrailoğullarına geldiğinde şöyle demişti: “Size sevgi ve dürüstlüğü öğütleyen ilkeleri ve ayrılığa düştüğünüz konulara açıklama getirmem için, elçi olarak görevlendirildim. Allah’ın azabından sakının ve O’nun bana bildirdiği buyruklarına uyunuz,”
64. “Hiç kuşkusuz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, sadece Allah’a kul olunuz; işte dosdoğru yol budur.”
65. Ama, İsrailoğulları İsa hakkında aralarında mezheplere / gruplara ayrıldılar, ayrılığa düştüler. Dehşet verici bir günün azabından dolayı, İsa hakkında gerçekleri karartanların vay haline!
66-67. Onlar farkında değilken, kıyamet vaktinin kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar? O gün geldiğinde, Allah’a ortak koşmayanlar dışında, dostlar bile birbirlerine yabancılaşacaklar.
İNSAN İÇİN MUTLU VE MUTSUZ SON
68-69. Ey ayetlerime inanıp teslim olmuş kullarım! Bugün size korku ve tasalanma yoktur.
70. Sizler, hepiniz sevinçli ve huzurlu olarak; girin mutluluk bahçesine;
71. Sizlere içecekler altın tepsilerle sunulacak; orada canlarınızın çektiği ve gözlerinizin hoşlandığı her şey vardır ve siz orada sürekli kalacaksınız.
72-73. İşte bu, Allah’a ortak koşmadan inanıp, ürettiğiniz iyi ve güzel şeylerin karşılığı olarak, sizi mirasçı kıldığımız cennettir. Orada yemeniz için bol meyveler vardır.
74. Kuşkusuz mücrimler / ayetlerimizi bile bile örtbas edenler sürekli cehennemde, azap içinde olacaklardır.
75. Onlardan azapları hafifletilmez ve onlar orada çaresizdirler, ümitsizdirler.
76. Biz ayetlerimizi bile bile karartanlara haksızlık etmedik, ama onlar kendi kendilerine haksızlık ettiler.
77. Onlar ateşte acı içinde kıvranırken: “Ey sahibimiz olan Rabbimiz !
Artık bizim canımızı al, diye bağıracaklar; ama, “Siz hep böyle kalacaksınız,” denecek.
GERÇEKLERİ KABULLENMEK ZORDUR
78. Bakın, Biz size kesinlikle hak olanı / doğru olanı getirdik; ama çoğunuz doğrulardan hoşlanmıyorsunuz.
79. Sanki, ortak koşucular işi garantiye mi almışlar? Halbuki garanti olan, bizim hak olarak / doğru olarak bildirdiklerimizdir.
80. Yoksa onlar, bizim, kendilerinin gizli gizli konuştuklarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, tam tersi, duyuyoruz ve üstelik hepsini yanlarında bulunan elçilerimiz kaydetmektedirler.
81. “Rahmanın çocuğu var” diyen ortak koşuculara de ki; “Eğer Rahman’ın bir çocuğu olsaydı, ona saygı duyanların ilki ben olurdum, ki, asla böyle bir şey mümkün değildir.”
82. O, noksan sıfatlardan arınıktır. Göklerin, yerin ve arşın Rabbidir. O, ortak koşucuların vasıflandırdıkları şeylerden çok uzaktır.
83. Sen bırak o ortak koşucuları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp gitsinler, oynayıp oyalansınlar.
84. O, göklerin de ilahıdır / efendisidir, yerin de ilahıdır / efendisidir. O, en doğru karar verendir her şeyi en iyi bilendir.
85. O göklerin, yeryüzünün ve aralarındakilerin yönetimine sahip olandır; yüceler yücesidir. Dünyanın sonunun bilgisini de O bilir. Siz sonunda O’na döndürüleceksiniz.
86. O’ndan başka yalvarıp durdukları şeyler de şefaat edemezler. Ancak her şeye tanık olan Allah şefaat eder. Onlar bunu çok iyi bilirler.
87. Çünkü, onlara, sizi kim yarattı diye sorsan, kesinlikle, “Allah yarattı” derler. Öyle ise, Allah’tan başkasının da şefaat edeceğine nasıl aldanıyorsunuz?
88-89. “Ey Rabbim! Bunlar güvenilmez bir topluluktur,” denilmesi üzerine, Allah: “Şimdilik siz o ortak koşuculara aldırmayın. ‘Size esenlikler dilerim,’ deyin; onlar yakında işin iç yüzünü bilecekler.”